Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Nisan '22

 
Kategori
Öykü
 

Hele Bir Yenelim Şu Düşmanı

Memleketimden İnsan Manzaraları 368

Diken Tarlasından Gül Bahçesine 32

 

 

HELE BİR YENELİM ŞU DÜŞMANI

 

ne yüksekliğinden söz etti dağların

ne düşmanın çokluğundan

öyle bir yürüdü ki kılıcını kuşanıp

yer gök titredi utancından

                            H.E.

 

 

“Deniz kıyısında bir yazlıkta değil de köyde bir bahçede, çiftlikte yaşamanın en güzel yanı nedir?” diye sorarsanız bana, ne olurdu yanıtım diye düşündüm; birkaç gün önce.

Başkaları farklı farklı şeyler söyleyebilir bu konuda ve haklıdırlar kendilerince. Benim, daha doğrusu ailece bizim, “Küçük Çiftlik”te en mutlu olduğumuz günler, dostlarla birlikte olduğumuz anlardı. Gerçekten de yaz boyunca bahçede yaşamaya başladıktan sonra, neredeyse her hafta rahatlıkla davet edebiliyorduk; en az dört beş aileyi. Dört duvar arasına sıkıştırmadığımız için kimseyi, biz de rahattık, dostlarımız da…

Dumandan da rahatsız olan yoktu, kızaran köfte ve pirzola kokusundan da…

Başkalarını rahatsız etmediğimizi bildiğimiz için yüksek sesle gülüp eğlenmekten de korkmuyorduk, ülkemiz sorunlarını özgürce tartışmaktan da… Kadın, erkek, çoluk çocuk herkes, hiç çekinmeden açıkça söylerdi düşüncesini.

Ayran ve limonatadan rakıya, bira ve koladan şaraba birkaç içki bulunurdu masada. Herkes ne arzu ederse onu doldururdu; kadehine, bardağına. İç de denmezdi kimseye, içme de…

Genellikle çocuklar ve gençler için ayrı bir masa kurulurdu. Ne güzel şakalaşıp gülüşürdü onlar! Yemeklerini bitirir bitirmez kalkar, ya havuza girer ya basketbol oynarlardı.

O gün, eşimin Ankara Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’ndan sınıf arkadaşı Selma Türkdoğan ve eşi Doğu Bey de varsa aramızda, daha bir neşeli olurdu soframız.

Doğu Bey, kimseye bırakmazdı mangal işini. Ateş yakmasından pişirmesine, sofraya getirmesine varıncaya dek zevkle yapardı her şeyi. Hiç eksik etmeden gülümsemesini yüzünden… Fehmi Akbal,  Prof. Dr. İlhan Sungur ve Prof. Dr. Alpaslan Kulalı dostlarımızın ciddi görünümlü şakalarına bile aldırış etmeden… Mat olmaz ama öyle mat ederdi ki bizi!

1980’li yıllarda, genellikle yayınevimizin kuruluş günü olan 25 Nisan’larda, bir araya gelebiliyorduk dostlarla. Sözgelişi Beyoğlu Öğretmen Evi, Bakırköy Gelik Et Lokantası, Florya Kosova Et Lokantası, Yeşilköy Çınar Hotel ve Cankurtaran’daki Armada Hotel gibi değişik mekânlarda…

Özellikle İstanbul Eski Milli Eğitim Müdürü Halis Kurtça, Vefa Poyraz Lisesi’nden müdürüm yazar Kâzım Yedekçioğlu, Cumhuriyet gazetesinden İlhan Selçuk, Oktay Akbal, Uğur Mumcu, Sami Karaören, Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil ile Menemen’de gericiler tarafından şehit edilen yedek subay öğretmen Kubilay’ın okul arkadaşı eğitimci yazar Kemal Üstün, şair ve yazar Mehmet Başaran mutlaka bulunurdu.

Ayrıca Vefa Poyraz’dan öğretmen arkadaşım Rıza Polat, Şişli Lisesi’nden öğretmen dostum şair Sabri Galip Nakipler, İstanbul Milli Eğitim Müdür Yardımcısı olarak birlikte çalıştığım dostlarım Erden Kanat, Mehmet Taşkın, Tahsin Çayır ve Doğan Oğuzer ile öğretmen yazar Faik Akçay da olurdu çoğu zaman.

Bu değerli dostlarımdan birçoğu, erken erken göçüp gitti; sıramız gelince gülüp oynaya bizim de gideceğimiz o bilinmez köye… Onların her birini sevgiyle, saygıyla anarım hep.

Şu “Korona” denen salgın çıkıncaya dek, bizi bırakıp gitmeyen ve yeni eklenen dostlarla, 1990’dan sonra da bahçemizde birlikte olmaktan mutlu olduk hep.

Neredeyse üç yıl oldu. Üç yıldır birlikte olamadık hiçbir dostumuz, komşumuz, arkadaşımız, hısım ve akrabamızla. Ne evde, ne bahçede...

Çok istediğimiz halde, sevincinde de yanında olamadık hiçbir yakınımızın, üzüntüsünde de…

Sözgelişi teyzem kızı Azime’yi de uğurlamaya gidemedim; sınıf arkadaşım olan eşi sevgili kardeşim Eşref Zeytinkaya ile adaşım Hüseyin Zeytinkaya’yı da…

Yine Kerim Dayı’mın eşi sevgili Hütame Yenge’mi, teyzem kızı Ganime’nin eşi Mustafa Çalışkan‘ı, teyzem oğlu Cemil Uysal’ın eşi Ârife Abla’yı da…  Ve daha kimler, kimler!

Bel fıtığı ameliyatımı yapıp beni yeniden sağlığıma kavuşturan sevgili doktorum Prof. Dr. Alparslan Kulalı dostum:

“Aman hocam, aman, gitmeyin lütfen! Gitmeyin, yüzde yüz mecbur olmadıkça hiçbir yere. Çok özledik sizleri ailece ama bakın, biz gelmiyoruz size.” diye sık sık uyarıyor beni.

Yalnız o mu? Değerli eşi Dr. Berrin Hanım da eşime söylüyor; benzer sözleri.

                Sevgili dostlarımız sayesinde bugüne dek koruduk kendimizi bu illetten. Bundan sonra da korumak azmindeyiz.

Yaklaşık üç yıldır, sevinçli ve üzüntülü günlerimizde gelmiyorlar diye gücenmedik hiç kimseye. Gitmiyoruz, gidemiyoruz ve de hiç kimseyi davet edemiyoruz diye bize de gönül koymasın kimse!

Hele bir denize dökelim; şu “Covid-19” denen düşmanı, ondan sonra hep birlikte güler oynarız yine.

Hep güzel haberlerinizi almak, hep güzel günlerde buluşmak dileği ve gönülden sevgilerle!

 

Hüseyin Erkan

huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr

 
Toplam blog
: 100
: 88
Kayıt tarihi
: 19.02.20
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..