Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

HelgaH.

HelgaH.
 

Bugünlerde, medyada sıkça yer alan “ödüllü sahte doktor” haberlerini okuyup izledikçe, aklıma, bundan yaklaşık on beş sene önce yaşadığım bir olay sürekli takılıp durmakta.

Üniversite bir ya da ikinci sınıfta idim. Bir gün, okuduğum gazetenin ilan sayfalarında, ud çalmayı öğrenmek isteyen bir kişinin ud hocası aramakta olduğuna dair bir ilan olduğunu farkettim. Bir süre düşündüm ve kısıtlı öğrenci bütçeme katkısı olabileceği ve yapmaktan da son derece keyif alacağım bir iş olacağı düşüncesinden hareketle, ilanda belirtilen telefon numarasından irtibata geçmeye karar verdim.

Karşımdaki ses oldukça yaşlı bir bayan sesi idi. Birkaç kelime konuştuktan sonra, adresi verdi ve yüz yüze konuşmamız gerektiğini söyledi. Kabul ettim. Ancak nedense içime bazı şüpheler düşmüştü. Yakın arkadaşlarımdan birkaçına görüşmeye gideceğimi, adres ve telefon bilgilerini vermeyi, ihmal etmedim.

Yer, Ankara’da yaşayanların çok aşina oldukları Cebeci-Kurtuluş arasındaki Ankara Üniversitesi Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakülteleri’nin hemen Kızılay tarafında, meşhur sinemanın sırasındaki binalardan biri idi. Birinci kattaki tabelada, “Jinekolog Doktor Helga H., Kadın Hastalıkları ve Doğum Mütehassısı” yazmaktaydı. Evet, ud hocası olmaya talip olduğum görüşmecim bir Alman’dı. Jinekolog bir bayandı.

Kapıyı çaldım ve makul bir süre geçtikten sonra kapı açıldı. Karşımda, bembeyaz kıyafetlerine müthiş bir uyum gösteren kısa ve bembeyaz saçları, kucağındaki kar beyaz tüy yumağı şeklinde sıkı sıkı tuttuğu kocaman kedisi ile yetmiş yaşlarındaki Bayan Helga durmaktaydı. Mükemmele yakın düzgünlükte konuştuğu Türkçe’si ve tüm nezaketiyle beni içeri davet etti. Evi oldukça büyük ve genişti. Duvarlarındaki Arapça yazılı levhalar, masanın üzerindeki dini hassasiyetleri güçlü günlük gazete, bir Alman’ın evinde doğal olarak hemen dikkatimi çekenler oldu. Dev gibi bir akvaryum, arka odalardan gelen kuş sesleri, sıkı bir hayvansever olduğunun ilk belirtileri idi. Daha sonraki sohbetimiz esnasında evinin karşısında bulunan ve penceresinden görünen Kurtuluş banliyö treni durağının açıklığına her sabah birkaç çuval buğday döktürdüğünü ve güvercinlerin artık bu ikrama ne kadar da alıştıklarını anlatınca bu kanaatim iyice güçlendi.

Bir süre önce Almanya’dan Türkiye’ye taşındığından, babasının da Almanya’da çok ünlü bir beyin cerrahı olduğundan bahsetti. Koltuklardan birinin üzerinde oldukça kaliteli bir ud durmaktaydı. Bu udu yeni aldığını, Türk kültürüne özellikle de Türk Sanat Müziği’ne hayran olduğunu ve hususiyetle de ud çalmayı öğrenmek istediğini belirtti. Udunu aldım ve kısa bir taksim geçtim. Gerçekten de hayatımda gördüğüm en müthiş sazlardan biriydi. Oldukça yüksek bir ücreti gözden çıkardığı belliydi.

Biraz da benimle ilgili sorular sordu. Okulum, ailem, alışkanlıklarım ve müzikle ilgili konular. Ücret ve çalışma tarzımıza ait hiçbir şey konuşmadan da birkaç gün sonra aramamı isteyerek görüşmeyi bitirdi.

Üç gün sonra aradığımda bu sefer evi yerine muayenehanesinde randevu verdi. Evinin bulunduğu binaya çok yakın başka bir binanın içinde idi muayenehanesi. Orta yaşlı, tipik bir Anadolu kadını olan yardımcısı karşıladı beni kapıda. Bekleme salonuna geçtiğimde tesettürlü bir bayan ve kocasının da beklediklerini gördüm. Kısa bir süre sonra onlar içeri girdiler. Muayenehanede de evde olduğu gibi bol miktarda Arapça yazılı levha duvarları süslüyor, sehpaların üzerinde dini tandanslı aynı gazete duruyordu.

Sonunda ben çağrıldım. Hastalarını kabul ettiği odaya girdim. Oldukça küçük ve penceresiz bir oda idi. Bu sefer beni biraz daha soğuk karşıladığını hissettim. Odanın duvarlarında bir çok diploma, başarı belgesi ve sertifika vardı. Konuşmaları da hep doktorluğu, başarıları, elde ettikleri üzerine yoğunlaşmıştı. Geliş amacımın dahilinde hiçbir şey konuşulmuyordu. Arabası olduğunu, ancak kullanmak istemediğini, güvenebileceği, hesaplarını takip ettirebileceği birisine ihtiyaç duyduğunu anlatıyor ancak açıktan da bir teklif de bulunmuyordu. Yardımcısı, kapıyı tıklatarak sıradaki randevulu hastasının geldiğini bildirince ben de fırsattan istifade, oldukça da sıkıldığım ortamdan kurtulmak için müsaade istedim. Daha sonra görüşmek üzere vedalaştık.

Kafam oldukça karışmıştı. Bir sürü çelişkili durum yumak olmuş, iç içe geçmişti. Bu düşünceler ve soru işaretleri içerisinde geçen birkaç günün sonunda, bir akşam televizyonda yayınlanan ciddi haber programlarından birinde (tam olarak hatırlayamıyorum ancak muhtemelen Uğur Dündar’ın programı idi) Ankara’da tutuklanıp, mahkemeye sevkedilen sahte Jinekolog haberi ile sarsıldım. Helga H. Program yapımcısına verdiği röportajda birkaç gün önce bana anlattıklarını aynen tekrarlıyordu.

Bu olay cidden çok enteresandı. Helga H. gerçekten de sahte doktor muydu? Yoksa televizyon programında da iddia ettiği gibi yurtdışındaki diplomasını Türk makamları kabul etmediği için mi bu duruma düşmüştü tabi ki ben bilmiyorum? Ancak çok da tekin birisi olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Benim açımdan daha da önemlisi tabi ki benimle ilgili plan ve düşünceleri ne idi?

Daha sonra hiçbir şekilde beni aramadı. Bir ay kadar sonra, evinin oradan geçtiğimde tabelanın da asılı olmadığını farkettim. Ve izi kayboldu. İşte bir sıradışı “sahte doktor” hikayesi de on beş yıl öncesinden böyle geldi bugüne.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..