Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mart '19

 
Kategori
Öykü
 

Hegemonya ve Karbeyazı Gülibik –7

Duran Kaag’ın Köy Odası,
Duran Kaag’a ait Kümesin “yaptık, oldu, bitti.” başkaldırı çıkışları…

Duran Kaag o yıllarda, duvarları iç odalara bitişik olan bir dış odayı da “Köy Odası” olarak kullanıyordu. Tanrı misafiri olarak hanesine gelen tanıdık, tanımadık misafirlerini bu odada ağırlıyordu. Bu Köy Odası aynı zamanda karlı kış günlerinin gündüzünde ve uzun kış gecelerinde köylülerin buluştukları, geceleyin duvardaki lambanın solgun ışıkları altında tatlı, tatlı sohbet ettikleri tek yer idi.

Köy Odası, iç mekân planı olarak; dört, beş metre eninde yedi, sekiz metre boyunda, dört beş metre yüksekliğinde olan bir odaydı. Odanın ön cephesi köy içinde köylülerin kağnısı, arabası ile geçtiği yola bakıyordu. Yüksek tavanlı olan “Köy Odası” duvardaki iki büyük pencereden aldığı bol ışıktan dolayı gündüzün geniş, ferah görünür, aydınlık olurdu

Köy odasının mekân yapısında, Odanın tavanında, kavak ağacından olan, birbirine paralel boyuna döşenmiş ve odanın tavanı üçe bölmüş gibi gösteren aynı kalınlıkta düzgün iki mağ bulunuyordu. Mağların her biri alttan kapının girişinden üç dört metreye ilerisinde yine her biri düzgün kalın yuvarlak kavak ağcından birer sütunla desteklenmişti. Mağların üzerine de enine sıralı, iki taraf uçları belli aralıkla duvarların içine gömülmüş daha küçük kalınlıkta kavak ağaçları döşenmişti.

Odanın tavanındaki belli aralıklarla sıralanmış olan kavak ağaçların üzeri de tümden hasır döşenmişti. Döşenen hasır desenli olarak dokunmuş bir hasırdı.  Hasırın üzeri samanla kaplanmıştı. Samanın üzerine de belli kalınlıkta tuzlu toprak serpilmişti. O yıllarda damların üzerinde kiremit örtü yoktu. Köylerdeki tüm damların örtüsünde olduğu gibi Duran Kaag’ ın  “Köy Odası” nın üst örtüsü de kiremit örtü değil,  kara örtüydü.

Odaya mabeyin denilen yerden ve işlemeli desenli bir kapı açılarak içeri giriliyordu. Mabeyin, odanın duvarı ile bağlantılı; üç metre kadar eninde, üç metre kadar boyunda, üstü kapalı iki yan duvarı olan bir mekândı. Mabeyin denilen yerin işlevi, odanın kapısını açıp odaya girmeden önce ayakkabıların çıkarıldığı yer olmasıydı.

İçeriye doğru kapının odaya açıldığı yerin yani kapının arka sol tarafında dolu su testilerin sıralandığı bir testilik bulunurdu. Testilik, bir, bir buçuk metre yüksekliğinde beş onluk ölçülerinde düzgün yontulmuş ve tıraşlanmış iki ağaç sütun üzerinde oturtulmuştu. Testilikte iki, iki buçuk metre boyunda yarım metre eninde duvara bitişik bölmeler bulunurdu. Her bir bölüme de üzerinde o yıllarda siyah kuşaklı desenleri olan topraktan yapılmış testleri yerleştirilirdi.

 Odaya girişin sağ tarafında testiliğin tam karşısında bir buçuk iki metre yüksekliğinde giriş tarafında hol ve kişilerin oturduğu yeri birbirinden ayıran, mağı destekleyen sütün ile birleştirilmiş tahtadan yapılmış içinde raflar olan bir yükseklik bulunurdu. Bu rafların işlevi, Misafir Odasında misafilere yemek verilirken, yemek öncesi ve yemek sonrası yemek kapları bu raflara sıralanırdı.

Giriş ara koridorunun tam karşısında diğer mağın sütünü ile birleştirilmiş adına “tahtabaş” denilen yer daha bulunuyordu. Tahtabaş, üç metre derinliğinde yine üç metre eninde bir buçuk iki metre yükseklikte iki yanı duvara dayanan üstü kapalı bir mekândı. Tahtabaşın Köy Odasındaki işlevi üzerinde tanrı misafir olarak ağırlanacak yabancı konukların yatıp dinlenecekleri çok sayıda yünden yapılmış, misafir döşekleri yorganları ve yastıklarının bulunuyor olmasıydı. Tahta başın alt kısmı da şömineden yakılacak olan odunların geçici olarak depolandığı yerdi.

Duran Kaag'ın Köy Odasında, iki sütün aralığında oturma alanına geçilirdi. İki sütün aralığının tam karşısı olan duvarda, bir metre aralıklarla duvara gömülü iki dolabı bunuyordu. Küçük kibar anahtarlarla açılıp örtülen vernikli dolap kapakları üzerinde birbirinden farklı güzellikte şekil ve desenler vardı. Desen ve şekillerin düzgün oymacılığının bu dolapların çam ağacında yapılmış olduğu anlaşılıyordu.

Dolabın birinde Duran Kaag’ın parası, pulu, çocuklarının ve kendinin şahsi evrakları bulunurdu. Mecbur olmadıkça bu dolap her zaman açılıp kapanmazdı.  Gün içinde açılıp kapatılırken de odada hiçbir kimsenin bulunmadığı bir zamanda açılıp kapatılırdı.

Diğer dolabın üst gözünde de Duran Kaag’ın hatırlı misafirlerine kendi elleri ile hazırlayıp sunduğu o yıllarda kıt ve çok değerli olan çayın ana malzemeleri olan birkaç paket çayı,  birkaç paket şekeri bulunurdu. 

Dolabın üst göze göre daha yüksek olan alt gözünde de çayları hazırlarken kullandığı gaz ocağı, gaz ocağını yakmak için orta büyüklükte içi koyu mavi ispirto dolu olan ispirto şişesi bulunurdu.  Ayrıca bu gözde çaydanlıkları, çay bardakları,  çay kaşıkları, çay bardağı tabağı,  çay tepsisi, çay suyunu kaynatıp demliğe su çektikten sonra daha iyi demlenmesi için çaydanlık ve demliğin üzerine sardığı peşkiri, havlusu bulunurdu.

Duran Kaag dolaplarında bulunan her şeyi, her bir malzemeyi büyük bir itina göstererek kendi elleri ile düzgün ve sıralı bir şekilde yerleştirirdi.

Duran Kaag’nın Köy Odasına girişte oturma alanını sağ duvarında bulunan iki aydınlatma penceresi arasında odanın içine doğru hafif bir çıkıntı yapmış, önü açık ocak ve bacası kısmı duvara gömülü bir şömine buluyordu  

Süs olarak pencerelerin duvar boyu ve duvar eni kenarları düzgün işlemeli on beş yirmi santimetre eninde bir el parmağı kalınlıkta çam ağacı tahtaları ile kapatılmıştı. Yine odanın pencerelerinin alt üst hizasında çam ağacından imal edilmiş ve odanın her üç duvarını geçen birbirine paralel olarak montaj edilmiş on beş yirmi santim eninde, yine bir el parmağı kalınlıkta tahta kuşaklar bulunuyordu. Duvara montaj edilmiş üst kuşak tahtalarına üzerinde uçları yukarı bakan kıvrımlı kalın sert tellerden yapılmış üste büyük, alta küçük kasket,  ceket, palto askılıklar vardı.

Duran Kaag’ın Köy Odasının orta yerinde düzgün tahtalardan döşenmiş dikdörtgen şeklinde ara zemin bulunuyordu. Ara zeminin üç tarafında, zeminden otuz ya da otuz beş santim yükseklikte dış cephesi düzgün tahtalarla kapalı insanların oturdukları toprak sedirler uzanıyordu.

O yıllarda odanın toprak sediri üzerine yumsak kamışlardan örülmüş hasırlarla örtülü serilirdi.  Serili hasırın üzerine de değişik renkte farklı desen ve şekillerde koyunların yün ipinden örme kilim, kilimin üzeri de içi yünle doldurulmuş dokuma minderler, bazı minderlerin üzeride beyaz tiftik keçisi postu serili olurdu.

Sedirlerin duvar tarafına da duvara dayandığında dik durması için içi kındıra kamış karışımı ile doldurulmuş her biri boyama, dokuma ve desen yönü ile şah eser olan dikdörtgen şeklindeki yan yana halı yastıklar sıralanırdı.

Duran Kaag’ın Köy Odası, davarların malların bakımı dışında başka işlerinin olmadığı kısa kış günlerinde uzun kış gecelerinde Köyde yaşayan büyüklü küçüklü insanların toplandığı yerdi.

Duran Kaag’ nın Köy Odasında zaman her zaman, neşeli ve çok çabuk geçerdi. Aynı zamanda Köyün gençler için eğitici öğretici bir yer olurdu. Köy Odasında ezberinde olanlar yöresel âşıklardan destanlar, Karacaoğlan avazlar söylenirdi.

İşte Duran Kaag’ ın Köy Odasında Köyün orta yaşlıları, ihtiyarları askerlik anılarından, komutanlarından, birliklerinden, talimgâhlarından talimlerinden, çavuşlarından, onbaşılardan bahsederlerdi. Onların memleketlerini, davranışlarını akıllı, yaman olup olmadıklarını kendileri ile talim ilişkilerini anmadan geçemezlerdi.

Köy Odasında anlatılan askerlik anılarıyla ilgili bir not düşmek gerekir.  Öyle ki, Karaca Türkmen Aşireti, Türkmenistan’ın Mangışlak bölgesinden çıkıp, Urfa’nın Karacadağ yöresine oradan, Osmanlı’nın zorla Rakka’ya yerleştirme zorlamalarına rağmen Orta Anadolu’ya gelip yerleşik hayata geçtiklerine göre Aşiretin gençleri her daim hep gözü kara savaşçı gençler olmuşlardır.  Asker bir milletin asker gençleri…

 İşte diğer Türk boylarının, aşiretlerinin yerleşik köyler gibi Asmakaradam Köyünün gençleri de ataları gibi asker bir milletin gelecekteki çocuklarıdır.  O yıllarda Köyün yeni yetme gençleri için, Köy Odasında anlatılan askerlik anıları, tecrübe paylaşımı onlar için çok önemli oluyordu.

  Köy ahalisi, Köy Odasında arkası geniş kadife pantolonun derin ceplerinde getirdikleri saçtan kavrulmuş buğday, çeteneden oluşan ve içine kuru siyah üzüm karıştırılmış kavurgalarını birbirlerine ikram edip yerlerdi. Onlar kavurgalarını yerken bir yandan da çevre köylerden olup bitenlerden, onların ileri gelenlerinden, hanedarlıklarından düğün davetinlerinde gösterdikleri misafirperverliklerinden oğullarının düğünlerde oynadıkları oyunlardan sergiledikleri; akıl, cesaret, çabukluk gerektiren yiğitliklerinden bahsetmeden, kendi köyünün yiğitleri ile karşılaştırma yapmadan sobbet sona ermezdi.

Geçmişe dönük sohbetlerde ayrıca ebediyete intikal etmiş insanların iyi kötü yanları, iyi olanlarında unutulmaz iyilikleri yiğitlikleri yâd edilirdi. Gençlere öğütler verilirdi.

Ara sıra da sohbet konusu; hayvanların bakım ve beslenmesi, tarlanın sürülmesi, ekimi ile meyve sebzelerin yetiştilmesi olurdu. Artırılan satılması gereken mahsüllerin para edip etmemesi de tartışılan sohbet konuları olurdu.

Duran Kaag’ nın odasının başköşesine ellerine küçük taneli uzun tespihler bulunan namazlarını niyazlarını aksatmayan, kendilerine hürmet edilen aksakalı yaşlılar otururdu. Onlardan sonra yaş durumuna göre sıralanır, oturulurdu. Odaya sonradan gelen her kişiye yaşına uygun yer açılır oraya davet edilir, oturması için yer verilirdi. Odanın sedirlerine yukarıdan aşağı doğru başköşesinden ihtiyarlar, orta yerinde orta yaşlılar girişinde de gençler girişe yakın en alt yerde çocuklar otururlardı.

Yaşlılar, oda cemiyetinde çok saygı görürdü. Onlar deneyimini bildiklerini düşündüklerini tatlı yumşak ve bir sesle oda cematine anlatırlardı. Gençler ve çocuklar saygılı bir şekilde onları dinlerdi. Bazende kendi aralarıda şakalaşırlar onların şakalaşmaları gençleri ve çocukları kahkahaya boğardı.

**********

Başkan Horoz Haykime, Türkmen Kocası Duran Kaag’ ya ait kümes yöneticilerinin, kendi kümeslerine karşı dostane olmayan tavır almalarına bir türlü akıl erdiremiyordu. Bu kümesin kendi kümeslerine karşı yaptığı “yaptık, oldubitti” başkaldırı çıkışlarını asla hazmedemiyordu. Başkan Horoz Haykime içinden kendi kendine: “İşte o kümesin başkanı ve yöneticileri nasıl oluyor da bizim gibi, tanrı katının en seçkin kümesine başkaldırabiliyorlar. O kendini bilmez densizler nasıl oluyor da Kümesimize onun Başkanı ve yöneticilerine karşı koyma cesaretini kendilerinden bulabiliyorlar? Buna bir türlü akıl erdiremiyorum.” diyordu.

Başkan Horoz Haykime kendi içinde konuşurken istemeden de olsa yüz hatlarını geriyor, daha da sertleşiyordu. Başkan Horoz Haykime: “ Kümesin iç işlerini öyle bir karıştırmalıyız ki, kümesin elitleri ile avamları kümesimize çok ağır bedeller ödesinler. Duran Kaag’ın kümesine öyle üst, üste acılar yaşatmalıyız ki onların devşirme akıllı yöneticileri bu dünyanın kaç bucak olduğunu görsünler. O zavallılar, bizim neler yapabileceğimizi çok büyük acılar yaşayarak, acılar içinde kıvranarak öğrensinler,” diye düşünmeye başladı.

Daha önce Köyün kümeslerin bu tür davranışlarında kendi kümes yöneticilerinin izledikleri politika ve eylemleri aklına getirdi. Ancak tek kişinin verdiği kararın, izlediği politikanın ve uygulamaya koyduğu eylemlerin her zaman başarı şansının olmayacağını aklından geçirdi. Ne yapılması nasıl çalışılması gerektiği hususunda etraflıca düşünmeye başladı.

Devam edecek…

 

21 Mart 2019 - Söğütözü / ANKARA

Mehmet TURAN

 

 
Toplam blog
: 47
: 2386
Kayıt tarihi
: 28.10.08
 
 

Mucur / Kırşehir doğumluyum. Uzun süre Maliye Bakanlığı'nda çalıştım. Kabul etmek gerekir ki, Mal..