Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '15

 
Kategori
Felsefe
 

Hazreti İnsan

Hazreti İnsan
 

Hz.Mevlana


Tasavvuf ile ilgilenenler bir türlü Hazreti İnsan tabiriyle karşılaşmışlardır. İlk bakışta garip gelir insana. Çünkü “Hazret” sıfatını Hz.Muhammed, Hz.İsa, Hz.Musa gibi Semavi Dinlerin peygamberlerinin isimlerinin önlerinde görmeye alışmışızdır. Ve hatta hiç anlamını dahi düşünmeden kullanırız halk arasında.

Hazret sıfatını çoğu zaman düşünmeden kabul ettiğimizdendir herhalde ki, nerede ne vasıl kullanacağımızı da düşünmez insan. Bu ironik durum sadece Hazret kelimesi için değil, günlük yaşamda kullandığımız bir çok sıfat, söz ve atasözü için de geçerlidir.

Maalesef hayatın illüzyonu içinde düşünmeden yaşıyor insan. Zekasını kullanarak iş yapabilme becerisine farkındalıklı aklı eklemeden yaşıyor...

Çok nadir kullanılan bir sıfatı bir de Mevlana gibi ermiş kişiler için de kullanırız ama gariptir ki, Hz. Buda da demeyiz. Ya da Hz.Gandhi de denmez. Sadece eyliyaların toprağı olan Anadolumuzdaki nebi ve velilere atfediriz nedense ancak dünyanın diğer bölgelerinde de yaşamış farklı inanç sistemlerine bağlı bolca evliya vardır.

Evet artık şekillerden sıyrılalım ve biraz daha derine dalalım. Zira Hazret kelimesi bir sıfat ve bir insanın tekamül olarak ulaştırğı üst bir mertebeyi insan akılın alabilmesi için kullanılan bir tanımlama.

Tasavvuf’ta 7 mertebe ile nefsin terbiyesine çalışılır. Bazı yollar bundan farklısını da uygular...

1-Nefsi emmare– dünya illüzyonu içinde uykuda yaşayan bilinç

2-Nefsi levvame– uyanma seçimi yapan bilinç

3- Nefsi Mülhime– uyanma seçimi ile arayışta olan ve hayat kitabını çevresindeki her insan, her olay, her koşul, her ortamdan kendine akan bilgi (mathesis), cemali ve celali hayat tecrübeleri (pathesis) ve ilhamlarla (gnosis) okumaya başlayan ancak henüz kendi sentezini tamamlamamış olan bilinç

4-Nefsi Mutmaine– acı ve ızdıraptan unları nasıl yöneteceğini bilerek kurtulan bilinç

5- Nefsi Raziye– tevhid makamına ulaşan bilinç; yani sövene dilsiz vurana elsiz olabilen, iyi ve güzeli bir gören, lütfu ve kahrı aynı gören, cemali ve celali birlemiş bilinçtir. Dualitenin hakim olduğu yaşam tiyatrosunda sarkacın etkisinden zihnen ve kalben kurtulmuş, tanık zihniyetinde teklik içinde yaşayan bilinçtir. Fenafillah makamıdır

6- Nefsi Mardiyye– insanlığa ışık saçmak için seçilen bilinçtir. Bekabillah veya Avatarlık makamıdır.

7- Nefsi Kamile (veya Safiye)– kelame erenin nefsidir. Hiçlik makamıdır.

Bu derecelendirme tabii ki mutlak, bir ve bütün olanın sonsuz düzenini anlamaya çalışan sonlu ve beşeri insan aklının bir haritalama yöntemidir. “İlahi düzende hakikat nedir?” insan aklı bir yere kadar anlayabilir. Anlatılanı da kendi kabı kadar algılar. Anlamak içinde sistemler geliştirir ta ki kalbini açana dek.

Bu ve benzeri yöntemler birçok ezoterik ve mistik yaopılanma içinde kişiyi bir gelişim yoluna sokmak için vardır. Hepsi de doğrudur ve hepsi de aynı yere çıkar.

Tasavvuf’ta İbn’i Arabi ile ortaya çıkan bu 7 mertebenin ilk 3’ü hayvanlık makamları iken son 4’ü insanlık makamları.

Yani, bir insan insan olarak doduğu için insan olamaz. İnsan bedeninde doğmak bizi insan yapmak. İnsan olmak bir mertebedir, bir hak ediş.

Toprak elementini temsil eden ve insanın fabrika ayarlarından biri olan nefsinin hakimiyetinde yaşayan bir insan Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nde en alt basamakta “beka (survival)” halinde yaşamaktadır ve bu yüzden de ormanda yaşamakta olan bir hayvandan farkı yoktur. Yemek, içmek, cinsellik, barınmak, micadele ve kavga ederek hayatta kalmak gibi temel ihtiyaçlarını giderir. İd’inin kuklasıdır.

Daha uygun bir tabirle Vedik Öğreti’de anlatıldığı gibi veyahut Gurdjieff’in dediği gibi “insan uyumaktadır” ve basit hücreli bir canlı kadar sahip olduğu o müthiş potansiyeli kullanmaktadır. Bir nevi Ferrari kasasındaki Şahin motoru performansında gibidir. Erdemler, adap, edeb, ahlak, güzellikle kullanılan kuvvet, içten gelen kuvvet, koşulsuzluk, iyilik, doğruluk, faydalılık yoktur. Sadece BEN vardır. BİZ yoktur.

Ancak “insanlık makamları” denilen bilinç ve tekamül seviyesinde olan insan erdemleri bilen ve uygulayan, hal etme yolunda olan, bilmekten yapmaya geçmiş insandır.  Artık etkiye olduğu gibi robot gibi tepki vermeyen, hayata tepki vermeyen ancak gelen etkiye cüz’i iradesini kullanarak bilinçli olarak karşılık verebilen insandır. Bağımlı değili bağlıdır. Hayat tiyatrosunun oyuncusudur ama illüzyonu da tanımakta ve yönetmektedir.

Artık erdemler, adap, edeb, ahlak, güzellikle kullanılan kuvvet, içten gelen kuvvet, koşulsuzluk, iyilik, doğruluk, faydalılık ile harmanlanan ışık dolu bir hayat yaşar. Hal ve tavırlarıyla ışık saçar. Sineklerin ışığa çekildiği gibi diğer insanlar ona çekilirler.

Nefsi mutmain ile başlayan insanlık makamlarında ilerledikçe kişi artık egosunu terbiye edip, onu müttefiği kılar. Sağlıksız egosu, sağlıklı hale dönüşür. Bilinç seviyesi ve titreşimi artmıştır. Hayat ile mücade etmez, denge-ölçülülük-ahenk içinde AN’da ve akışta olur.  Koşullar ve zıtlıklar zihninde kalkar, her şey BİR’lenir.

İşte böyle bir insan “Hazreti İnsan”dır.

 “Hazret” denilince aklımıza hemen insan üstü bir varlık gelmesin sakın. “Hazret” demek “huzurda olan” demek. “Allah’ın huzurunda olmak” demek. Her an, her ortamda, her koşulda, her durumda, her insanla münasebetinde, sanki Allah onu seyrediyormuş gibi olmak, yaşamak ve davranmak demek.

Bu bir sınav. Huzurdayken olan sınavı geçmek için için iç huzura sahip olmak gerek.

Her an Allah’ın huzurunda olmak fikrini sadece birkaç dakika için düşünmenizi rica ediyorum dostlarım.

Her an O’nun huzurunda olanın mecazi anlamda “gölge”si olamaz. Çünkü hakikatin nuruna nasıl bilgelik ve ahenkle uyumlanacağını bilir. Gölgesi varsa bile O bunu bilir. O bunu bileceği için ise insan hata yapamaz, yapmak istemez; aynı aşık olduğu insanın önünde hata yapıp da onu kırmak istemeyen genç aşık gibi…

Peki o zaman Allah şah damarımızdan bile bize yakınsa zaten O’nun her an huzunda değil miyiz?

Evet. Elbette ki her an O’nun huzurundayız. Tek sorun insanın her an O’nun huzurunda olduğunu bilmemesi çünkü iç huzuru olmadığından geçici dünyanın oyun ve illüzyonlarına kendini kaptırması.

Tek sorun dünya sınavları karşısında ayakta durmaya çalışan insanın Matrix’in dibinde yaşıyor olması.

Hayat bizleri her zaman sadece olumsuzlukla yani celali olaylar ile sınamıyor. Aynı zamanda bize rol model alabileceğimiz kişiler, durumlar, örnekler, öğretiler ile de güzelliklerle yani cemali ile de dokunuyor. Yeter ki biz almayı bilelim. Yeter ki kabuğumuz kalın olmasın ki hayat onu kırmak zorunda kalmasın.

İşte bu noktada Hazreti İnsan diye tabir ettiğimiz insanlar bizlere güzeliklerle örnek oluyor. Onların da görevi güneşin ışığını yansıtan ay gibi Hakikatin Nuru’nu bizlere tertemiz ve pürüzsüz bir AYNA gibi yansıtmak.

Bizler alır mıyız bilinmez. Zira herkes kendi kaşığı kadar alır. Kaşı olan kaşığı kadar alır. Bazıları kepçe ile alır, bazıları da leğen ile alır. Bazıları da damla kadar almaz. Bazıları da daha fazla alır tır yüküyle.

Dilerim herkes kabını büyüterek her zaman bizlere akmakta olan rahmeti ve ilhamı alır. Çünkü hayat her an bizi çevreliyor. Hayat kitabı her an bizlere açık.  Yeter ki “kaldır kendini aradan çıksın ortaya Yaradan” misali kendi perdelerimizden kurtulalım ki, her daim akmakta olam ilham ve kelamı filtresiz bir şekilde alalım. Aldıkça da kalbimizi açalım.

Sevgiler,

Kenan

 

https://twitter.com/Naacel

https://www.facebook.com/public/Kenan-Kolday

https://instagram.com/naacel/

http://naacel.blogspot.co.uk/

http://www.felsefetasi.org/author/kenan-kolday

 

 

 
Toplam blog
: 245
: 1347
Kayıt tarihi
: 29.10.12
 
 

Çocukluğumdan beri kendimden büyük bir şeyleri arayıp durdum. Ve 1999 yılında yaşadığım şoklar il..