Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Kasım '07

 
Kategori
Eğitim
 

Helal olsun hocam!

Helal olsun hocam!
 

Öğretmen, yeni tayin olduğu okulun idaresinden ders programını alarak koridora çıktı. Öğretmenin bu okuldaki ilk günüydü ve ders programında ilk ders saatinin Spor Sınıflarından birine olduğu görülmekteydi.

Sınıfın kapısında “bir doksan” diye tabir edilen bir öğrenci beklemekteydi.Hoca Alttan öğrenciyi süzdükten sonra :

-Hadi dostum içeri gir bakalım. Bu sınıftaki öğrencilerden biri olmalısın?

Hoş öğretmenin boyu da kısa değildi ama öğrencisi olacak bu çocuğun ona tepeden bakması Öğretmenin pek hoşuna gitmemişti.”Spor sınıfları böyle oluyor anlaşılan.Duruma alışmamız lazım” diye içinden geçirdi.

Öğretmen:

-Günaydın gençler!Nasılsınız

Öğrenciler koro halinde:

-Sağol! diye karşılık verdiler

Öğretmen de:

“Teşekkür ederim gençler” diyerek karşılık verdi ve “buyurun oturun” dedi.

Öğretmen masadaki defterden isimleri tek tek okuyarak yoklama yaptı. Böylece öğrencilerin isimlerini de öğrenmeye çalışıyordu.Yoklama fazla bir zamanını almamıştı çünkü kırk kişilik fiziki kapasitesi olan sınıfta sadece on bir kişi vardı.Sıraların üçte ikisi boştu.

İlk ders olduğu için her iki tarafta kontrollü hareket ediyordu.Öğretmen kendince ciddi takılıyor, sert öğretmen görüntüsü vermeye çalışıyordu.Öğrenciler de öğretmenin her adımını gözlemliyor ona göre davranışlarını ayarlamaya çalışıyorlardı.Öğretmen defteri imzalayıp kalemi cebine koyduktan sonra ağır adımlarla sınıfın ortalarına doğru geldi.Kendisinden ve ders ilkelerinden söz açacağı belliydi.

Öğretmen:

Ben dersim de ciddiyetsizlik istemem.Ben sınıfa girdikten sonra kesinlikle sınıfa girmeye kalkışmayın.Ve benden sonra içeri girmek için de kesinlikle ısrar etmeyin.Ben nasıl ki zamanında derse giriyor isem sizlerin de aynı şekilde hassasiyet göstermenizi isterim.Ayrıca ders araç gereçlerinizi eksiksiz getirmenizi, kılık kıyafetinize dikkat etmenizi istiyorum.

Arka taraflardan:

-Çattık valla diye kısık bir ses geldi.

Öğretmen:

-Pardon bir şey mi dediniz?Duyamadım

Öğrenci:

-Yok bi şey dedi.

Kapı girişinde öğretmeni karşılayan uzun boylu öğrenci, söz hakkı almadan kasıntı bir vaziyette, oturduğu yerden eliyle kendisini işaret ederek:

-Peki Hocam bu benim için de geçerli mi?

Öğretmen, ürkek bir ses tonuyla:

-Tabi ki evladım.Bu kurallar her kes için geçerli.Sınıfın bir bütün olduğunu unutmayalım.Ama ara sıra geç kalınabilir tabi.Bazen biz de geç kalabiliriz

Öğrenci, manalı manalı:

-Hım…anladım hocam dedi.

Öğretmen:

-Herkes hazır olduğuna göre derse başlayabiliriz herhalde dedi.

Öğrenciler, off! poff! sesleri ve isteksiz tavırları ile Öğretmenin bu sorusuna yanıt vermişlerdi.Öğretmen, hiçbir şey duymamış gibi derse hızlı bir giriş yaptı.

Konu Türklerin Anadolu’ya gelişleri ile ilgiliydi.Öğretmen, Anadolu’nun kapılarını açmış, Malazgirt’ten Türkleri içeriye sokmuş, Batı Anadolu’dan çıkmış, hızını alamayarak Allah Allah sesleri ile Viyana kapılarına kadar dayanmıştı bile.Bu arada sırtını öğrencilere dönmüş, haritadan bir şeyler göstermeye çalışıyordu.Tahtaya bazı olayların tarihlerini yazmakla meşgul olmaya başlamıştı.Sıralardan çıt çıkmıyordu.Öğretmen yönünü döndüğünde bu sessizliğin nedenini anlamıştı.

Uzun boylu öğrenci, sınıfın tek kız öğrencisinin yanına oturmuş, kafasını kızın omzuna dayamıştı.Öğretmen, Bir iki öğrencinin kulağında da kulaklık olduğunu gördü.Minik öğrenci! Öğretmeni fark edince kafasını geri çekti .Diğer öğrenciler de toparlanır gibi yaptılar.

Öğretmen boşuna kılıç salladığını fark etmiş olmalı ki, ateşkes antlaşması imzalayarak Viyana’yı kuşatmaktan vazgeçti, dersi böldü.

Bre Yeniçeriler! Pardon arkadaşlar! Bu ne hal! diyerek esip gürledi.

Ardından kollarını bitiştirerek sınıfın içinde bir iki tur attı.Şakağına dayadığı eli ile kendisini toparlamaya çalışıyordu.Sınıfın ortasına, öğrencilere doğru geldi.

“Arkadaşlar sanırım biraz konuşmamız gerekecek” dedi ve konuyu uzatmadan mevzuya girdi.

“Bakın gençler, bu ilk dersimiz .Eğer böyle devam ederseniz korkarım verimli bir ders işleyemeyeceğiz.Ben bir devlet görevlisiyim ve yaptığım bu iş karşılığında devletten bir maaş alıyorum.

-Devlet bana bu parayı nereden veriyor?

-Sizin velilerinizden alarak.Evet velilerinizden aldığı paralarla maaşımı ödüyor devlet.

-Nasıl mı?

-Evinizde konuştuğunuz telefondan, tükettiğiniz elektrikten, otobüse attığınız biletten, gezdiğiniz kaldırımdan, çöpten çaydan yok daha bilmen nerden.Sayamadığım bilmem kaç çeşit vergiyi bizden, velilerinizden topluyor ve bir havuzda biriktiriyor, maaşlarımızı bu şekilde ödüyor.

Yani devlet velilerinizden doğrudan herhangi bir para almasa da dolaylı olarak aldığı bu paralarla çarkı çeviriyor.Benim maaşımı da bu şekilde ödüyor.

Sınıf oldukça etkilenmişti ve çıt çıkmıyordu.Öğretmen, konuşmasının çocuklar üzerinde olumlu bir etki yaptığını düşünmüş olacak ki, konuşmayı biraz daha sürdürmek istedi.

Konuşmasını:

”Evet gençler” diye dokunaklı bir sesle sürdürdü.”Yani anlayacağınız, ben burada bir iş yapıyorum ve bunun karşılığında bir para alıyorum….

Öğretmen son cümlesini, esas vurucu cümlesini kurarak konuşmasını bitirmek istedi.Sınıf içinde bir tur daha atarak tüm öğrencilerin işitebileceği bir noktada durdu ve:

“Ben, evime haram lokma sokmak istemem.Alacağım paranın helal olmasını isterim!dedi ve ciddi adımlarla masaya doğru ilerledi.

Sınıf, san ki önceden ağızbirliği etmişçesine ve koro halinde:

“Helal Olsun Hocam! Biz böyle iyiyiz sen devam et!” diye karşılık verdi.

Bir başka öğrenci:

Hocam, sen Viyana’yı kuşat biz peşinden geliyoruz evvel Allah!

Hoca dahil herkes bu espriye gülmek durumunda kalmıştı.

Öğretmenin artık yapabileceği bir şey yoktu.Teneffüste idarecilerle dertleşmeye gitti ve başından geçenleri anlattı.

Müdür yardımcısı:

Hocam sen buralarda yenisin.Zamanla alışırsın.Bu Spor Bölümlerinin sadece adı Spor.Sınıftaki öğrencilerin bir ikisi dışında çoğunun sporla ve eğitimle alakası yok.Biz, akademik not ortalaması en düşük olan ve hiçbir bölüme kayıt yaptıramayan öğrencileri bu bölüme kayıt ediyoruz. Maalesef yönetmelik böyle.

Çocuğun kalbi var , romatizması var , kilosu var vs. Ama notu hiçbir bölüme kayıt yaptırmaya izin vermiyor.Mecburen bu çocukları bu bölümlere doldurup mezun ediyoruz.Durum bundan ibaret.Ders elbette ki önemli ancak, biz bunlara rehberlik yapıp onları hayta hazırlamaya çalışalım.Yapacağımız en iyi şey bu olur sanırım.Bu çocukların olumsuz davranışları da fazla.Kötü örnek olmasınlar diye gözden uzak bir sınıfa yerleştirdik onları.

Öğretmenin kafasındaki sorular cevabını bulmuş, vicdanı rahatlamıştı.Dönem ortalarına doğru sınıfın tek kız öğrencisi de kocaya kaçınca sınıf mevcudu iyice azaldı.

Öğretmen, zaman zaman bu çocuklara kantinden ısmarladığı tost ve çaylarla onlara rehberlik yapıyor, idarenin dediği gibi onları hayta hazırlamaya ve vicdanını rahatlatmaya çalışıyordu.

Bu arada öğretmenin kantin hesabı da baya kabarmıştı.

Not:Öğretmenin Spor Bölümlerindeki maceraları devam edecek

 
Toplam blog
: 49
: 1026
Kayıt tarihi
: 04.11.07
 
 

On beş yıllık eğitimciyim. Halen bir devlet kurumunda öğretmenlik yapıyorum. Dünyanın en zor ama en ..