Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ağustos '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Hem aşk hem seks ya da ne aşk ne seks!

Hem aşk hem seks ya da ne aşk ne seks!
 

jak danyals - "aşk mı seks mi?" yazısına (bi bakıma) cevaben... Şu libido'nun tavana vurduğu,cehennem sıcağın bile etkilemediği hormonal değişim günlerinde benim de kendime sıkça sorduğum, eskiden olsa sormakla kaldığım, şimdilerdeyse cevabını bulmaya hayli bir mesai harcadığım bir sorudur "aşk mı, seks mi?"

Valla şimdilik bulduğum en mantıklı cevap "ne aşk ne seks"… Ya da "hem aşk hem seks"… Ama bir farkla…"ne aşk ne seks"teki "aşk" genel anlamıyla kalbin hızlı atması, gördüğünde bir dikenlenme, dokunduğunda bu dünyaya ait hissetmeme olarak adlandırılıyor tarafımdan… Diğer taraftan "hem aşk hem seks"teki "aşk"; hormonlara bağlı olarak belirli bir süre için ve hatta seks yapmaksızın devamlı yanında olma isteği… aşık olunanı düşününce yüzde beliren manasız sırıtış… hatta mümkün mertebe uzak kalışta bile durumun değişmemesi durumu. zararsız ziyansız karşılıklı bir platonik(!) aşk...(not:dokunma konusu aşk’ın birinci anlamındakiyle aynı algılanacak)

Kimilerinin aksine tutkulu birşey yaşamadığımdan kaynaklanmıyor aşk’ın tarifini farklı yapışım… yoksa salya sümük aşklar konusunda tecrübe sahibiyim... sadece o tutkular bittiğinde –ki hakikaten bitiyor,bitmese "aşık oldum" denmez "aşığım" denir geçen tutkuların ardından- devam ettiği sürede yaşanan çaresiz ruh durumlarının ne kadar manasız olduğuna ermemdir.. yanımda olmadığında dünyanın duracağına inandığım anlarda farkına varamadığım şey, kimsenin kimsesiz kaldığında dünyanın durmadığıymış… bu yüzden aşk denen şey kişiye özel, tamamen bireysel olarak yaşanan, o ana ait, iki kişinin de aynı bireysellikte karşılasması durumunda "e hadi! bari birlikte yaşayalım da daha bir keyifli olsun "dediği bir shareware ortamıdır… onun dışında, karşılıklı frekansların tutmadığı anlarda istediğim adama aşık olurum, adamın ruhu duymaz… talep etmezsen, üzülmesin de… Aşk konusunda vardığım sonuç budur…

Seks’e gelince.. haliyle bir mental bekaret durumu yaşanıyor kadınlarda.. genel olarak kadınlardan bahsetmem gerekiyor ya da en azından benim gibi düşünen kadınlardan ya da bu tip erkeklerden.. seks’in tabu olmadığı, tek eşliliğin, partnerden gelen sevgi-ilgi-şefkat-saygı devamlılığının sağlanması durumda bozulmadığı yüce(!) insanlardan.. bu insanlarda, duygusal deponun boşluğuyla sabır kat sayısı ters orantılı… duygusal tatmin konusunda tamamen sıfırlanan kadın(ve bir çok erkek) olana bitene bi yerden sonra "eyvallah.. bu da geçer… erimdir beyimdir hanımımdır" diyemiyor… ama erinden beyinden ve hanımından da vazgeçemiyor… işte o an geldiğinde antenler o güne kadar yollamadığı sinyalleri sağa sola (içgüdüsel olarak) yolluyor ve kimi sinyal ister istemez bir engele çarparak geri dönüyor… burda kişinin yapacağı iki şey var… ya geri dönen sinyali değerlendirmeye alacak ya da koruma kalkanlarını indirip hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam edecek… tabii hiç bişey olmamış gibi devam etmesi de bir yere kadar mümkün oluyor… neticede sağlıklı her insanın hormonları bi şekilde çalışıyor… ne kadar sinyal yollamadım dese de inanın bu hiç de inandırıcı gelmiyor…

Halk dilinde kadının da erkeğin de yaşadığı bu duruma kısaca "aldatma" diyoruz.. belki erkek için birkaç farklı durum olabilir. haliyle erkek -ergenliğinden itibaren- genel geçer kural olarak "seks"e her zaman itelenirken, kadın için tam tersi durum öğretiliyor… bu sebepten kadının duygusal ve hormonal boşluğunu doldurmak için içgüsel olarak yolladığı sinyaller, kadına garip gelse de öte yandan hoşuna gidiyor ve yukarıda bahsedilen "seksi tabu olarak görmeyen kadınlar" tarafından bi güzel değerlendirmeye alınıyor… amaç kadının hala sevgilisi-kocası hariç başka erkekler tarafından da beğenildiğinin ve istendiğinin ispatı…(aynı durum erkek için de geçerli) Ha! Bu gerçek başka biri tarafından ispatlanırken kişi de işin keyfine varayım istiyor… İlla seksin dahil olduğu bir durum yaşanması da gerekmiyor... bu durumun farkında olan kadın ya da erkek güzel bir ruh haline girip an'ını yaşayabildiği gibi kendini fena kaptırıp gözünü de döndürebiliyor... yani kişi, duygusal tatminsizlik yaşadığı dönemde kadınlığından ya da erkekliğinden vazgeçme(biraz daha yumuşak haliyle bastırma) ile kadınlığını ya da erkekliğinin tekrardan keşfi arasında bir ikilemde kalıyor… hangisini seçeceğine de tamamen vicdanı karar veriyor…

Aslında bu yazı, aşk’ın aslında sekssiz de olabileceği, seksin aslına bakılırsa aşk’sız daha da sağlıklı olacağı konusunda uzun yıllardır düşündüğüm bir takım gerçeklerimin ortaya çıkması adına bir start noktası niteliği taşıyor… İyi bişey tabii bu! Kendini bulmak deniyor buna…

Hayatımın en cafcaflı zamanında bile "o gelsin bu gitsin, gel bakayım sen yamacıma" mantığıyla davranmadım… Her ne kadar şimdilerde "aşk da seks de hormonal bişeydir,sadece bi kaç hormon tanesi farkıyla "tezini savunsam da o zamanlar bunun farkında değildim...ya da böyle algılamıyordum...ama yine de bir muhakeme kabiliyetine sahipmişim onu anlıyorum…

Yaş ilerledikçe hayatını birlikte geçirmek istediğin,her anında yanında olacak,hastalandığında ilacını getirecek,seni annenden alacak,çocuğunu okula bırakacak, legal durum nedeniyle kayıtsızca istediğini istediğin yerde ve zamanda yapabileceğin,"falanca’nın eşi"sıfatına layık olacağın/olacağı,deliler gibi sağa solan koşuşturan bir tutku olmasa da sevdiğini bildiğin,başka bir insanı da onu sevdiğin gibi sevmeye ihtiyaç duymadığın, evvel olmasa da ahir’in olabileceği bir kişiyi hayatında istiyorsun haliyle…ama türlü sorunlarla başa çıksan da bazen ilişki tanrısı hiç de adil davranmayabiliyor…

ilişkiler biterken galiba o ilk özgür zamanların psikolojisine giriyor insan…libido tavanlarda geziyor,bakmayacağın insanlara bakıyorsun ve seks de hiç uzak görünmüyor durduğun yerden…onca sene kendini "aaa..saçmalama canım..ne alakası var"’a endekslemişken birden "aaa tabii canım..olabilir" moduna geçiyorsun ki bunla yeni karşılaşmış kadın/ya da erkek kısmısı haliyle bir şaşırma yaşıyor…oysa büyütülecek bir şey olmadığını, kendi haline bırakıldığında normale döneceğini, yaşayarak ve biraz da canın acıyarak öğreniyorsun...

 
Toplam blog
: 82
: 1186
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

İstanbul'da yaşanan tüm aşkların, tüm ayrılıkların, tüm özlemlerin, tüm nefretlerin, tüm eğlenceleri..