Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Nisan '11

 
Kategori
Deneme
 

Hele bir kulak verin

Hele bir kulak verin
 

"RESİM: ALINTI"Dinleyin hele. Duydunuz mu, hayat susmuş az önce.


Güneş herkes için aynı mı doğuyor her sabah? Kuşlar hepimiz için aynı ahenkte mi şakıyor? Gökyüzü mavi, bulutlar beyaz mı? Değil. 

Bulutların gölgesi düşüyor kimi gün hiç tanımadığımız kişilerin üzerine. Ne yazık ki gün ya da gece farklı farklı her birimiz için. Bulunduğumuz mekânlara hapis olduğumuz dakikalarda… Sadece orada olup bitenlerin farkındayız. 

Ne bir hastane köşesinde ameliyat sırasının gelmesini bekleyen Ahmet’ten ne de bir parkta yalnızlığını örtmeye çalışan Mehmet’ten bihaberiz. 

Ölüm döşeğindeki anne ya da babasının başında hem çok kısa hem de bir o kadar uzun dakikaların geçmesini bekleyen Ayşe’den hangimizin haberi var? Alıştırın kendinizi der ve gider ya doktor. Kalıverirsiniz ya acınızla baş başa, el kol bağlı, çaresiz. Zaman orada duruverse, ölümüne tanık olacağınız yakınınız ve siz olduğunuz yerde öylece kalsanız. Zaman ah zaman ya da zamansızlık! 

Başka bir yerde sınav soruları ile boğuşan çocuklar. Hayat memat meselesi. Olmazsa olmaz. Sınav kazanmak içindir. 

Terminalden henüz hareket eden bir otobüste bir asker. El sallayan yürekler. Davullar zurnalar. 

Bir ömrü birlikte geçirmeye “evet” demeye hazırlanan sevdalılar. 

Gardan yola çıkmış bir tren. Gurbete götürür çiçeği burnunda tazecik gelin kızı. Payına hasretlik düşmüştür artık. 

Bankada memurlar. 

Nöbette polisler. 

Doğumhane de bir kadın. 

Musalla taşında bir can yitmiş gitmiş. 

Annem pilav pişirmiş. 

Ağaçlar tomurcuklanmış. 

Ali İhsan Bey üç aylığını almış. 

Bir aslan miyav demiş. 

Çocuklar saklambaç oynamış. 

Rüzgâr esmiş. 

Fatma Kız yıkanmış. 

Dolu düşmüş. 

Arı vızıldamış. 

Dere şırıldamış. 

Sular kesilmiş. 

Kurbağa vıraklamış. 

Kınalar yıkanmış. 

Ney üflenmiş. 

Sazlar çalınmış. 

Âşıklar söylemiş. 

Ağıtlar yakılmış. 

Kahkahalar coşmuş. 

Sala verilmiş. 

Dualar edilmiş. 

Gönüller ağlamış. 

Dinleyenler dinlemiş yerküredeki onlarca sesi. Kimi yakından duyulmuş, kimi teğet geçmiş, kimi de duyulmamış hiçbir yerden. 

Yaşam varmış ama ölüm de. 

Telaş, çaba, koşturma, yeme, içme, susama, çalışma, eğlenme… Çok şey ama pek çok şey. 

Gerçek hangisiymiş? Herkes bilirmiş, bilmezden gelirmiş. Böylesi daha mı az can yakarmış? 

Sevinç, üzüntü, kibir, varsıllık, fakirlik, öfke, nefret, ihanet, sadakat, sevgi, aşk, merak, haset, dalavere, riya, başarı, tembellik, nezaket, letafet, zarafet, gurur, mütevazılık, yardımlaşma, es geçme, görmezden gelme, açlık, tokluk, susuzluk, aman bana dokunmayan… vb. gibi pek çok sıfat sinmiş kalmış üzerlere. 

Su akmış yönünü bularak her şeye rağmen. Sesi değişmiş duruma göre zaman zaman. Hepsi o kadarmış. Nasıl olsa bir yolunu bulurmuş canlılar yaşamanın. Her koşulda yapabildikleri tek şey buymuş. Vakitleri dolana kadarmış yalan dünyadaki saltanatları. Sonra gerçek tüm çıplaklığıyla sarıverecekmiş ruhlarını. Nefes ömrü bitecek, can bedenden çıkacakmış. Ruh uçup gidecekmiş nereye olduğunu bilmediğimiz başka bir diyara. İşte asıl dünya orasıymış. 

Şu anda sadece bir görüntüden ibaret olan canlılar dört geziyor her yanda. Onlar ki ölümlüler. O an geldiğinde bir fotoğraf gibi cansız kalıverecekler. Yaşanan günler ise senaryosu önceden belli bir film. 

Anne karnına paketlenmiş bir hediye olarak gözlerini dünyaya açar canlıların çoğu ya da çıtırdayarak kırılıveren bir yumurtanın içinden gülümseyiverir başına neler geleceğini, alnına yazılanları bilmeden. Kapalı kutular her zaman heyecanlandırır, mutluluk verir insana. Ya musalla taşının üzerinde az sonra kılınacak cenaze namazını bekleyen mevta. Neden yürekleri yakar o zaman? 

Hayat ne tuhaf! Kaç yüzü var kimseler bilmiyor. Diyeceksiniz ki iyi yanlarını önünüze sunarken şikâyet etmiyorsunuz ama… Hatta zevkten fiyonksunuz. Evet, doğrudur. Belki de doğasında var insanın hep mutlu olma isteği. Mutluluksa çok cimri. Küçük anlardan oluşuyor ve anlık gülümsetiyor yüzleri. Nerede ömür boyu aynı duyguları yaşayabilmek? Hüzün daha yakın galiba bizlere hem de ölüm kadar yakın. Bir nefes kadar mesafe var arada. Hepsi o kadar. 

Düşüncelere daldınız birden. Haklısınız. Bakın, bakın… Dinleyin hele. Duydunuz mu, hayat susmuş az önce. 

 

05.04.2011 

 

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..