Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ekim '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hepimiz Hatunuz, Bu Kavga Ne Diye?

Hepimiz Hatunuz, Bu Kavga Ne Diye?
 

Çocuğuna uyku eğitimini zamanında ve en doğru şekilde verebilen anneler de var tabii!


Benim minnaklar doğmadan önce de herkes herkesin (ya da anneler diğer annelerin) çocuk bakmasıyla/yemesi/içirmesi/giydirmesi/çıkarmasıyla(…) bu kadar uğraşıyor, birbirine bunca laf sokuyor muydu yoksa ben anne olduktan sonra mı bunu keşfettim bilemiyorum. Belki de son zamanların sosyal medyasında benim gibi örümcek kafalıların gezinmemesi lazım, durum ondan da kaynaklanıyor olabilir. Ama gerçekten çok sıkıldım artık gerek sanal gerek gerçek hayatta bana sorulan “bağzı” sorulardan, atılan bakışlardan, “sokulan” laflardan. En son bekar olduğunu bildiğim bir genç erkek tarafından çocuklarımın “emzik yaşlarını geçmiş olduklarına” dair bir yorum/müdahale/burnunu sokma (ya da adı her neyse) görünce tamam dedim, bardak taştı, son damla budur, bir şeyler karalamalıyım artık.

Bu girizgah aslında belki pek de gereksizdi. Şöyle başlamalıydım direkt: “Sanane annem! Çocuk benim değil mi? İster emzik veririm, ister meme. İstersem memem bozulacak diye emzirmem, ister dayarım memeyi 3 yıl. İster organik giydirir yediririm, ister veririm şekeri/tuzu. Sen kendi çapında evcilik oynuyorsun ve bu oyunda anne rolünü üstlenmişsin, ben de kendi çapımda. Bu yani. Yok aslında birbirimizden pek bir farkımız. Ama aynı kişi de değiliz neticede. Ondandır “senin” tercihlerine/tecrübelerine dayanarak “benim” çocuk büyüt(e)memem. Senin doğruların kendi çocuğuna işler, benimkiler de, eh artık ne kadar işlerse kendi çocuğuma (benim durumumda çocuklarıma).

Yok ama hayır, hiçbirimizin içi rahat değil. İstiyoruz ki  doğrularımız da ortak olsun. Mesela kimimiz “Ben çalışıyorum, dolayısıyla sağlıklı olan bu, bence diğer anneler de çalışsın” diyor. Ya da ne bileyim bu kadar sert değil belki ama “çalışsa iyi olur yani…” düşüncesinde. Kız çocuklarını okutalım diye boşuna mı uğraşıyoruz diye geçiriyor aklından belki de. “Çocuklarla dip dibe olunca zaten yeterince iyi bir anne olamazsın ki…” diye geçiyor olabilir aklından; kim bilir… Çocuklarından uzak durup biraz nefes almak bazı anneler için, eve dönünce çocuklarla tüm gün evde oldukları zamanla kıyasla daha kaliteli vakit geçirmek açısından çok önemli. Diğer yandan bir ev hanımı ise “Ben çocuğumun attığı her adıma şahit olmak istiyorum, çünkü biliyorum ki bugünler geri gelmeyecek,” kafasında… Biri günün çoğunda çocuğundan biraz daha uzak durup kariyer yaptığında, iş ortamında arkadaşlarıyla zaman geçirip eve geldiğinde çocuğuyla kısa zamanda daha yoğun birliktelik yaşadığı inancıyla daha mutlu, diğeri ise tüm gün çocuğuyla birlikte zaman geçirince… Bunda doğru/yanlış yok ki, tercih var. Peki biz neden birbirimizi olduğumuz gibi kabul edemiyoruz? Birbirimizin tercihlerine saygı göstermek yerine illa ucundan köşesinden takacak bir kulp, söyleyecek bir çift laf buluyoruz?

Senin çocuğun bezini daha 12-13 ya da ne bileyim 15 aylıkken bırakmış olabilir, seni tebrik ediyorum, müthişsin! Benimkiler 21 aylık oldu ama hâlâ bez kullanıyorlar. Tü kaka bana! Senin çocukların hiç emzik almamış olabilir, aferin sana. Benimkiler 21 aylık oldu, düşün yani kazık kadarlar, hâlâ ağızlarında emzik var! Te Allaaam yaa! Ne biçim bir anneyim ben! Benden anne değil de, olsa olsa saksı olur. Valla öyle yani, di mi? Öyle öyle.

Çocuğunu hiç emziremeyen anneler var mesela. Sütü hiç gelmeyen, gelip kesilen, o veya bu şekilde çocuğu memeyi kabul etmeyen… Şimdi ben, çocuğumu bilmemkaç ay, ya da hatta bilmemkaç yıl ondan daha fazla emzirdim diye onlardan daha iyi bir anne mi oldum yani?

Ya da çocuğuma organik kıyafetler giydirdim belki…? Çamaşır deterjanımı, pardon sabun tozumu, ona göre kullandım…? Peki pişirdiğim her tarifte kullandığım tüm malzemeler organik diyelim? Bu beni, diğer tüm annelerden daha iyi bir anne mi yaptı şimdi? Bu mudur annelik kıstasımız?

Yemek seçen çocuk annesi olmak diye bir şey var sonra… Hatta seçen bile değil, bildiğin yemeyen. Yediğini kusan… Onlar nasıl anneler? Çocuğuna yemek yedirmeyi “beceremediği” için sınıfta mı kalmaları lazım onların?

Bu ve bunun gibi onlarca örnek verebilirim daha. Özellikle Instagram ve Twitter’da birbirimize çaktığımız laflara… Ama işte böyle beter bir durum da yok değil “sosyal medyada”.

Şaşırıp kalıyorum Instagram’da fotoğrafların altına yapılan yorumlara, söylenmeye cüret edilen sözlere. Mesela geçenlerde severek takip ettiğim arkadaşlarımdan biri tüm iyi niyetiyle “Karşımdaki şahane manzaraya bakın,” demiş paylaştığı fotoğrafın altına. Aşık olduğu kocası karşısında, bir de bebişi var uyurken pusetinde. Neymiş efendim kocasıyla iletişimi sıfırmış herhalde ki ellerinde bilgisayara varmış her ikisinin de. Ayrıca pusette uyuyan çocuğun neden çorapları yokmuş!?! Pardon? Ya da başka biri bahçeli bir evden apartman dairesine taşınmış, çocuklarının daha dar yerde oynamaya alıştıklarını yazmış paylaştığı fotoğrafın altına. Biri kınamış hemen “Neden taşındınız ki güzelim evinizden? Çok bencilsiniz” diye. Ya annem, bi şey diycem alınmazsan (ya da istersen alın) Çocuk benim, koca benim, hayat benim. Sen kimsin…? Gerek var mı bu laflara…?

Oysa hepimiz anneyiz ve birbirimizden destek beklediğimizi hemen her yazımızda, her ânımızda paylaşıyoruz. Peki nedir bu başkalarında uygun olmadığını düşündüğümüz durumlara yapıştırdığımız sözler, yakıştırdığımız durumlar o zaman? İnanılır gibi değil. “Bu ne cüret…” demek geliyor içimden çoklukla… Susuyorum. Aslında belki de normal olan bu.

Belki de bana göre değil bu sosyal medya ama işte… Yandan yandan takılıyorum çaktırmadan.

http://umutsuziskadini.com/

https://twitter.com/#!/UmutsuzIsKadini

http://instagram.com/umutsuziskadini

 

 
Toplam blog
: 83
: 1446
Kayıt tarihi
: 03.10.11
 
 

Uzun yıllar plazalarda dirsek çürütmüş, son yıllarda refahı evden çalışmakta bulmuş ikiz kız anne..