Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Eylül '17

 
Kategori
Öykü
 

Hemdem

Hemdem
 

   https://www.youtube.com/watch?v=_oqzwdkhpi8

Herkesin bir kenti vardır. Bir insanı sevmek gibidir bir kenti sevmek; tanınmayan insan, gidilmeyen kent sevilebilir mi?(1)

 

      Kaç gecedir gözüme uyku girmemişti. Son sınavlar da bitmiş, mezuniyet için gün saymaya başlamıştım. Gidecek, ayrılacak olmak yüreğimi kor gibi yakıyordu. Beş yıl öncesine kadar yaşadığım kentle koyun koyuna uyuyan, aynı saatlerde güneşin ışıklarıyla ışıyan, aynı saatlerde zifiri karanlığa bürünen bu kentin sokaklarını, insanını tanımazken şimdi soluğumu, kokumu, duygularımı burada bırakıp gitme vakti gelmişti.

   Alışıktım aslında elimden tutan kentleri ardımda bırakmaya. Yerim yurdum, akılda kalacak okulum, uzun süre yoldaşlık edecek arkadaşım hiç olmamıştı. Her yılın temmuzu babam; ‘’yeni bir kente tayinim çıktı’’ der, çabukça toparlanılıp bir bilinmeze gidilirdi. Çocukluğum parçalara ayrılmıştı. Ona tutunmak, sığınmak için öyle çok parçayı birleştirmek gerekiyordu ki; çoğu zaman hangi parça hangi kente ait unutuyordum.

       Çocukluğumun dolaştığı adını bile unuttuğum kentleri ararken, banyodan bir heyula gibi oda arkadaşım fırladı. 

    ‘’ Ne o kız kukumav, yine ne düşünüyorsun? Bırak o seni düşünsün.  Okul bitecek diye zombiye döndün valla. Bu gece iyi uyu bari ben birazdan çıkarım. Hafta sonu yokum. Bizimkiyle bir hafta sonu kaçamağı yapalım dedik. Sen eve gitmeyecektin değil mi? Buradasın. ‘’ 

‘’ Ödüm şeyime karıştı da sen aniden odanın ortasında bitince o yüzden zombiye dönüşmüş olabilir miyim?‘’ Dedim.

  Bu hafta o kadar sınava girince hafta sonunu tamamen unutmuştum.  Yataktan fırlayıp gardırobun kapağına yapıştım. Kapağı açmadan önce üstündeki aynaya yüzümü iyice yanaştırdım. Uykusuzluk gözlerimin altını biraz gölgelemişti. O'nun uzun uzun baktığı ela gözlerimin derinlerine gidince aynadaki yüzüm O'nunkiyle yer değiştirdi. Kalın kara çatık kaşları, gülünce içine düşecekmişim gibi çukurlaşan yanağındaki gamzesi nasıl da canlı duruyordu aynada. Dolaba neden geldiğimi unuttum. Gayri ihtiyari aynada beliren yüzdeki gamzeye parmaklarımı dokundurdum. İpince bir yol açılıp beni içine çekiyordu.  Çocukluğumun bütün parçaları bir araya gelip o çukura doluyordu. Ki; çekip çıkardı arkadaşımın sesi gürül gürül harfleri yüzüme çarparak:

  ‘’ İyyice kafayı yedin. Ya delirdin ya âşıksın sen. Aman kime söylüyorum. Tatsız aşa tuz neylesin, akılsız başa söz neylesin. Hadi çıktım ben. Sen doya doya bak kendine.’’

  Deli olmadığıma göre az öncesine kadar unuttuğum bir buluşma gerçekleştireceğim bu adama âşık mıydım?  Başımı aynadaki hayali gamzeye yaslayıp ; ‘’ Beni öyle güzel sev ki; sana âşık olayım. Beni kendin gibi sev ki; mümkün olmasın ayrılmam kendimden. ’’ Diye fısıldadım. Nefesimin aynadaki buğusu dudaklarımı ıslattı. Cebimdeki mendille ıslaklığı sildim. Aynada elimdeki mendili görünce annemin geçen yıl Bursa’dan aldığı bir düzine ipek mendili hatırladım.  İçlerinden ikisini alıp gelirken getirmiştim. Birini yastığımın kenarına iliştirmiştim. Yanağımda kaygan, ipek mendilim fışkıracak sular gibi (2) hareket ederken, serin serin uyurdum. Benden bir yadigâr ona verebilecek en güzel hediye bu olurdu. Benim en savunmasız, en masum hallerime tanıktı mendilim. Onun gamzeli gülüşüne koku olurdu serin serin.

        Kendime aynada bakmaya devam ettikçe onun görüntüsü silindi. İçimde onun yerine düşünüp konuşan benim görüntüm vardı şimdi. Olmadı iki de elma koy mendile, birini dişle yolla yolla da sen inceldikçe, emek verdikçe o geçsin dalgasını. Isırdığın elmayı alır almaz ayrılsın senden. İbret olsun diye de bir kazığa oturtup kaldığı koğuşta sergilesin. ‘’Bu devirde, şiire, türkülere gönül vermiş hem de diş hekimi, ısırmış la elmayı hakket mi? ‘’Deyip, o terhis olana kadar kazıkta artık beklemekten kuru ısırılmış elmaya baktıkça yırtılana kadar gülsünler.

         İçim kaçmıştı bir kere. Elimdeki mendili fırlattım yere. Dolabı açtım. Bön bön baktım kıyafetlere. Hırsla kapattım tekrar. Olmaz, buluşmayacaktım. O'na alışır, seversem onsuz yapamazdım. Bu yüzden kaçmamış mıydım sevmekten? Heves duymazdım ben hemdem olurdum yâre…

      Eğilip yerdeki mendilimi aldım. Yüzüme kapatıp kokumu sardım. Yarın sabah bir mektup yazıp,  içine mendili koyup, ona verilmek üzere resepsiyona bırakacaktım.  Öyle bir mektup olmalıydı ki; her harfi onu sevmekten korktuğumu belli etmeliydi.

       Daha fazlasını düşünemeden yorgun vücudum elimde mendilim yatağa düştü.

 

 Not: Sevgili Üç Nokta yorulduysan burada bırakabiliriz : )

      Yılmaz Odabaşı (1)

      Sait Faik Abasıyanık (2)

 
Toplam blog
: 110
: 1076
Kayıt tarihi
: 26.05.14
 
 

Dünyanın kirletemediği bir lotus... ..