Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ekim '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Henüz...

Henüz...
 

Biri onu omuzlarından aşağıya doğru çekiyor. Görünmeyen biri... Çekiyor da çekiyor. Tüm kuvvetiyle asılıyor omuzlarına. Sanki yerin dibine girsin de orada kaybolsun dünya üzerinden izi silinsin istiyor. O ise ısrarla o rahatsız koltukta oturmaya devam ediyor. Oturuş biçimini bile değiştirmiyor. Sanki kıpırdasa, ayak parmağını oynatsa ya da yüzüne düşen saç tutamını geriye itse, o görünmeyen, onun bir anlık boşluğundan faydalanıp onu ebediyen yeryüzünden yok edecek. Hayır korkmuyor. Direniyor sadece. Direniyor ve bacaklarında o koltuktan kalkıp gidecek gücü bulmaya çalışıyor. Direniyor günlük yaşamına dönecek ani kararlılığın gelip kalbine yerleşmesini bekliyor. Oysa unuttuğu bir şey var... Ve o, bunun henüz farkında değil.

Biri onun önüne taşlar yığıyor. Garip şekilsiz taşlar. O yürümeye çalıştıkça onlarca taş yığılıyor önüne. Öylece durup bekliyor. Önce lanet okuyor yazgısına. O taşları önüne yığanın yazgı olduğundan çok emin. Sonra içten içe küsüyor. Ama küskünlüğünü bilen bir tek kendisi. Öylece bekliyor taşların önünde. İstiyor ki yazgısı pişman olup gelsin o taşları kaldırsın önünden. O da tüm bağışlayıcılığıyla yürüyüp geçsin o yoldan. Ama öyle olmuyor. Taşlar olduğu yerde kalıyor, o da öyle. Taşları kaldırmak ya da taşların yanından geçip gitmek aklının ucundan bile geçmiyor. Çünkü yazgısına küskünlüğünü anlatmakla çok meşgul. Oysa yazgısı onu duymuyor bile. Zaten o taşları oraya koyan da o değil. Ve taşların önünde durup bekleyen henüz bunun farkında değil.

Biri sahip olduğu herşeyi onun elinden alıyor. Neye elini atsa başka bir el uzanıp ondan önce davranıyor ya da. Kendini hep geriye itilmiş ve hakkı yenmiş hissediyor. Tüm insanlar bir yöne koşarken o hep geride kalıyor. Çünkü birileri ona çelme takıyor birileri kolundan çekip önüne geçiyor biriler yere düştüğünde ellerine basıyor. O tüm dünyanın karşısında tek başına kaldığını sanıyor. Küsüyor tüm insanlara ve bir türlü anlayamıyor neden ona böyle davrandıklarını. Tüm insanların kötü olduğuna karar veriyor. Aslında bazılarının iyi olabileceğine içten içe inanıyor inanmasına da o insanların nerede olduklarını bilemiyor. Oysa insanlar hakkında bilmediği birşey var. Ama o bilmediği şeyin henüz farkında değil.

O bekliyor. Tıpkı gece kabus gören birinin sabah olmasını bekleyişi gibi birinin gelip ona söylemesini bekliyor. Birinin ona; "Kalk ve hareket et. Çünkü, bu koltukta oturup kaldığın sürece o görünmeyen seni dibe çekecek. Kalk ve hareket et çünkü o görünmeyen sandığın içinde büyüyüp genişleyen rehavet. Hemen kalk o koltuktan ve yaşamına dön." demesini bekliyor. Ve yine aynı kişinin; "O taşlar senin tependen düşüyor görmüyorsun. Aklın kocaman bir dağ. Ve o taşlar kendi önüne yığdığın engeller. Ya o taşların düşmesini engelle ya o taşları temizle ya da yanından yürü geç. Ben ilk yolu tavsiye ediyorum. Çünkü düşmesini engellediklerin bir daha asla karşına çıkıp yolunu tıkamaz. Ve yazgının yakasına yapışıp durmaktan da vazgeç çünkü yazgın senin bir yansıman. Gör artık." Son bir şey daha duymak istiyor o birinden; "İnsanlar kötü değildir. İnsanlar kendi hayatlarını yaşar dururlar. Bir çoğu ile karşılaştın ve bir çoğu ile de karşılaşacaksın. Onların hepsi birbirinin aynısı değildir. Ve hepsi birlik olup sana karşı olamayacak kadar kendi hayatlarıyla meşguldürler. Dolaşıp dururlar yeryüzünde. Tıpkı senin gibi. Ne aittirler ne de ait değil. Tıpkı senin gibi..."

Ve o bilmiyor, derdin de devanın da kendisi olduğunu.... En azından henüz...

Fotoğraf: http://www.deviantart.com/print/1580310/
 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..