Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '09

 
Kategori
Psikoloji
 

Hedef belirleme stratejileri

Hedef belirleme stratejileri
 

İstemediğimiz şeyi değil, İstiyor olduğumuz şeyi ifade etmeliyiz. “Benimle böyle konuşma” değil, “Benimle şöyle konuşursan memnun olurum” gibi hedefin ve kullandığımız cümle yapısının olumlu olması gereklidir. Ne yapmak istemediklerimize değil ne yapmak istediklerimize odaklanmamız gerekir. Çünkü zihin olumlu söyleme cevap verir ve ancak olumlu komut aldığında gerekli motivasyon enerjisini üretebilir.

HEDEF

İnsanlar arzuları ile hedeflerini karıştırırlar. Hedef, güncel isteklerimiz arasından ulaşmaya karar verdiğimizdir. Bir şey olmak değil bir şeyler yapabiliyor olmayı düşünmektir hedef. İstekler sonuçla ilgilidir, hedefse sebeple ilgilidir. Yazar olmayı düşünmek bir istektir. Çünkü yazar olabilmek bir sonuçtur. Yazılmak istenen kitapla ilgili bir bölüm yazmayı düşünmekse bir hedeftir. Üniversiteyi kazanmayı düşünmek sonuçla ilgilidir ve bir istektir. Sınava hazırlanırken günde 500 soru çözmeyi düşünmekse sebeple ilgilidir ve bir hedeftir. Biz hedeflerimizle ilgili sebepleri yerine getirmekle sorumluyuz. Bir işin doğru düzgün yapılıp yapılmamasından sorumluyuz. Üniversite sınavı için günde 500 soru çözüp çözmediğimizden sorumluyuz. Fakat asla üniversiteyi kazanıp kanamadığımızdan sorumlu değiliz. Çocuğumuza ev araba almakla sorumlu değiliz fakat çocuğumuzu ev araba alabilecek yeterlilikte eğitmekle sorumluyuz.

Bir hedefiniz var fakat aklınız hep sonuçla ilgili, Bu hırstır. Azim beyazdan, hırs ise siyahtan gelir. Azimli olabiliriz ama asla hırslı olmamalıyız. Çünkü hedeflerimizle ilgili sebepleri irademizle oluşturabiliriz. Fakat hedefin sonucunu irademizle belirleme yeteneğine sahip değiliz. Bu nedenle sonuçları kontrol edemeyiz. Kontrol edemeyeceğimiz bir şeyi istemekse büyük bir risktir, anlamsızdır. Dolayısı ile hiç kimse hedefin sonucuna ulaşıp ulaşamamasından sorumlu tutulamaz.

İnsanların çoğu bir iş, bir oluş içerisindeyken genellikle yaptıkları işin sonucuna odaklanır. Üniversiteyi kazanmalıyım. Bu ay şu kadar kazanmalıyım. Bu yıl şunları başarmalıyım, O evi almalıyım, borcumu bu yıl bitirmeliyim türünde sonuçlara odaklanmak çok gereksiz bir stres yükler insana. Elbette isteklerimiz olacak. Fakat bu isteklere ulaşmak için emek verirken, farkında olmadan, sonuca odaklandığımız için hırs oluşuyor ve adeta isteklerimizin kölesi durumuna gelebiliyoruz. Ya kazamazsam ya başaramazsam ya alamazsam türünden sonuca odaklı endişeler, insanın enerjisini ve huzurunu azaltır ve yaptığı işin kalitesini düşürür. Oysa aynı işi yaparken sadece sebeplere odaklanabilseler ruhsal açıdan daha rahat, daha huzurlu ve daha güçlü olacaklardır. Bizler istediğimiz şeylerle ilgili sebeplere azimle odaklanmalıyız. Sonuçsa bizi asla bağlamamalı. “ İstediğim şey olmazsa olmasın canım. Ne yani sonuçta ölüm mü var? Elimden bu kadar geliyor. ” diyebilmeliyiz.

Amaç, tüm hedeflerin birleştiği noktadır. Örneğin, kâinatın bir amacı var.

Yaşamı mümkün kılmak ve denge kâinatın amacıdır. Eğer Dünya, normal dönüş hızdan 1 sn daha geç dönseydi yer çekimi artacak, sular buz tutacak, buharlaşma olmayacak, yağmur yağmayacak, bitki yetişmeyecek ve yaşam olmayacaktı. Yerdeki karıncanın, toprağın altındaki solucanın, gökteki bulutun da bir hedefi, yerine getirmesi gereken bir görevi vardır, ama hedefini belirleme hakkı bir tek insana verilmiştir. Hiçbir şey durağan değildir, ya bir gerileme vardır ya da ilerleme. Eğer biz kendi hedeflerimizi belirleyerek ilerlemeyi seçmezsek hayatın bize getirdiği sorunları çözmekle uğraşırız. Hayatta her zaman problemimiz olur. Ya o problemi biz seçeriz hedefimiz olur. Ya da o problemler bizi seçer ve genelde belamız olur.

Ya üretiyorsun, ya tüketiyorsun, ya yardımcı oluyorsun, ya yük oluyorsun, ya alacaklısın, ya borçlusun. Ortası yok. Uğraş olmayan yerde tatminsizlik vardır. Bir hedef belirlediğiniz an hayatınız anlam kazanır. Yaşam sevinciniz artar.

“ Kralın oğlu tembel ve içine kapanık biriymiş. Kral oğlunu mutlu etmek için elinden geleni yapmış ama bir türlü becerememiş. Son olarak ülkenin bilgesini çağırmaya karar vermiş. Kral, bilgeden bu sorunu çözmesini istemiş. Bilge kralın yanından ayrılmış ve düşünmeye başlamış. Bir gün geçmiş bir şey bulamamış, iki gün geçmiş bulamamış, artık zamanı kalmamış ve çözüm bulamadığı için başına neler gelebileceğini düşünerek sarayın yolunu tutmuş. Saraya yaklaşırken karşısına bir çoban çıkmış ve çobanın çok acil köye kadar gidip gelmesi gerekiyormuş, bilgeden bir süre kuzulara bakmasını rica etmiş, bilge de kabul etmiş. Çobanın gelmesini beklerken kuzulardan biri kuyuya düşmüş. Bilge çok telaşlanmış. Kuyuya atlayıp kuzuyu kurtarmaya çalışmış ve sonunda kuzuyu kurtarmış. O sırada krala ne söyleyeceğine dair kendi derdini unuttuğunu fark etmiş ve anlamış ki kralın oğlunun da bir işi, uğraşısı olur ise can sıkıntısı geçer. Aklına gelen bu güzel fikri paylaşmak için zaman kaybetmeden sarayın yolunu tutmuş.”

Hedef belirlediğinizde ve o hedefe ulaşmak için gerekli bedelleri ödemeye başladığınızda ise bu sizi geliştirir ve renginiz açılmaya başlar, beyazlaşırsınız, ruhunuz temizlenir ve güçlenir.

NE İSTEDİĞİNİZE KARAR VERİN

Zaman zaman karar vermekte zorlanıyoruz. Özellikle önemli konularda birçok faktörü inceleyip doğru bir karara ulaşmak kolay olmuyor. Kararımızın yanlış olma ihtimali birçok endişe ile birleşip aklımızı büsbütün karıştırabiliyor. Aşırı endişe, aklımızı tam kapasite ile kullanmamızı engellerken, düzeyi az olan endişe bir sancı gibi bizi uyarır. Endişelerin tümü yok oluncaya dek kararlarımızı tekrar tekrar gözden geçirmeliyiz.

Kararlarımızın tümü ihtiyaçlarımızı karşılamaya yöneliktir. İhtiyaçlarımızdan gerçek olanları yapay olanlardan ayırmak ve gerçek ihtiyaçlarımızın öncelik sırasına dikkat etmeliyiz. Farkında olmadan başkalarının isteklerini içselleştirip kendi isteğimiz zannedebiliriz. Bu arada sürekli düşmanımız şeytanda birçok şey fısıldar bize. Bu fısıltıları kendi düşüncelerimiz zannedebiliriz. Bu nedenle kararlarımızı verirken bu konuda virüs tarama programımızı kullanmamız gereklidir. Gerçekte bize ait olmayan isteklere göre karar veriyorsak, ne istediğimizin farkında olmadan yaşıyorsak rüzgârın önündeki yapraktan pek farkımız kalmaz.

Kararlarımız kendi değer ilke ve düşüncelerimize uygun mu?

Kendimize ya da başkalarına haksızlık içeriyor mu?

Aldığımız kararların bize huzur getireceğine inanıyor muyuz?

Merdivenimizi doğru duvara dayadığımızdan emin miyiz?

Merdivenin boyu yeterli mi?

Basamakları sağlam mı?

Basamakları çıkacak gücümüz var mı?

Hedefimizin zorluk düzeyi ve başarmak istediğimiz konuyla ilgili istek, inanç, bilgi ve tecrübe düzeyimizin yeterli olup olmadığının farkında mıyız?

Herhangi bir engelle karşılaştığımızda ya da isteğimiz gerçekleşmediğinde muhtemel bir hayal kırıklığını atlatabilecek miyiz ve başarı için gerekli bedeli ödemeye hazır mıyız?

KARAR VERDİYSEN HEMEN BAŞLA

Parolamız:

“ İki günümüz birbirine eşitse zarardayız.“

Beyaz, eylemi kısa tutar, sonucu vadeye yayar. Siyah eylemi uzatır, sonucu kısa vadede ister. Kararımızı verdikten sonra eyleme başlama süresini uzatırsak. Daha hedefimize doğru tek bir adım bile atamadan, engeller gözümüzde büyüyebilir, daha başlamadan vazgeçmemize neden olabilir. Örneğin, Oruç için niyet etmeye karar verdiniz. Ama henüz niyet etmediniz. İşte oyun başlıyor. Şeytanın en çok sevdiği an. Oruç tutmamanız için elinden geleni ardına koymaz. Aklınızı karıştırır. Der ki “Olur mu canım, nasıl olsa dinimizde mazeret geçerlidir. Ehhh yarın senin için önemli bir gün. Oruç tutarsan enerjin düşer, yarını atlat daha sonra orucunu tutarsın.” Siz bunları kendiniz düşündüğünüzü sanırsınız ama o fısıldamaktadır. Niyet etmeye karar verdiysen hemen niyet et.

Uzun süredir İşsizsiniz ve iş arıyorsunuz. Bir iş buldunuz. Hemen başlayın. Gecikirseniz. Ego ağır basmaya başlar ve şöyle der; “ Bu iş sana uygun değil ki, Sen depo görevlisi olmak için okumadın ki, zaten hak ettiğin parayı vermeyecekler. Üç kuruşa o iş çekilmez ki. Biraz daha sabret bakalım. İyi ir iş buluncaya kadar nasıl olsa annenin çorbası var.” Vs… Oysa insan küçükte olsa yapabildiğinden başlamalı. Daha iyi fırsatları o işi yapıyorken de araştırabilir.

Hedef ve uygulama, etle tırnak gibidirler, birbirlerinden asla ayrılmazlar. Karar verdiyseniz hemen başlayın. Yoksa Çinli bir bilgenin dediği gibi:“ Reçeteleri okumak insanı sağlığına kavuşturmaz.”

HEDEF BELİRLEME STRATEJİLERİ

Mutlu olmak soyut bir amaçtır ve hedeflerimiz de mutlu olmak türünden soyut isteklerimize ulaşabilmek için oluşturduğumuz somut basamaklardır. Dolayısı ile asıl amacımıza ulaşabilmek için basamakları sağlam oluşturmamız gerekir. Bunun için de “Hedef Belirleme Stratejileri”ni kullanırız.

1) OLUMLU OLMALI

İstediğimiz şeyler kadar istemediğimiz şeylerde vardır; yapmak istemediğimiz bir davranışımız, gitmek istemediğimiz bir işimiz, oturmak istemediğimiz bir evimiz, dialoğ kurmak istemediğimiz insanlar ve yaşamak istemediğimiz olaylar olabilir ve farkında olmadan en az isteklerimiz kadar istemediklerimizi de dile getiririz. Yapmak istemediklerimizden söz etmek sıkıntı verir ve şikâyet etmeye başlarız. Biz şikâyet ettikçe, sorun olduğundan daha çok büyümeye başlar ve çözüm üretemeyiz. Ne yapmak istemediklerimize değil ne yapmak istediklerimize odaklanmamız gerekir. Çünkü zihin olumlu söyleme cevap verir ve ancak olumlu komut aldığında gerekli motivasyon enerjisini üretebilir. İstemediklerimizi söylemek bize sadece ne yapmayacağımızı söyler ve bunun için de zihnin enerji salgılamasına gerek kalmaz, çünkü zaten bir şey yapmak istemiyoruzdur. Ancak ne yapmamız gerektiğini söylersek zihnimiz gerekli enerjiyi üretir ve biz de hedefimizle ilgili sebeplere odaklanabiliriz. İstemediğimiz şeyi değil, İstiyor olduğumuz şeyi ifade etmeliyiz. “Benimle böyle konuşma” değil, “Benimle şöyle konuşursan memnun olurum” gibi hedefin ve kullandığımız cümle yapısının olumlu olması gereklidir.

İyi niyetle olumluyu karıştırmayalım. “Benimle böyle konuşma” derken niyetimiz olumlu olabilir fakat cümle yapısı olumsuzdur. “Benimle şöyle konuşursan memnun olurum” derken niyetimiz iyi ve cümle yapımız olumludur.

İnsanı problemle karşılaşmak değil, ona çözüm bulmak geliştirir. Problemler nötr dür verilen tepki önemlidir. Tepkilerin olumlu olması için öncelikle istemediğimize değil, istediğimiz hedefe odaklanmalıyız.

2) FAYDALI OLMALI

Hedefimiz öncelikle bizim için faydalı olmalı, eğer bizimle birlikte çevremizdekilere de faydalı oluyorsa hedefimiz kaliteli bir hedeftir. Hedefimiz topluma ve insanlığa da faydalı oluyorsa daha da kaliteli bir hedeftir.

Hedefimiz bize uzun süreli fayda sağlamalı, Anlık fayda sağlayan, anlık hazlar, bi süre sonra verdiği hazdan fazlasını götürür. Hedefimizin getirisi, ödediğimiz bedelin üzerinde olmalı. Harcadığımız emek, getireceği faydaya değmeli.

Hayat genellikle düşündüğümüzden daha fazla bedel ister ve genellikle beklediğimizden daha azını ve beklediğimizden daha geç bir zamanda verir.

Problemlerle çok karşılaşıyor olmamız bizi geliştirmez, bizi geliştiren, karşılaştığımız problemleri çözümleyebilmemizdir. Problemlere çözüm ürettikçe gelişiriz. Hedeflerimizle büyür, hedeflerimiz kadar büyürüz.

Ya başlamayalım, ya da başladığımız bir işi asla yarım bırakmayalım. Çünkü bir işi yarım bıraktığımızda bir sonraki hedefte şimdikinden daha küçük bir sorunla karşılaştığımızda dayanıklılığımız azalır.

Bir iş yapmış olmak için iş yapma. İş yaparken eğlenebilirsiniz fakat asla eğlenmek için iş yapma.

3) SOMUT VE ÖLÇÜLEBİLİR OLMALI

Mutlu olmak, soyut bir sonuçtur. Bir istektir. Mutluluk konusunda hedefimiz ise somut olmalı. “Ne yaparsam mutlu olurum” sorusunu sormalıyız.

Hedefe doğru ilerleme, somut bir şekilde fark edilebilir olmalı. Hedefimize yönelik somut bir adım attığımızı görmek zorundayız. Aksi halde soyut hedefler bizi önce hayal dünyasına, ardında başka yerlere savurur.

Hedefi net olarak belirleyin. “Spor yapacağım” değil, “30 dk yürüyüş yapacağım. 15 dk koşacağım.”gibi hedefimizi somut olarak belirlememiz gerekir.

Beğendiğimiz bir kitabı okuyup bitirmek isteriz. Kitabı bitirmek bir istektir fakat hedefimiz kitabın sayfalarını okumaktır. Genellikle kitaba başlamadan önce çoğumuz kitabın kaç sayfa olduğuna bakarız. Farkında olmadan hedefimiz hakkında bilgi ediniriz.

Yüzerek karşı kıyıya varmak istediğimizde. Kendi gücümüzü düşünürüz. Mesafenin ne kadar olduğunu, Suyun ısısını, hava koşullarını merak ederiz. Tüm bu somut koşulların uygun olup olmadığını anlamak isteriz.

“ Florence Chadwick 34 yaşındaki bir bayan yüzücü, Kaliforniya sahili açıklarındaki bir adadan Kaliforniya’ya doğru 32 km genişliğindeki kanalı, yüzmek üzere kendini Pasifik Okyanusu’nun soğuk sularına bıraktı. O gün yoğun bir sis vardı ve milyonlar onu ekran başından izliyordu. Suya gireli saatler olmuştu. Yorgunluk kadar soğuklada mücadele etmesi onu bir hayli hırpalamıştı. Eğer konsantrasyonunu kaybederse donma tehlikesiyle karşılaşabilirdi. Suya gireli 15 saat olmuştu, daha fazla dayanamayacağına karar verip kendisini sudan çıkarmalarını istedi. Hemen yanı başında, kendisine eşlik eden teknede antrenörünün ve annesinin yüreklendirme çabaları ve kıyıya çok az kaldığını söylemeleri işe yaramadı. Florence sudan çıkarıldı. Bir süre sonra kendine geldiğinde, gazeteciler ona neden kıyıya sadece birkaç yüz metre kala bıraktığını sordu. Florence’ın sudan çıkmasının nedeni suyun soğuk oluşu ya da dayanılmaz bir hal alan yorgunluk değildi. Florence’ın verdiği cevap şu oldu “Sisten bir şey göremiyordum. Karayı görebilseydim, sonuna kadar götürebilirdim.”

Florence birkaç ay sonra ikinci denemesinde, yine sise ve soğuğa rağmen kanalı geçmeyi başardı. Kanalı ilk geçen kadın ünvanını almakla kalmadı, erkekler rekorunu da iki saat kısalttı.

İkinci denemesinde başarılı olmasının sebebi, yüzerken sürekli kıyıyı gözünün önüne getirebilmesiydi, zihninde canlandırabilmesiydi. Çünkü bu kez fiziksel olarak hazırlanmanın yanında, zihinsel olarak da hazırlanmıştı. Kıyıya varışını birçok defa hayal etmişti. Kıyıyı hayal ederek hedefini somutlaştırmaya çalışmıştı.

İnsan hedefini belirlediğinde problemini de belirler ve zihin, hedefine ulaşması için gerekli olan motivasyon enerjisini üretir. Yeter ki hedef mantıklı ve ulaşılır olsun.

4) MANTIKLI ve ULAŞILABİLİR OLMALI

Zihin mantıklı şeylere inanır ve ona göre enerji üretir. Mantıklı olmayan şeyler için enerji üretmez. Bu nedenle öncelikle hedefimiz mantıklı ve ulaşılabilir olmalıdır. Ulaşılabilirin sınırı, kendi potansiyelimizle ulaşabileceğimiz en üst noktadır. Hedefimiz hemen harekete geçebileceğimiz kadar küçük ama yapabileceğimiz en büyük hamle kadar da büyük olmalıdır.

Atabileceğimiz en büyük adımı atmalıyız ama bu adımı hemen atmalıyız. Eğer adımımızı küçük atarsak bu kolay olur ve bizi geliştirmez. İlerlemek için sınırlarımızı zorlamamız gerekir. Fakat bu zorlama başarabileceğimiz kadar olmalıdır.

Hemen harekete geçebileceğimiz hedefler belirlemeliyiz. Eğer çok büyük hedefler belirlersek gözümüzde daha da büyür ve çok uzak bir hayal olarak kalabilir. Ya hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceğimiz bir hayal olarak kalır ya da ciddi yaralar alıp kendimizi gereğinden fazla hırpalamış oluruz.

Her hedefin kendine özgü kuralları ve mantığı vardır. İlk dalışını yapan birisi aniden çok derinlere dalamaz, önce ilk birkaç metrede basıncı kontrol eder, eğer bir sorun yoksa biraz daha derine inerek, vücudunun derinliğe uyum sağlaması için aynı derinlikte bir süre bekler ya da dolaşır. Daha sonra yavaş yavaş derinlere iner. Çünkü hızla dalışa geçerse kulak zarı patlar. Bu kural yükseklere çıkılırken de geçerlidir.

Belirlediğimiz hedeflere ulaşmak için sürekliliği sağlamak çok önemlidir. Süreklilik miktardan önemlidir. Disiplin önemlidir. Spor yapmak istiyoruz fakat bir iki hafta çok çalışıp bırakıyoruz. Spora farklı aralıklarla bir başlayıp bir bırakmakla hiçbir verim alınamaz. Bunun yerine her gün ya da haftanın belirlediğimiz günlerinde, sürekliliği bozmadan spor yapmak daha olumlu ve faydalı olacaktır.

Gelişim ve fırsatlar açısından birilerinin ya da bir şeylerin yaşamımızda etkin olmasını beklersek edilgin oluruz. Hedefe edilgin bir bekleyişle değil aktif bir eylemle ulaşabiliriz.

“Otoyolun kenarında bir lokantası vardı. Otoyol başka bir yere taşınınca lokantası iflasın eşiğine geldi. Ama o endişelenmedi, paniğe kapılmadı. Yeni bir lokanta açmak için sermayesi yoktu. Sadece cebinde en iyi piliç tarifi vardı ve kendine ortak olabilecek bir lokanta arıyordu. Sanders 20 lokanta dolaştı ama ortak bulamadı. 200. lokanta yine kabul eden yok. Ama o pes etmedi. “bulacağım” diyordu. “benimle iş yapacak lokantayı bulacağım!.” Amerika’yı eyalet eyalet dolaşıyor, arabasında geceliyordu. 900-1000 derken sonunda 1009. lokanta sanders’in projesiyle çok ilgilendi. Lokanta sahibi Sanders’ın anlattıklarından etkilenmişti ve ortaklığa “evet” dedi. Bu lokanta “Kentucky Fried Chicken” efsanesinin yazılmaya başladığı lokantadır. Eğer yolunuz bir gün Kentucky Fried Chicken’e düşerse tabelanın yanındaki o ton ton amcaya dikkatli bakın. “

Hedefe ulaşmak düzenli birikimlerin ve sistemli çalışmaların ürünüdür. Sanders en iyi pilici yapacak kadar bilgilerini biriktirmişti ve 1009 lokantayı sistemli çalışarak dolaşmıştı. Sonunda Sanders mantıklı ve ulaşılabilir hedefine ulaşmayı başardı.

5) DETAYLANDIRILABİLİR OLMALI

Hedefimizi detaylandırmadığımızda bu tesadüflere kalır. Detaylandırırsak konu üzerindeki kontrolümüz artar. Hedefi detaylandırmak açık adres vermektir. Nereden, nasıl başlayacağımızı iyi belirlemeliyiz.

Gelişim detaydan, bütüne doğrudur. En tepeden ya da en büyük parçadan başlanmaz. Öncelikle hedefin en küçük parçasını belirleyip, ona ulaştıktan sonra bir sonraki aşamaya geçmeliyiz. Market zinciri kurmak isteyen bir şirket, sermayesi yeterli olduğu halde bir çok mağazayı hemen açmaz. Önce bir iki tane mağaza açar. Amaç, karşılaşacağı sorunları test etmek ve gerekli önlemleri almaktır. Gerekli tecrübeyi kazandıktan sonra eğer karlılık durumu da pozitifse diğer mağazaları yavaş yavaş açar.

“Aslanlar grup halinde saldırdıklarında öküzleri anca yaralayabiliyorlar ama hiçbirini yakalayamıyorlarmış. En sonunda bunun böyle olmayacağını anlamışlar ve gidip öküzlerin yanına, aslında tek dertlerinin boz öküz olduğunu, onu verirlerse bir sorun çıkartmayacaklarını, barış ve huzur içinde yaşayabileceklerini söylemişler. Toplanan öküz meclisi düşünmüş taşınmış ve sürekli barış içinde olacaksak neden olmasın, birimizi feda edebiliriz diyerek boz öküzü aslanlara vermişler. Aradan bir süre geçince aslanlar yine acıkmışlar ve gidip öküzlerle konuşmuşlar, sizin bu sarı öküz bizi rahatsız ediyor, arkadaşlarımı saldırmaması için zor tutuyorum, verin siz onu bize de, dostluğumuz bozulmasın demişler ve öküz meclisi yine düşünüp taşınıp sarı öküzü de vermiş aslanlara.

Bu böyle devam etmiş ve geriye dört beş öküz kalınca fark etmiş öküz meclisi aslında savaşı boz öküzü verdiklerinde kaybettiklerini. Şimdi aslanlara karşı savaşacak hiç güçleri kalmamış…”

Beyazın yani doğru davranış ve doğru hamlelerin yayılma stratejisi; “Çuvalı delin.”

Çocuğunuzun tüm yönlerini, hemen değiştirmeye çalışmayın. Eğer çocuğunuzun bir olumsuzluğu düzelirse gerisi gelir. Tıpkı lokmayı bütün olarak yutmaya çalışmak yerine çiğnenerek yutmak gibi.


Bütünü başarmaya çalışmak yerine sadece detaya odaklanıp, enerjimizi, emeğimizi ve zamanımızı daha verimli bir şekilde kullanabiliriz. Birçok şeyi vasat düzeyde yapmak yerine bir konuda uzmanlaşıp o konuyu en üst düzeyde yapabilmek başarının altın kurallarındandır.

Yaşamımız, sık sık tekerleği çıkan oyuncak bir araba gibidir. Kazanımlar, kayıplar, hüzünler ve sevinçler hepsi yaşamın döngüsünde başımıza gelebilecek olaylar.

Yıllar önce adamın biri hayatını pazarlamayla kazanmaya karar verir ve hemen işe koyulur. Önce işe en küçük parçasından başlar. Bir pazarlama firmasına girer. Eline bir çanta tutuştururlar. İçinde fotoğraf makineleri vardır ama bizim kinin daha önce hiç pazarlama deneyimi yoktur. İşe çıktığı ilk gün akşam olmak üzeredir ve bizimki henüz bırakın bir makine satmayı. Bir kişiye bile fotoğraf makinesine ihtiyacınız var mı diye soramamıştır bile. Birazdan firmaya gidecek ve hiç satış yapamadığını söyleyecekti. Bu durumu hayal etti ve hiç hoşuna gitmedi. Çayını yudumlarken firmada geçen ay en çok ciro yapan kişinin kazandığı rakamı düşündü. Hayal edemeyeceği kadar iyi paraydı. Birde o ciroyu gerçekleştiren adamı gözünün önüne getirdi. Ondan hiçbir eksiği yoktu ama bu akşam bu şekilde firmaya dönerse epey bir eksiği olacaktı o adamdan. Birden hatasını anladı. Gurur yapıyordu ve egosu ona birilerine “Fotoğraf makinesi ister misiniz?” diye sormaya türlü izin vermiyordu. Çayını bir dikişte bitirdi ve ok gibi yerinden fırlayıp bir şirketin kapısından içeriye girdi. Çıktığında 3 makine satmıştı ve bizimkinin ağzı kulaklarındaydı. O ay sonunda listenin başında kendi adı yazıyordu ve o ay hayal edemediği kadar para kazanmıştı. Firma yetkilileri bizimkini şef yaptılar ve aynı başarı artarak devam etti. 2 ay sonra bizimki kendine küçük bir büro açtı bu kez saat satıyordu. Tek başınaydı ve oldukça iyi kazanıyordu. 2 ay sonra yanına bir satış elemanı aldı. Sekreterin aylığını verecek kadar güçlü olmadığı için telesekreterle idare ediyordu. 1 yıl dolmak üzereyken artık 15 elemanlı ve en çok ciro yapan bir firma sahibiydi.

Her şey yolundaydı. Her akşam riskleri hesaplıyor ve hiç hata yapmadan ilerliyordu. Tüketime yönelik tüm giderleri kısıtlamıştı. Ev ve araba alabilirdi ama biraz daha sabredip, durumunu iyice sağlamlaştırmayı hedefliyordu fakat olmadı. Tüm verilen emekler ve kazanılan başarılar sonuç için yeterli olmadı. Yangını, hırsızı vs..her şeyi düşünmüştü fakat Türkiye de ilk kez döviz krizi yaşanıyordu. Böyle bir durumu yıllarını bu işe vermiş arkadaşları bile hesaplayamamıştı. Onca kar uçup gitmiş üstelik birde borçlanmıştı. Şirketine son kez baktı. Şirketin kapısını kapattı, merdivenlerden ağır ağır inerken “ Ben başarmıştım ama bunu kimse tahmin edemezdi ki “ dedi…

Türk filmlerinin duygusal erezyonuna maruz kalmış bir nesilden geliyordu. Kimse, Başarının gerçek stratejilerinden bahsetmemişti. 1) Ticarette en önemli kural öncelikle sermayeyi korumaktı. İyi ama işe başlarken sermayesi bile yoktu. Sıfır sermaye ile başlamıştı. 2) Kötü günlerde kendisini kurtaracak bir miktar da yedek gücü olmalıydı. 3) Yeterli ÖZ SERMAYE yok işe başlama HAKKININ OLMADIĞINI bilmiyordu. Öz sermaye asla kredi olmayacak. Acil geri dönüşlü borçlanma olmayacak. Önceden çalışılanlarla kazanılan birikimlerle hamle yapılmalıydı  4) Dış dünyaya hiç bir şekilde güvenmemesi gerektiğini bilmiyordu. Çok çalışmıştı ama olmadı...

O pes etmedi şimdi hayatın başka bir alanında yine kendi küllerinden yeniden var olmaya, kendince bir başarı öyküsü yazmaya çalışıyor. O günleri hatırlarken yüzünde buruk ama güçlü bir tebessüm oluşuyor. Çünkü o aslında başarmıştı.

Bir şeyi yaparken en küçük parçasından başlamış ve hayal bile edemediği noktalara ulaşmıştı. Sonucu hiç kimse kontrol edemezdi ama hayat acımasızdı ve en küçük hatayı affetmiyordu. ÖZ SERMAYESİZ ve YEDEK GÜÇSÜZ yola çıkılmamalıydı. Hayat bize beklentilerimii daha az ve daha geç verirdi. O da beklentilerimizi hak edecek kadar uğrunda BEDEL ödediysek...

Biz yaptığımız işin sonucuna hırsla odaklanmak yerine elimizden geleni azimle yapmak zorundayız. Sonuçsa bizim irademizde değildir.

6) KONTROLÜNÜZDE OLMALI

Başkalarını ilgilendiren konular üzerine hedef belirleyemeyiz. Çocuğumuzun hangi bölümü kazanacağı, kızımızın yada oğlumuzun kiminle evleneceği, sevgilimizin ne giyeceği ve benzeri durumlar bizim kontrolümüzde olan şeyler değildir, bunları sadece isteyebiliriz. Başkalarının ne yapacağını belirlemek gibi bir hakkımız yoktur. Eğer başkalarının hayatına karışırsak kontrolümüzde olmayan bir şeyi istemiş oluruz ve bu bizi dominant yapar, ayrıca hayatına karıştığımız kişiyi de önce bize ardında da dış dünyaya bağımlı hale getirir. Özgüveni gelişmez. Dış dünyaya bağımlı olanın dış dünyadan beklentisi artar ve üretime yönelik çabaları azalır. Problemlerine çözüm bulma yeteneği gelişmez. Herkes kendi oyunun oynar, kendi senaryosunu yazar. Başkalarının sahnesinde başrol oynayamayız. Başkalarının hayatına destek olabiliriz fakat asla onların yaşamına karışamayız, en fazla fikrimizi söyler ve sadece uyarabiliriz. Kimseyi sahiplenemeyiz ancak insanların kendilerine sahiplenmesine destek olabiliriz.

Hayatımızı kontrol edebilmemiz için bir hedefimiz olmalı. Hedefimizi seçebilmemiz içinse şikayet etmek yerine çözüm odaklı düşünmeliyiz.

Hedef kontrolümüzde olmalı eğer kontrol dışına çıkarsa ve düzeltemiyorsanız hemen vazgeçin.

Hedefiniz sizden pasif düşünceler değil aktif bir emek istiyor.

Mantıklı hayalleri pasifçe oluruna bırakmadan, koşullara yenilmeden dahası koşulları oluşturarak hedefe ulaşmak gerek.

Yaşam arada bir size jest yapıp kolay başarılar sunabilir ancak bu sizi yanıltmasın. Alınterinizle, bedelini ödemeden başarmanız asla mümkün değil.

Başarı çok uzaklarda değil, özlemeye gerek yok.

Saklanmıyor, aramaya gerek yok.

Kaçmıyor, yakalamaya gerek yok.

Yakınımızda,

Uğruna emek verdiğimiz kadar,

Yaptığımız yatırım kadar,

Ödediğimiz bedel kadar,

kontrol edemediğimiz, irademiz dışı gelişen olayların

bize izin verdiği kadar bizimle olacak.

Hedefe ulaşsakta, ulaşamasakta daima beyazda kalmak dileğiyle.

 
Toplam blog
: 36
: 6015
Kayıt tarihi
: 06.10.08
 
 

Günün dünden güzel olsun... ..