Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '21

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Her Gecenin Sabahı Vardır

Memleketimden İnsan Manzaraları: 306

 

Her Gecenin Bir Sabahı Vardır

 

      Dünyayı olması gereken sıcaklık düzeyinde tutan,

gençlerin ateşidir. Gençlik coşkusunu yitirirse, dünya

soğuktan titrer.

                                                               Georges Bernanos

 

“Plakçılar Kralı” Hilmi Coşkun, Kapalıçarşı’daki dükkânında sekiz on yıl çalışıp gerekli birikimi yaptıktan sonra, sadece plak satmak tatmin etmez olur O’nu. Coşkun Plak firmasını kurup bütün gücüyle plak yapmaya soyunur.

Bu amaçla Sirkeci’deki Doğubank’ta daha büyük bir dükkân alıp oraya geçer. Ama Kapalıçarşı’daki dükkânı kapatmak yerine yıllardır yanında çalışan kardeşi Muhsin Coşkun’a devreder.

Muhsin, benden bir iki yaş küçük akranım ve akrabam. O’nun deyişiyle hısım… Dolayısıyla O, Coşkun kardeşler içinde benim en çok görüştüğüm, konuştuğum kardeşim, arkadaşım, dostum…

Bir önceki yazımda, Hilmi Coşkun’un izinden gidip başarılı plak yapımcıları olan birçok ilkokul arkadaşım ve köylümden söz ettim de Muhsin Coşkun ve âbisi Ayhan Coşkun’u anlatmayı bugüne bırakmıştım.

1959’da İstanbul’a yükseköğrenim için geldiğimde Muhsin, Hilmi Âbisi’nin Kapalıçarşı’daki dükkânında çalışıyordu. Ayhan Âbi’nin de Beyazıt’taki Beyazsaray çarşısında bir dükkânı vardı. Arasıra, Beyazıt’a sınır Gedikpaşa semtindeki kadın ayakkabıları üreticisi köylümüz Ahmet Öztemel ile Ayhan Coşkun âbileri de ziyaret eder; çaylarını içerdim.

Okulum bitince, Diyarbakır’daki Dicle Öğretmen Okulu’na atanmıştım. Sanırım 1963 ya da 1964 yılıydı. Duydum ki, asker olarak Diyarbakır’a gelmiş; hısımım Muhsin Coşkun. En kısa zamanda bir hafta sonu, ziyaret ettim O’nu, birliğinde.

İstanbul’dan, Antalya’dan, memleketi Akseki ve Gödene (Menteşbey) köyünden çok uzaklarda, hiç beklemiyormuş elbet, böyle bir ziyareti. Adını anons ettiklerinde, “Bir yanlışlık var herhalde. Kim bilir, kim bulur burda beni?” diye düşünüp bir umutla koşarak gelmiş nizamiyeye.

Hiç ummazmış; karşısında beni göreceğini. Öyle memnun olmuş, öyle sevinmişti ki…

Bir iki ay sonra idi sanırım. İyice alışmıştı artık birliğine. Bir hafta sonu, O da geldi; ziyaretime. Asker elbisesiyle… Aslan gibi bir Mehmetçik…

Ergani ilçesine 3 – 4 km uzakta, Ergani Tren İstasyonu’nun yanındaydı okulumuz. 1940’ta kurulmuş; eski bir Köy Enstitüsü

Hafta sonunu birlikte geçirmiştik. Elbistanlı öğretmen arkadaşım Fevzi Gökçek ve gündüzlü öğrenci olan kardeşlerimizle birlikte kaldığımız lojman müsait olmadığı için, gece hiçbir hastanın olmadığı okul revirinde misafir etmiştim; değerli kardeşimi.

Birkaç gün önceki telefon görüşmemizde, aradan 57 yıl geçmesine karşın, birlikte geçirdiğimiz o güzel hafta sonunu hiç unutmadığını söyledi. İlginç değil mi?

Bir süre sonra, Ankara’daki Hasanoğlan Atatürk Öğretmen Okulu’na atandığım için, bir daha görüşemedik orada. Dahası, 1969’a kadar da görüşmek kısmet olmadı.

Ön teker nerden giderse, arka teker de oradan gider; denir ki, doğrudur.

Âbileri “Plakçılar Kralı” Hilmi Coşkun, daha önce hiçbir deneyimi olmadığı halde plak yapar ve bir plak fabrikası sahibi olur da kardeşleri boş durur mu?

Bir küçüğü Mehmet Coşkun, köyden komşusu ve arkadaşı Musa Zeytinkaya ile birlikte Sevilen Plak firmasını kurup plak yapımına başlar. Coşkun Plak başarılı olur da onlar neden olmasın?

İyi, güzel de Ayhan Coşkun ve Muhsin Coşkun kardeşlerin suçu ne? Onların başı kel mi? Bu kez onlar da el ele verip Netfon Plak firmasını kurarlar.

Âbileri Hilmi Coşkun, “Ne gerek var da plak yapımcılığına soyunuyorsunuz? Siz kendi işinizi yapsanıza” diyeceğine, aksine destek olup yüreklendirir kardeşlerini.

Sözgelişi, kendi sanatçısı Şükran Ay’ın, Netfon Plak’ta “Her Gecenin Bir Sabahı Vardır” şarkısını söylemesine izin verir. Böylece, Netfon Plak da sağlam bir adım atarak müzik dünyasındaki yolculuğuna başlamış olur.

Her işte olduğu gibi, müzikte de çok önemlidir ilk adım. Ünlü ses sanatçısı Şükran Ay, Netfon Plak’ta okuduğuna göre…

“Coşkun Plak ve Sevilen Plak olmazsa, Netfon Plak’a giderim ben de” diyen ünlü, ünsüz genç sanatçılar çorap söküğü gibi gelir arkadan:

Selami Şahin, Ayla Dikmen, Adnan Şenses ilk akla geliverenler.

Ve hemen arkasından Suat Sayın, Nefise Özdemir, Adnan Varveren

100’ü aşkın plaktan, geçen ay kaybettiğimiz klarnet sanatçısı Mustafa Kandıralı’dan “Oyun Havaları” ile Belkıs Ünlüses, Âşık Mahzûnî, Selahattin Cesur ve Davut Sulari(*)ile birçok plak yaparlar. Böylece, Netfon Plak da kısa sürede Coşkun Plak gibi ünlü ve güvenilir bir marka olur. Hele hele Balkan göçmeni bir gencin okuduğu, “Deryalar deryalar, bre deryalar” plağı öyle çok beğenilir ki, başta Ârif Şentürk olmak üzere, başka birçok sanatçı bu türküyle ünlenir.

Ancak, korsan kaset furyası Ayhan ve Muhsin Coşkun kardeşleri de bıktırır. 2005’e kadar direnirlerse de, bakarlar ki olmuyor; Namık Kemal gibi aynen, “Çekildik izzeti ikbâl ile bâbı hükûmetten” der gibi, hoş bir sedâ bırakarak arkalarında, istemeye istemeye çekilirler; müzik piyasasından.

Korona virüs ve geçim sıkıntısı ile bunaldığımız şu günlerde, bence en güzel ilaç, Şükran Ay’dan “Her Gecenin Bir Sabahı Vardır” şarkısını dinlemek…

Var mı sizin tavsiyeniz, daha güçlü bir ilaç?

                                                                                                              Hüseyin Erkan

                                                                                              huseyinerkan.antalya@gmail.com 

---------- --------------------------                       ------------------------------------------------------------------------------    (*) Davut Sulari’nin, 1953 Erzincan doğumlu kızı halk müziği sanatçısı Edibe Sulari, evlenip İsviçre’ye yerleşir. Ancak ülkemizde yapılan tüm Bektaşi etkinliklerine faal olarak katılır. Sivas’ta 1993’teki Madımak Oteli’nin gericiler tarafından yakılması sırasında, aralarında Âsım Bezirci, Behçet Aysan, Metin Altıok gibi ünlülerin de olduğu 36 yurttaşımızla birlikte yanarak can verir. O yangından ünlü yazar Aziz Nesin ve sanatçı Ârif Sağ canlarını zor kurtarır.

 
Toplam blog
: 100
: 88
Kayıt tarihi
: 19.02.20
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..