Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mart '18

 
Kategori
Kitap
 

Her Bibliyofilin Hayali; Kağıt Ev

Her Bibliyofilin Hayali; Kağıt Ev
 

Bir kitap, kitabı bu kadar merkezine alabilir. Düşünün, kitabın ilk satırında bir karakter, bir kitapçıdan bir şiir kitabı alıyor ve henüz ikinci şiirini okurken bir arabanın altında kalarak ölüyor. Kitabın ilk çarpıcı cümlesi de ardından geliyor; "Kitaplar insanın kaderini değiştirir."

"Kağıt Ev" Carlos Maria Dominguez'in Türkçe'ye çevrilen ilk kitabı. Yazar kitabı ilk olarak 2002 yılında yayınlamış. Jaguar Yayınları ise kitabı 2017 yılında Türkçeye çevirmiş. Diğer yayınevlerinin gözünden kaçan bu eseri Türk okuruna kazandıran Jaguar Yayınlarına teşekkür etmek gerekiyor. Başarılı bir keşif ve cesaret verici bir girişimde bulunduklarına şüphe yok. “Kağıt Ev”in, kitabın yazarının kaçıncı roman ya da hikâye kitabı olduğunu bilmiyorum. Ama zannedersem kendisi daha çok eleştiri türünde eserler veriyor. Dominguez, isminden de anlaşılacağı üzere Latin Amerikalı, Arjantinli bir yazar. 

Kitap, Latin Amerika edebiyatının derinliğini yansıtıyor. Hikâyedeki 18 bin, 20 bin kitabı olan koleksiyonerler bu edebiyatın etkisinin uzantısı. Kitabın başkarakterlerinden birisi olan bir koleksiyonerin, kütüphanesindeki kitapları düzenlerken, birbirleri ile tartışmalı ve kavgalı yazarların eserlerini yan yana koymama çabasında ismi geçen yazarları gördükçe, Latin Amerika edebiyatının zenginliğini bir kez daha fark ediyorsunuz.

Belki de kitabın temel sorusu şu; Kitaplar insanın yaşamını ne kadar değiştirebilir? Bu sorunun cevabını kitapta ararken, evdeki kitapları nemlenmesin diye yıllarca soğuk su ile yıkanan bibliyofilleri görünce büyük ihtimalle kitapseverliğin uzanabileceği noktaları görüp şaşıracaksınız.

Yine hikâye, birçok okurun kendi kendine sorduğu ve cevap üretmekte zorlandığı soruları tekrarlıyor ve kendince yanıtlar üretiyor; “Sadece çok uzak bir gelecekte bana faydası olacak kitapları, genel okuma çizgimin dışında kalanları ve bir kez okuyup da bir daha yıllar boyu, belki de hiçbir zaman kapağını bile açmayacaklarımı neden evde tuttuğumu defalarca sordum kendime”… Cevap ise ardından geliyor; “Çoğunlukla bir kitaptan kurtulmak ona sahip olmaktan daha zordur. Kitaplar, sanki asla geri dönemeyeceğimiz bir anın tanıkları gibi, bir ihtiyaç ve unutkanlık anlaşmasıyla tutunurlar insana

Kitap bir novella, yani uzun hikâye türünde. Bir oturuşta okunup bitirilebilecek kısalıkta ve akışkanlıkta bir eser. Hikâye çok fazla dallanıp budaklanmıyor. Kısaca, hikâyenin başında ölümüne tanık olduğumuz bir Cambridge Üniversitesi, Hispanik Diller bölümü öğretim üyesi Bluma Lennon’un ve onun ölmeden önce, Monterrey’de bir konferansta tanıştığı bir kitap koleksiyoneri arasındaki gizemli ilişkiyi takip ediyoruz. Ama hikâyede her iki karakter de sahne önünde değiller, sadece gölgelerini takip ediyoruz. Onların hikâyelerini, üniversitede Bluma Lennon’un yerini alan başka bir öğretim üyesi anlatıyor. Anlatıcı, hikâyeyi elde etmek için Latin Amerika’ya yaptığı ziyaret ile kitap koleksiyoneri Carlos Brauer’in peşinden gitmeye çalışıyor. Son vardığı yer ise kitaplarla inşa edilmiş ve ardından yıkılmış bir ev oluyor.

Öğretim üyesi ile koleksiyonerin gizemli ilişkisi yeterince açığa çıkmasa dahi, kitabın bir insanın yaşamında ve ilişkilerinde ne kadar belirleyici olabileceğine tanık oluyoruz. Hikâye boyunca, Latin Amerika edebiyatının derin sularında yüzdüğünü hissetmek de oldukça ferahlatıcı.

Kitapla ilgili tek itirazımın kapağına yönelik olduğunu söyleyebilirim. Kitaplarla inşa edilen bir evi, plastik bir kulübe ile yansıtmaya çalışmak, bence kitaba yakışmamış. Kitabın yabancı baskılarının kapaklarını incelediğimde çok daha iyi kapak tercihleri ile karşılaştığımı söyleyebilirim. Ancak, kitabı okuduktan sonra gözüme çarpan bir bilgi bu eleştiride bir adım geri adım atmama neden oldu. Kitabın kapak tasarımının, kitabın girişinde, örneğine az rastlanır şekilde, yayınevinin kitabı ithaf ettiği Cem Ersavcı tarafından yapıldığını öğrendim. Kitabı okumaya başlarken, kitabı birilerine ithaf etme hakkı genellikle yazara aitken, yayınevinin böyle biri girişimde bulunması garibime gitmişti. Ama acı gerçeği sonradan öğrenmiş oldum.

Kitabın orijinal ismi "La Casa De Papel". Ekşi sözlükte “Kağıt Ev”i araştırırken, beni "La Casa De Papel" başlığına yönlendirdi. Bu başlık altındaki ilk yorumlar kitaptan bahsederken, bir süre sonra bir diziye yönelik yorumlar yoğunlaşmaya ve baskın hale gelmeye başladı. Böylece kitaptan bağımsız bir şekilde, bu isim sahip bir de dizi olduğu öğrenince, bu İspanyol dizisini izleme merakı edindim. Açıkçası bu güzel kitap beni bir de güzel dizi ile tanıştırdı. Kitaba bu nedenle de ayrıca şükran duyuyorum.

 

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..