Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '16

 
Kategori
Blog
 

Her Birimiz," Blog'lardan" takip ediliyoruz.

Her Birimiz," Blog'lardan"  takip ediliyoruz.
 

Semra Tüfekçi. Öğretmen bir aileden geliyor. Küçükten beri yazarlık yapıyor.



         Semra Köroğlu Tüfekçi, bu gün bloğumda konuğum. Neden? Yazılarımı karıştırmış Blog Milliyette. Kendisi Bartın İnfo’da köşe yazarı.  Çıkmakta olan şiir kitabımdaki şiirlerden birini yollamıştım, okusun diye. Tanışmıyoruz kendisiyle. Yalnız  Bartın’daki önemli bir sitenin yazarı olduğu için, izlenimlerini alırım diye düşünmüştüm. Bazı yerlere de aynısını yaptım. Bir de baktım ki, bu gün, sitesinde hakkımda  roman yazmış, tutup yollamış.
          O, şimdi benim misafirim. Meğerse onun  da sevdası, Bartın üzerineymiş.
Demek ki, bloglar keşfediliyor. Her birimiz blogcu olarak takip ediliyoruz. Güzel bir duygu. Teşekkür ediyorum kendisine. Semra Tüfekçi’nin yazısı, şöyle
:

     

İŞTE SEMRA TÜFEKÇİ HANIM, BARTIN'IN MİLLİ KIYAFETİ İLE

 

 

                                                        BİRİ VAR, BİZİMLE KALAN

         Biri var,  “içimize girdiğinden beri “ bizimle kalan. Ve bizimle kalmaktan mutluluk duyan. Yine mutluluğunu da bizimle paylaşan ve adeta bizimle yaşayan…
Bartın Yangunu,  İzmir’ li bir sanatçı. İzmir’de Milliyet Blog’da  yazıyor yazılarını.  92 yıllık Bartın Gazetesinde de, halen köşe yazarı kendisi.
          İsmini, muhakkak  biliyorsunuzdur. İsmini duymamış olamazsınız da. Bartın’lı olarak Bartın’ ı defalarca onunla yaşadınız. Bartın üzerine yazdığı harikası eserleriyle Bartın ı bir kez daha , bir kez daha ondan dinleyip okudunuz. “Ört ki Ölem”,  “De ki Bartın” kitaplarıyla… Şimdi de “Kelebekler Ağlamaz” isimli şiir kitabı çıkmak üzere.Ve bana bu kitaptan sevdalısına özlem duyan bir kalemin dizelerini yollamış . Dolu dolu yaşadığı sevdasına, o kadar dolu yaşanmışken özlem duymak  ve efsunlu bir şekilde sıralanmış bu dizelere hayranlık duymamak mümkün değil.

D  Ö N
Bir roman gibiyiz  ikimiz, / Ne başındayız,  Ne sonundayız bu sevginin / Ne de ortasındayız./  Hiç başlamamış gibi / Hep başındaymış gibi /  Hiç tükenmeyecek bu sevgi.

Beni, şiirlerimdeki gibi, /  Sevebilecek misin?/ Geceleyin, bir bulut ağlasa, / Hisseder misin? / Her yağmurla gelsem pencerene, / ‘Üşütmüşsün’ diye Isıtır mısın kalbinle? / Ellerinin sıcaklığını, / Verebilir misin?

Geceleyin bir ses duysan,  /  Uykunu bölse ismim,  / Beni çağırıyor diye, Gelebilir misin? /
Tut ki , bir gün, ölmüşüm,  / Olur a! / Senede bir gün, taşır mısın çiçekler? / Başucumda,  / Şarkımızı söyler misin? / Nerden nereye!

Hani,  / Uzak denizlere fırlatıp attığım,  / Senin de bildiğin, bir şişe vardı ya! /
İçinde,  / Seni okyanuslarca’ sevdiğimi söylediğim, / O bükülü kağıtta,  / Senin ve benim ismim...

İşte, çalkantılı denizlerde / O gün, bu gün,  / Yol alır, o şişe! /Bekliyorum bir gün, okyanusları aşacak, / Karaya vuracak,  / Ve o şişe, sana ulaşacak.

İster misin, takılsın kalsın,  / Mesela, İrlanda Kayalıklarında,  / Bir balıkçının ağına,  / O’nu bulan, tıpasını açmadan  /  Götürüp köy papazının önüne koysun!

Bir Pazar duasında bizim için,  / ‘Ey sevenler, sevilenler,  / Uzak ülkelerden bir mesaj aldık,  / “Sevgi’ üzerine” / Tanrı onları korusun! / Ve de kavuştursun!

Ve devamla desin ki: / Seni Azize yaptık, kutsarım seni / Sen zaten azizdin, gel rahibemiz ol! / Kutsal aşkını, kalbine göm! / Ta ki bir gün kavuşuncaya kadar.
Yedi düvele haber salalım,  / Sevdiğini arattıralım.. / Şimdi sen, Sevdiğin için ağla,  / Olanlar, malum olur o’na.. / Bizse, bilmeyelim,  / Arkanızdan dua edelim.”

Ve başında beyaz bir kep / Uzun siyah giysilerinle / Akşamlar bir roman gibi
Bir şiir gibi biterken / Ve odanda yalnız iken, / Beni düşler misin?

O şiirimde,  / Bilirsin, kelebekler ağlamazdı,  / Sen tatlı meleğim, benim için sen, /Ağlayabilir misin?
Dön! / Sana deniz kabukları topladım / Edgar Allan Poe’nun /“Annabel Le” si gibi / Bizi de yazmasınlar ola ki,  / Bilhassa sen, üşüyüp gitme.
 / Sevgisizliğin’ kanadı,  / Dokunmasın sana.


“Mezarı o deniz ülkesinde” demesinler / “Bir kız vardı,  / Okyanusların derinliğince, okyanuslardan öte / Sevmişti, sevilmişti” desinler

Dön! Seni çok özledim,  / Karaya vurduğun yerde,  / Aşk ateşleri yakalım her gece / Dön o ülkelerden,  / Sıyrıl rahibelikten / Ben daha ölmedim,  / Sana yalan söyledim!
Dön! / Sana deniz kabukları topladım, /  Dön, / Seni çok özledim!.
.

         Çocukluğu Bartın da geçmiş Muzaffer Cellek’in. Zamanın emniyet amiriymiş babası. Boğulma vakalarının çok olduğu o zamanlar ırmakta yüzmek yasakmış, o,  yasakları delip yüzen, ama elbiselerini de polise kaptırıp güneş batınca çalılara gizlenerek eve dönen haylaz Bartın gençlerindenmiş meğer. Üstelik emniyet amirinin oğlu!
          Aramızda kalsın; Ailesinden bir çok kişi emniyet mensubu onu da yazdırmışlar zamanında kolluk kuvvetlerinden olsun diye ama okula yazıldığı gün, özgürlüğüne çok düşkün özgüveni çok fazla bu çocuk, okuldan  da kaçmış. Onun deyimiyle tüymüş.
          Sohbet ettim onunla kalem sohbeti, sanırım  yazarken daha iyiyim, konuşurken heyecanım kelimeleri koşuşturuyor. Ha unutmadan söyleyeyim. Valilikçe çağrılı olduğu edebiyat günlerinde, kendisine Vali İsa Küçük tarafından  plaketi verilirken, dönüp demiş ki: “ Bu şehir 60 yıl önce kaybettiği çocuğunu buldu”  Ne anlamlı söz, değil mi?
          Yıllar sonra gazeteci yazar Muzaffer CELLEK bakın neler söylüyor:
Bartınlılar babamı çok severdi.Karakol kapılarını  ardına kadar açmıştı Bartınlılara. Ve onun bir çok resmini, şimdiki emniyet binasının alt salon duvarlarında çerçeveli olarak asılı olduğunu görmek mümkün. O, bir Kut’ul Amare savaşçısı, O , bir İstiklal Madalyası sahibi ve Bartın Medyunu. Ve O şimdi, sevdiği Bartın’lıların memleketinde ve onun emniyet binasının salonlarında Bartın’a bakıyor. Bartınlıların himayesi altında.
           İki yıl boyunca Milliyet deki sayfasından zamanın Bartın Valisi ve Belediye Başkanı ile ilgili yazılar yazmış, tenkitlerde de bulunmuş. Ve Bartın onu bize davet etmiş. O da gelmiş bize. Zamanın Bartın Valisi İsa KÜÇÜK Beyefendi davet etmiş bizzahati  İzmir ‘e telefon açarak Muzaffer Cellek’i.
Çok mütevazi biri; davete icabettiğinde emniyet müdürlüğünce kendisine tahsis edilen aracın şoförüyle sohbet edip, onunla arkadaş, ileriye dönük dostluk kuracak kadar mütevazi. hatta Köksal Toptan Lisesin de piyano resitali vermiş,  “sevin öğretmenlerinizi “diye. Çocukluğunu anlatmış gençlere.
          Ve ben kızıyorum kendime bu muhteşem anı  nasıl da kaçırmışım diye Galiba anneliğim o zamanlar  zamanımı alıyormuş.
          Bu yıl da gelmiş Bartın Belediyesinin Kitap Fuarına ve Belediye Başkanımız Cemal AKIN fahri hemşehrilik ünvanı vermiş Sayın  CELLEK’e…
Ve ben bu yılda devam ediyorum kendime kızmaya..Ama; sanırım ben onunla kalemleşme de daha cesurum. Karşısına çıksaydım eğer bu kadar cesur olamayabilirdim.
          Ne iyi düşünmüşler bürokratik  birimler. Bu değerli sanatçıyı kültür elçisi atamışlar ve ona:  “Bartın’ ın Fahri Hemşehrilik” ünvanını vermişler ve biz Bartın’lıları da böylesine değerli bir kalemle onore etmişler. Şöyle böyle bir hayran değil  Sn. Muzaffer CELLEK Bartın ımıza. Adına kitaplar yazacak kadar sevdalı. Her yıl bize misafir gelecek kadar hem de. Belli ki yüreğinin bir kısmı hala bizimle.
O, bir Bartın Yangunu, ( Sevdalısı)
O bir fonemen…”

BARTIN'IN ÖNEMLİ SİTELERİNDEN OLAN BARTİN İNFO YAZARI SEMRA TÜFEKÇİNİN KÖŞESİ

BLOG MİLLİYETİ EPEY KARIŞTIRMIŞ SEMRA HANIM, PEK ÇOK RESİMİMİ BULUP KOYMUŞ. BU DA ONLARRDAN BİR  TANESİ

BLOG SİTEMDEKİ SON RESİMLERİ DE BULMUŞ SEMRA HANIM. ÜSTTEKİ  TRT NİN  BENİMLE YAPTIĞI RÖPORTAJ DA DAHİL.

 

 

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..