Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '15

 
Kategori
Yoga / Meditasyon
 

Hazırlıklı olmak...

Hazırlıklı olmak...
 

Yoga eğitmenliğinin cilvelerinden biridir. Grup derslerinize, özellikle de bu dersler spor tesislerindeyse, yeni öğrenciler katılır. Yeni ve eski öğrenciler arasında bir uyum sağlamaya çalışırsınız. Eski öğrencilerin dersten sıkılmaması yeni öğrencilerin de zorlanıp yogaya karşı olumsuz duygu ve düşünceler beslememesi için orta yolu bulmayı denersiniz. Bir de kalabalık grup derslerine özel sağlık durumları olan öğrenciler gelirse... Nasıl mı? Skolyoz, bel ve boyun fıtığı ve ankilozan spondilit gibi... Geçen haftaki grup dersimde olan da buydu.
Ders başlamadan önce yeni öğrencilerden biri yanıma gelip kendini tanıttı ve ankilozan spondilit rahatsızlığı olduğunu söyledi. Rahatsızlığı az çok biliyordum. Daha önce omurga rahatsızlıkları ile ilgili katıldığım iki atölye çalışmasında bu konu hakkında biraz bilgi edinmiştim. Ama bilgim sadece teorikti. Romatizmal bir rahatsızlık olduğunu, genetik olduğunu ve bel bölgesinde başladığını biliyordum. Zaman içinde tutulmanın belden omurganın yukarısına doğru ilerleyebileceğini, torakal kifozu (sırtın doğal kamburu) arttırabileceğini, omuz başlarının öne doğru gelebileceğini, göğüs kafesinin kapanacağını ve nefes darlığına yol açabileceğini de öğrenmiştim. Zihnim çok hızlı çalışıyordu. Bu kadar bilgi ile o günkü derste öğrenciyi mağdur etmeden ne gibi bir tavsiyede bulunabilirdim? Zira öğrencinin doktoru yoga derslerine katılmasını tavsiye etmişti. Benim tavsiyem ise şuydu: "Ders boyunca bedeninizi dinleyin. Yorulduğunuzda ya da zorlandığınızda dinlenin. Asanaları kendinizi fazla zorlamadan bedeninizin elverdiği ölçüde yapın."
 
O gün derste ayaktaki asanalar, denge duruşları ve arkaya eğilmelere odaklı bir ders yapacaktık. Ders başlamadan önce zihnimde durumu değerlendirirken arkaya eğilmelerin "ankilozan spondilit" için faydalı olacağını düşünüyordum. Arkaya eğilmeler, göğüs kafesini esnetirken sırt kaslarını da güçlendiriyordu. Sanırım yeni gelen öğrenci için yararlı bir yoga dersi olacaktı.
 
Meditasyon sonrasında derse omurgayı "marjaryasana-bitilasana" (kedi-inek esnetmesi) ile esneterek başladık. "Uttana shishosana" (uzanmış köpek yavrusu) ile göğüs kafesini esnettikten sonra "vyaghrasana" (kaplan duruşu) ile omurgayı arkaya eğmeye başladık. "Utthita balasana"da (uzanmış çocuk) dinlendikten sonra "vinyasa" (akış) ile "tadasana"ya (dağ duruşu) geçtik. 
 
"Surya namaskara" (güneşe selam) serileri ile bedeni ısıtmaya devam ettik. Güneşe selam serilerinin "ankilozan spondilit" için yararlı olacağını düşünüyordum. "Surya namaskara", omurgayı öne ve geriye esnetip göğüs kafesini açarken bedeni de esnetiyordu. Nefes alırken kollarla yukarı ve hafif geriye doğru esnediğimizde (urdhva hastasana) göğüs kafesini esnetiyorduk. Nefes verirken öne eğildiğimizde bel omurları rahatlıyor, yarı yola açılıp sırtı düzleştirdiğimizde (ardha uttanasana), alçak şınava indiğimizde (chaturanga dandasana) ve yukarı bakan köpekte (urdhva mukha svanasana) göğüs kemiğinden (sternum) öne uzarken de göğüs kafesini esnetiyorduk. Bir "asana"dan ötekine geçerken nefes alıp nefes veriyorduk ve böylece nefesi de düzenliyorduk. "Adho mukha svanasana"da (aşağı bakan köpek) ise kuyruksokumundan iyice yukarı doğru uzarken bel omurlarını rahatlatıyor ve omurgayı da esnetiyorduk. 
 
Güneşe selam serilerinin arasına “virabhadrasana I” (birinci savaşçı), “virabhadrasana II” (ikinci savaşçı), “parsvakonasana” (yan açı duruşu), “utkatasana” (sandalye) ve “trikonasana” (üçgen) gibi ayaktaki asanaları ekleyerek göğüs kafesini açmaya devam ediyorduk. 
Göğüs kafesini biraz daha esnetmek için “urdhva hastasana”da nefes alırken biraz geriye eğilmek ve bu şekilde beş nefes bekledik. “Viparita virabhadrasana” (ters savaşçı), “camatkarasana” (vahşi şey), “urdhva mukha svanasana” (yukarı bakan köpek), “bhujangasana” (kobra duruşu), “sphinx” (sfenks duruşu) ve “salabhasana” (çekirge) yaptığımız diğer arkaya eğilmelerdi. Tüm bu arkaya eğilmelerden sonra "balasana"da (çocuk pozisyonu) dinlenirken omurgayı, özellikle bel omurlarını ve kalça fleksör kaslarını esnettik.
"Surya namaskara" serilerinin arasına "ashwa sanchalasana" (yüksek hamle) ve "anjaneyasana" (alçak hamle) duruşlarını da katarak hem göğüs kafesini hem de kalça fleksör kaslarını esnetmeye devam etmiştik. Bu asanaların da "ankilozan spondilit" için faydalı olduğunu düşünmüştüm. Omurgayı geriye doğru eğerken göğüs kafesini esnetiyor, omuz başlarını yuvalarına yerleştirip geriye doğru çekiyor ve ön bacak kaslarını esnetiyorduk. 
Göğüs kafesini ve kalça fleksör kaslarını bu kadar esnettikten sonra "setu bandhasana" (yarım köprü) ve "urdhva dhanurasana" (tam köprü) denemek istemiştim. Tahmin edebileceğiniz gibi ikisi de bu rahatsızlıktan muzdarip olan kişiler için çok faydalı duruşlardı.
Dersi tamamlamadan önce karın kaslarını biraz çalıştırmak istemiştim. Karın kasları ne kadar güçlü olursa bel bölgesi de o kadar güçlü olurdu. Bunun için "navasana" (sandal) varyasyonlarında karar kılmıştım. Zaten güneşe selam serilerinin arasında kimi zaman "chaturanga dandasana" (alçak şınav) kimi zaman "phalakasana" (sopa) yaparak karın kaslarını çalıştırmıştık. Şimdi "navasana"da beş nefes bekleyerek karnı güçlendirecektik. "Navasana"yı üç kez yaptık. Bu duruşta oturma kemiklerinin üzerine yerleşip göğüs kafesini de açık tutmaya çalışıyorduk. Ve tabii ki karın kasları da devredeydi. Yani "ankilozan spondilit"e karşı çok faydalı bir asanaydı. 
 
"Gomukhasana" (inek başı duruşu) ile omuz başlarını geriye yuvarlayıp göğüs kafesini biraz daha açtıktan sonra "paschimottanasana" (oturarak öne eğilme) ile kuyruksokumunu geriye çıkartıp göğüs kafesini açık tutarak öne eğiliyorduk. Böylece hem omurga esniyordu hem de bel ağrıları dindiriliyordu. 
 
Dersi sona erdirmeden önce "pranayama" (nefesi özgürleştirme) çalışması yapmak istemiştim. "Ankilozan spondilit" rahatsızlığı olanlar zaman içinde nefes darlığı çekebiliyordu. Nasıl bir nefes çalışması yapabilirdik diye düşünürken enerji kanallarını dengelemek ve sağ ve sol tarafı eşit çalıştırmak için "nadi shodhana" (enerji kanallarını arındırma nefesi) yapmaya karar verdim. Bağdaşta oturduktan sonra — en basit anlatımıyla — sağ elin (solaksak sol el) işaret ve küçük parmaklarını kullanarak burun deliklerini sıra ile kapatıp açıp nefes alıp verecektik. Çalışmaya başlamadan önce iki burun deliğinden nefes verip, sağ burun deliğini kapatıp sol burun deliğinden nefes alacaktık. Nefes alış biter bitmez sol burun deliğini kapatacak nefesi sağ burun deliğinden verecektik. Nefes verdikten sonra, sağ burun deliğinden nefes alıp onu kapatıp, sol burun deliğinden nefes verecektik ve bu şekilde devam edecektik. Bir sağdan bir soldan… Nefes çalışmasını bitirirken sol burun deliğinden nefes verip iki elimizi dizlerin üzerinde gevşek bir şekilde yerleştirip çalışmanın bedenimiz ve zihnimiz üzerinde yarattıklarını hissedecektik.
 
Sırt üstü yattıktan sonra "jathara parivartanasana" (karından burgu) ile omurgayı sağa ve sola çevirdik. Dizleri göğüse çekerek (apanasana) omurgayı rahatlattıktan sonra "savasana" (derin gevşeme ve dinlenme pozisyonu) ile dersi bitirdik.
 
Dersten sonra eve geldiğimde elimdeki kaynaklara baktım, internette araştırdım. "Ankilozan spondilit", omurganın iltihabi hastalığı sonucu omurga hareketlerinin azalması ya da yok olması olarak tarif edilmekteydi. Hastalık en sık omurganın alt kısmı ile leğen kemiği arasındaki eklemi (sakroiliyak eklem) ile omurları etkiliyordu. Romatizmal bir hastalık olan "ankilozan spondilit", omurga ve leğen kemiğindeki eklemlerin bazılarının ya da tümünün birbirine yapışmasına neden oluyordu. Sıklıkla omurga kemiklerini etkilemekle birlikte, diğer eklemleri, tendon ve bağları da etkileyebiliyordu. 
 
Yine kitabi bilgiye göre inflamasyon, bağ ya da tendonların kemiğe yapıştığı noktalarda ortaya çıkıyordu. Bunu, kemiğin yapışma yerinde ortaya çıkan erime (erozyon) izliyordu. Zaman içinde iyileşme süreci inflamasyonun yerini alır ve yeni kemik oluşuyordu. Eklem bağ ya da tendonlarının yerini kemik doku aldıkça, eklemde hareket kısıtlılığı başlıyordu. Bu iltihabi sürecin sürekli olarak tekrarlanmasıyla daha fazla kemik oluşumu gerçekleşiyordu ve sırtı oluşturan omurga kemikleri birbiriyle tamamen kaynaşıyordu. Çoğunlukla ilk olarak leğen kemiği (pelvis) etkileniyordu.
 
Peki yoga bu rahatsızlığa iyi gelir miydi? Kesinlikle gelirdi. Bu rahatsızlığa karşı göğüs kafesini esnetmek, karın ve sırt kaslarını ve beli güçlendirmek gerekiyordu. Ayrıca nefes çalışmaları da faydalı oluyordu. "Marjaryasana-bitilasana", "balasana" ve "adho mukha svanasana" gibi asanalar omurgayı esnetiyordu. "Salabhasana", "sphinx", "bhujangasana", "setu bandhasana" gibi asanalar omurgayı geriye doğru eğiyor, göğüs kafesini esnetiyor, sırt kaslarını güçlendiriyordu. "Navasana", "phalakasana", "chaturanga dandasana" gibi asanalar karın kaslarını güçlendiriyordu. Lateral esnemeler de göğüs kafesini açıyor ve bedenin yanlarını esnetiyordu. Yoga pratiği, bedenin hareket kabiliyetini arttırıyor, bedeni güçlendiriyor ve duruşu (postür) düzeltiyordu. 
 
Yoga ile beden esneklik kazanırken nefes de düzenleniyordu. Bir "asana"dan diğerine geçerken nefesi kullanmak göğüs kafesinin esnetilmesine ve genişlemesine yardımcı oluyordu. "Pranayama" (nefesi özgürleştirme) çalışmaları da bu rahatsızlıktan muzdarip kişiler için çok faydalıydı. Özellikle derin diyafram nefesi çok yararlı olabiliyordu. Dersin başında ya da sonunda yapılabilecek "nadi shodhana" ve "kapalabhati" (kafası parlatan) nefes teknikleri ile göğüs kafesi genişliyor ve beden daha çok oksijenleniyordu. "Kapalabhati", karın kaslarını çalıştıran bir nefes tekniği olduğu için de faydalıydı. Hiç bir şey yapamıyorsak, derin nefes alırken karnı şişirip nefes verirken karnı iyice içeri çekerek hem karın kaslarını çalıştırabilir hem de nefes kapasitemizi arttırabilirdik. 
 
Tüm bu okuduklarımdan sonra o gün derste içgüdüsel olarak doğru bir şeyler yaptığımı farkettim. Yoga eğitmenleri olarak biz doktor değildik ama derslerde bir sürü rahatsızlıkla karşılaşabileceğimiz için özellikle omurga rahatsızlıkları hakkında bilgi sahibi olmalıydık. Öğrencilere derse katılmaları için doktorlarından izin alıp almadıklarını sorduktan sonra onları derse kabul etmeliydik. Onlara ders boyunca yoruldukları ve zorlandıkları zamanlarda dinlenmeyi hatırlatmalı, kendilerini çok fazla zorlamamalı gerektiğini de tavsiye etmeliydik. Her zaman beden ve nefeslerini kontrol etmelerini ve beden-nefes dengesini ve bağlantısını kaybetmeye başladıklarında bir süre dinlenmeleri gerektiğini telkin etmeliydik. Yoganın fiziksel birçok rahatsızlığa iyi geldiğini bilsek bile "ego"larımıza yenilmemeli ve doktor olmadığımızı daima hatırlamalıydık. Yoga felsefesinin "ahimsa" (zararsızlık) ilkesini aklımızda tutmalı, önce kendimize sonra öğrencilerimize bu ilkeden bahsetmeliydik. Yararlı olmaya çalışırken zarar vermemeliydik. Özellikle kalabalık bir derste katılımcıların birbirinden çok farklı sağlık sorunları olabilirdi. Ders başında hepsini öğrenmeli ve orta yolu bulup herkese uygun bir ders yapmalıydık. Bir derse giderken o derste nelerle karşılaşacağımızı asla bilemeyiz. Önemli olan kendimize güvenmemiz, bilgilerimizi taze tutmamız ve her koşula hazır olmamız...
 
 
Toplam blog
: 201
: 432
Kayıt tarihi
: 08.05.13
 
 

Uluslararası Yoga Alliance onaylı hatha, vinyasa, yin ve prenatal yoga eğitmeni... Hayata bambaşk..