- Kategori
- Kişisel Gelişim
Her derde deva: Ruhsal zeka
Günümüzde pek çok insan, hatırı sayılır bir maddi seviyeye sahiptir. Ellerinin altında son model cep telefonları, evlerinde teknoloji harikası bilgisayarlarla yaşamlarını sürdürürler. Yine de derinlerinde bir yerlerde bir boşluk içinde yaşarlar. Ve bu boşluğu dolduracak olanın ruhsal bir doyum olduğunu hiçbir zaman farkedemezler. Çünkü özlem duydukları ruhsallığa ulaşmanın, egoya bağlı benliklerini aşmak olduğunu asla anlayamazlar.
Anlama duyulan derin ihtiyaç karşılanmazsa, hayatlarımız sığ ve boş kalır. Günümüz insanı bu haldedir ve zamanımızın en temel sorunu da aslında budur. Peki bizim yapmakta olduğumuz nedir ? İçimizdeki insani değerleri hiçe saymak ve harcama, kazanma gibi maddi eylemlerin içinde yer almak…
Oysaki biz insanlar, artık yaşadıklarımızı sorgulamak ve o tanımlanması zor olana ulaşmak istiyoruz. Yeniden yaşam bulma duygusu, içimizdeki bizim bitip tükenmek bilmeyen arayışımızdır. Ve bu arayışa devam eden biz , her yeni gün varoluşun daha fazla farkına varmaya başlarız. Bir içsel genişleme, bir açığa çıkış, yaşama dair sorulara yanıt buluştur bu.
İşte bu yüzden, 21.yüzyıl, ‘’Ruhsal Zeka’’nın öne çıktığı bir süreçtir. Ruhsal zeka, duygusal ve zihinsel zekanın da içinde yer aldığı en kapsayıcı zekadır. Dağılmış kaybolmuş kendimizi bütün haline getirmek için kullandığımız deneyim halidir. Egoya bağlanmış benliğimizden azad olup, derinimizde gizli kalmış öze ulaşama seyahatidir. Görünür olanı görmek ve günlük ritüellerle oyalanmak yerine, olayların ardındaki manaları çözme sürecidir. Metaryalizmden kurtulup, hayal gücümüze yol alma cesaretidir.
Ruhsal Zekasını açığa çıkarmak için, kişinin derin bir özlem duyması gerekir. Ancak böyle bir özlem içinde olan kişi ,ruhunun derinlikleriyle temasa geçebilir. Kalbin merkezine bir rota belirlemek, bağlanmayı ve adanmayı gerektirir. Kişi yüksek bir farkındalıkla, pes etmeden içine yol almalıdır. Dışarıda olmakta olan hiçbir şeyden etkilenmeden, bin bir parçaya bölünmüş kendisini bütünlemelidir.
Karanlık bir sokakta çukura düşmeden yürümek ne kadar zorsa , ruhsal zeka yoksunu bir yaşam sürmekte o kadar zordur. Kişinin er ya da geç idrak edeceği bir durumdur bu.
Ruhsal zekamızı tam olarak sahiplenmek için bir takım süreçlerden geçeriz. Bu yollarda ilerlerken, cehennemin kendisini görmek ,acının, ümitsizliğin içinden geçmek ve bunları aşmak gerekebilir. Güneşin gökyüzündeki görkemini idrak ettiğimizde, toprağın mis kokusunu içimize çektiğimizde, duanın huzur veren titreşimiyle bütün olduğumuzda ve tabii ki meditasyonla derinliklere ulaştığımızda, tüm bu olumsuz görüntüler birden kaybolup gider. Bize düşen, olmakta olanın bir daha seyretmeyeceğimiz bir filmin anlık kareleri olduğunu düşünmektir. Çünkü maddi dünyada olmakta olanlar, aslında içsel gücümüzü idrak etmemiz ve kaynakla bağlantı kurmamız için önümüze çıkmış imtihanlardır. Ruhsallık yoluna adım attığımızda, bahçede gördüğümüz yeni tomurcuklanmış bir gülden tutunda, gökyüzündeki bulutlar bile bize kılavuzluk eder.
Kendimizi iyileştirmek için çıktığımız bu yolda, bize destek olacak birçok kaynak mevcuttur. Doğaya yakın olmak, bir şiir kitabından dizeler okumak, ruhsal bir farkındalık yaratan bir şarkı tutturmak, dansetmek ,rüyaların rehberliğini almak, birikimlerine güvenilen bir ruhsal öğretmenden yardım almak bunlardan birkaçıdır.
Her ne yapıyorsanız yapın yüksek bir farkındalıkla ve inançla yaptığınızda, bilin ki merkezinize bir adım daha yaklaşmışınızdır. Su içmekten tutunda toprak ekmeye, yemek pişirmekten resim yapmaya kadar aklınıza ne kadar faaliyet geliyorsa, eğer içlerinde derin bir tutku ve güdülenme varsa ruhsallık kapılarını açar.
Öyleyse artık şifalanma vakti. Derinlere dalma, öze ulaşma vakti. Manaya yolculuk başlıyor. Kemerlerinizi bağlayın ve seyreyleyin maddi dünyayı. Bakalım Mevla neyler, neylerse güzel eyler.
Ayperi Ferda Oral