Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '12

 
Kategori
Deneme
 

Henüz aşık olmuş bir yürek

Henüz aşık olmuş bir yürek
 

En çok sevilene...

Ateist bir tanrının, kendini inkar ediş günlerinden biriydi yine... Hava hep mi böylesine soğuktu yoksa, buz tutmuş kalbi mi onu böylesine üşütüyordu? Kararsızlıklar içinde, kararlar vermeye bayılırdı. Hep en uzağa gitmek ister, ancak düşük kilometrelerde sınırlardı kendisini, kendisini sınırladıkça bulduğuna inanırdı. Kendini buldukça, sahip olduğu her şeyi yitirdiğine inandığı gibi. Mutsuzdu, mutsuzluğundan hoşnutmuşcasına kadehlerin dibini görmeyi arzulardı. Tanımadığı bedenlerde tanımadığı ve asla hatırlamayacağı geceleri yaşarcasına, sorumsuz bir hayatı tekeline almıştı. Yitirdiği her şeyi avuçlarındaki yüreğine sığdırmıştı, ve ellerinde tuttuğu yüreği ona ilk kez böylesine ağır ve anlamsız geliyordu. Bir insan kalbini bu denli kendi kendine taciz eder miydi ? Ne olduğunu, kim olduğunu ve nerede olduğu unutmuş gibiydi... Yaşamak istemediği bir hayatı, yaşamak istemeyeceği insanların soluklarında yaşıyordu. Olmak istediği yer o yer değildi, hissetmek istediği duygular bunlar değildi, görmek istediği gökyüzü bile bu açıdaki gökyüzü değildi... Kendini bilmez adımlarla yürüdü, attığı her adım canını yakarcasına onu mutlu ediyordu. Aynı ilk sevişmesini yaşayan bir kadın gibi. Ve soluğu hiç bilmediği bir adamın karşısında aldı. Adam, bütün varlığıyla kadını kavrıyor, kadın bütün belirsizliğiyle adama koşuyordu. Bilinmeyen tenlerde yaşanan aşkın kokusu hep mi maviydi? Yoksa daha önce yazılıp çizildiği gibi aşkın rengi miydi mavi? Bu dilin adı neydi? Onu böylesine saçma bir karmaşanın ortasından çekip kurtaran bu adamın dili neydi? Neden daha önce bildiği dillere, dokunduğu tenlere, soluklandığı nefeslere benzemiyordu? Sahi benzemiyor muydu, yoksa kadın mı benzetmekten bu denli korkuyordu ? İlk kez kalmak ve hiç gitmemek istiyordu. İlk kez durmak ve bir daha yürümemek istiyordu. İlk kez yaşamak istercesine duruyordu adamın karşısında kadın, adamın gözlerine aşkla bakarken... İlk kez güneş görmüşcesine , ilk kez soluk almışcasına , ilk kez inanırcasına bakıyordu kadın. İnandırılmaya değil de , inanmaya öylesine ihtiyacı vardı ki... İnanmak istiyordu karşısındaki gözlere, bir din gibi, bir inanç gibi. Aşkın tüm hallerini, ve tüm değişimlerini yaşamak istediği ten o tendi. Ve ilk kez emindi kendisinden , geçmişinde savurganca kurduğu cümlelerin önüne geçmeye hazırdı. Tüm geçmişini , varlığı ve yokluğuyla silmek , korkmadan adım atmak istiyordu. Emekleme dönemini atlatan bebekler gibi... İlk kez dünyayla tanışmış bebekler gibi... Hiç bilmediği bu kollarda sonsuza dek kalmak, ve o kollarda sayısını hatırlamayacağı kadar uyumak istiyordu... Günler birbirini kovalarken, aşkı tüm bedeninde, ve tüm hücrelerinde hissediyordu. Üzerindeki tüm kasveti, sigara dumanını savururcasına savurdu üzerinden. Mutluluğa soyunmak deyimi tamda bu an için yaratılmıştı. Mutluluk çıplaktı , biliyordu. Ancak ilk kez çıplak olan mutluluktu, kendisi değil. Ve aşkın bu olduğundan , yüreği kadar emindi. O ellerinde taşıdığı, kırılmasından korktuğu , yitirmekten korktuğu yüreğinin üzerine bahse girerdi ki , bu yaşadıkları aşktı. Ancak zaman her zaman ilaç olmuyordu, ya da fazla dozda zaman , zorunluluklar nedeniyle, iki bedeni bambaşka yerlere sürükleyebiliyordu. Sürüklenen bedenlerin içlerinde yaşattığı tarifi imkansız ancak yaşayanların bilebilceği bir duyguydu. Sürüklenen duygular kendilerine bir liman ararmışcasına , özlem denen duyguyla bütünleşiyorlardı daha şimdiden. Bir biletle, bütün acıyı hissedebilirdi insanoğlu. Bir biletle, ve tek gidişle, içinde yaşattığı tüm duyguları, bilinmezliğin koynuna usulca bırakıyordu gece... Toprağın rengini özlediği kadar özlüyordu, kadın adamı. Güneşi özlediği kadar özlüyordu, uyuduğu kolları. Güneşsizlik içini acıtıyordu , karanlık bütün geceyi koynuna alıp, nice özlemler peydahlıyordu. Aşk daha önce hiç var olmamışcasına kadının yüreğinde çoğalıyor, kadın adamın kokusunu duymadan uyuduğu her gece kendini yok ediyordu. Uyuduğu kolları özlüyordu kadın... Dokunduğu teni, içine çektiği nefesi özlüyordu... Ve artık emindi. Aşk en güzel haliyle aşktı. Korkular en güzel haliyle var oluyordu yüreğinde. Tanrı bile kendisine inanıyordu. Aşk var oldukça, inandıkça çoğalıyordu. Kadın, adamı çok özlüyordu.

 2.3.12

 
Toplam blog
: 17
: 537
Kayıt tarihi
: 07.12.11
 
 

Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dramatik Yazarlik Bölümü Öğrencisiyim. İzmi..