Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Her dem kahve keyfi

Her dem kahve keyfi
 

Önce mis gibi kokusu geldi, arkadaşlarımla koyu bir sohbetin tam ortasındayken. O da tüm sıcaklığıyla hoş gelmiş, bizleri mutlu etmişti. Onun da anlatacakları vardı her birimize elbet, ama henüz değil. Eeee onsuz bir öğle üzeri sohbeti olur muydu hiç dostlarla...Geldi ve tüm sıcaklığıyla, şıklığıyla karşıma kuruldu.  Yanında hiç eksik olmayan bir küçük bardak su ile. Diğer yanında da minicik, şık, gümüş kabın içinde birkaç parça lokum. Kimbilir ne çeşit masalarda, ne çeşit sohbetlere tanık oldular. Bazen bir tartışmanın en can alıcı yerinde, duyulan mis kokusuyla, gerginliğin yok olmasına sebep oldular.  Bazen yeni filizlenen bir aşkın yeşermesine, ya da duyguların dillenmesine cesaret verdiler. Yada bazı son noktaların konulmasına.

Elimi uzatıp, gümüş, üzeri işlemeli, narin zarfın içine oturtulmuş, beyaz fincanından küçük bir yudum aldım, mis kokusunu ve dumanının sıcaklığını içime çekerek, köpüklerinin arasından. Sonra kahve ile olan dostluğumuzu hatırladım, gençliğimi, çocukluğumu. Her adımın bir anısı vardı, sanki birini aşınca diğerine ulaşılıyor gibi içim ezilerek. Annemi hatırladım, birkaç yıl önce içime bıraktığı o tükenmez sızıyı. Küçükken kahve içmeme izin vermezdi, 'Kapkara suratlı bir kız olursun, kimse seni beğenmez' derdi. Ben de inanırdım saf saf. Kimlerin beğenmesini ne derece umursuyorsam o küçücük halimle. 'Acaba her yeri mi kararır yüzümün bir yarısı mı?' diye düşünürdüm. Üniversite yıllarında ise, bol bol arkadaşlık ettim kahve ile, sabahlara kadar çalışırken uyumayayım diye. Her gençte olduğu gibi, üniversiteyi bitirmemdeki katkılarını inkar etmemeliyim belki de. Sonra iş hayatı başladı, yine kahve başrollerde. Öğle tatili gelmeden, açlık baş göstermeden, işin tam insanı gerdiği saatlerde, masanın üzerinde ne güzel bir yer bulur kendisine. Ondan alınan güçle, bir bakarsın ki, öğle tatili gelivermiş. Daha bekar olduğum o genç kızlık yıllarında ise, kahvenin birçok kişide olduğu gibi başka bir anlam ve önemi vardı. 'Kahve falı bakmayı bilen var mı?'  'Sana uzun bir yol görünüyor, paket içinde kısmet var, yok bu balık, baksana kuyruğu çıkmış. Üç vakte kadar, içinde S harfi olan biri çıkacak karşına, evleneceğin kişi.' gibi boş, ama insanı mutlu eden sözler silsilesi ile ilgileniyorduk o yıllarda.

Sonraki yıllarda da kahvenin o nefis varlığı devam edecek gibi görünüyor. Yürüyüş sonrası keyifleri, önemli iş toplantıları, kadınların 'gün' adı altındaki toplantıları, misafir ağırlamalar, yemek sonrası hazma iyi gelir bahaneleri.....

Düşünsenize, kahve ne kadar içimizde, Türk toplumu olarak canlı ve bizden biri gibi. Hayatın çok önemli bir adımı olan, kız isteme misafirliklerinde bile, önce bir Türk Kahvesi içilir, kız kahveyi köpürtememiş ise, kayınvalide adayı, baştan bir kırık notu veriverir, heyecandan tepsiyi titretmeme derdindeki kızcağıza. Ancak, kahve merasiminden sonra konuya girilebilir. 'Efendim, sebebi ziyaretimiz malum....'Bir de ucu her türlü olaya bağlanabilen 'Kahve bahane' girizgahları vardır ki, insanımızın vazgeçilmezlerindendir. Bir komşu, duyduğu dedikoduyu kaynağından mı öğrenecek, 'Kahve bahane', bir erkek bir kızı mı tanımak istiyor, 'Kahve bahane' .... gibi.

Geçmişte de kimbilir kim sultanlar, padişahlar, komutanlar, kahvelerinden son bir yudum alıp, kafalarını toplayarak savaş kararları almış ve 'Ya Allah nidaları ile yollara düşmüşlerdir.

Bu yazıyı yazarken bile, bu fikri bana, bizzat veren aslında mis kokulu, dumanı üzerinde, bol köpüklü bir kahve. Ben daha fazla sizleri kahve içmekten alıkoymayayım, sizlere de 'Afiyet olsun.'

  

 

 
Toplam blog
: 46
: 826
Kayıt tarihi
: 07.08.12
 
 

Küçük bir gülümseyiş ya da farkındalıklar yaratacak atıştırmalık öyküler yazmayı planlıyorum, bun..