Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Aralık '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Her gün, 24 saat hayat hesabınıza yatıyor? Ya siz, nasıl harcıyorsunuz? Kumbarada ne var; hiç mi?

Her gün, 24 saat hayat hesabınıza yatıyor? Ya siz, nasıl harcıyorsunuz? Kumbarada ne var; hiç mi?
 

Her gün, 24 saat hayat hesabınıza yatıyor? Ya siz, nasıl harcıyorsunuz?

Zamanım yok (mu?). Aslında var.

Zamanı satın alabilir misiniz?

Birilerine ödünç verebilir ya da onlardan ödünç alabilir misiniz? Ya da yaşananları ya da yaşanacak olanları değiştirmek için geriye veya ileri alabilir misiniz?

Tabi ki hayır... Ama bir şey yapabilirsiniz. Bulunduğunuz andaki, saniyedeki, dakikadaki yaşadığınız zamanı kontrol edebilirsiniz.

Zaman kavramı belli; dün, bugün, yarın... Dün, hani nerede, bitti; geri dönebilir miyim? Hayır... Ya yarın? Zaman makineme binip yarına gidebilir miyim? Hayır... Böyle bir makinem var mı? Yok...  

Tanıdık olduğumuz cümleler:

Yarın nasıl olsa yaparım. Önümüzdeki hafta  yaparım. Önümüzdeki ay yaparım.

Yeni yılda  yaparım. (Bu sene benim yılım olacak!) Acaba oldu mu? Pek sanmıyorum.

Yapacak çok iş var; benim yeterli zamanım yok! Çok yoğunum. Öğlen oldu, akşam oldu, hafta bitti; ben hala en önemli konuları halledemedim. Strese girdim, nasıl yetişecek bunlar? O kadar çalışıyorum, uğraşıyorum iyi de niye hala bitiremedim… Başkaları nasıl yapıyor?

Şimdi ona ayıracak zamanım yok, boşver sonra bakarım. Çok yoruluyorum zaten, şimdi ...................... yapmaya hiç halim yok.

En son ne zaman kendime vakit ayırdığımı hatırlamıyorum… Zavallı ben! Bugün de yürüyüş yapamadım, sinemaya gidemedim, kitap okuyamadım.

Bugün de evdekilerle doğru dürüst vakit geçiremedim. Bugün de arkadaşlarımı arayamadım, arkadaşlarımla görüşemedim, sürekli sitem ediyorlar.

Bu kadar dağınıklık içinde tabi ki bulamam, nerede bu? Nereye attım acaba? Bak gene arayacağım derken geç kaldım... Of!

Zaman doğru yönetilemezse sonucunda ne olur?

Zaman yönetimini yapamadığınızda kendinizi sürekli baskı altında hissedersiniz.

İşlerin yoğunluğundan ve zamanın kısıtlılığından şikayet edip durursunuz.

Her işi olması gerektiğinden daha kısıtlı zamanda yapmak için kendinizi koşuşturup dururken ve panik halde bulursunuz.

Yaşadığınız içsel ve dışsal faktörlerden kaynaklanan gecikmeler için devamlı söylenirsiniz, zamanla öfkelenmeye başlarsınız, geriliminiz artar,  umutsuzluğa yönelirsiniz.

Eve gitseniz de kafanızdaki yapılacak işler düğmesinin şalterini aşağı indiremezsiniz.

Ailenize, arkadaşlarınıza, evinize, dinlenmeye, spora, sosyal aktivitelere, kişisel bakıma yeterli zaman ayıramazsınız.

Tatilde ya da serbest zamanınızda bile gevşeyemez; biriken, yığılmış, yapılmayı bekleyen, ertelediğiniz, problem küçükken çözmediğiniz işleri kafanızda evirir, çevirir ve unutmayı beceremezsiniz; böylece güzel anlarınızın da tadını kaçırırsınız.

Ertelemek aslında bir nevi alışkanlıktır; zaman yönetiminde sınıfta kalınan şıklardan biridir. 

Ertelenen her iş, gün gelir dağ gibi önünüze yığılır. “Yumurta kapıya geldi!” durumu yakanızı bırakmaz. Kısaca bir kısır döngü içinde buluverirsiniz kendinizi... Bu kısır döngü de zamanla strese yol açar.

Strese girdikçe; bir de stres yönetimini eğer yapamıyorsanız, otokontrolünüz zayıflar.

Enerjiniz ve yapabilirliklerinize inancınız azalır. Tahammülsüzlük artar.

Stres arttıkça stresin tüm fiziksel, zihinsel, duygusal ve davranışsal etkilerini yaşarsınız. G

erginliğiniz zamanla çevrenizle kurduğunuz iletişime negatif yönde  yansımaya başlar.

Ve an gelir; pirincin taşını ayıklayamaz olursunuz. “İmdat, kurtarıcım Superman neredesin?” Üzgünüm ama gerçek hayatta sizi kurtaracak bir süper kahraman yok.

Kim mi var?

Sadece siz varsınız.

 

Yeşim Buyurgan

 

 
Toplam blog
: 92
: 4767
Kayıt tarihi
: 10.11.10
 
 

İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Bölümü'nden Kimyager olarak mezun olmuştur. 1996-1997 yılları ..