Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Her gün karanlığa doğru

Her gün karanlığa doğru
 

Karanlık kimine göre sabaha en yakın andır, kimine göre elektriklerin kesildiği bir an, kimine göre hırsızların kolladıkları zaman, kimine göre uykuya dalmak üzere olduğumuz andır.Karanlıktan küçükken hep korkmuşumdur,

Bunu birinci nedeni, uzaylılardı :) Ben onları hep; siyah, büyük, badem şeklinde camdan gözleri olan, ince bedenli , uzun elli ve ayaklı, AMPUL kafalı, sivri çeneli, kafalarının içinde beynin yerine çip olan yabancılar olarak hayal ederdim. Ne zaman gözlerimi kapasam, açtığımda ise, karşımda onları göreceğim düşüncesiyle gözlerimi sımsıkı kapatıyordum, yorganla hiçbir yerim açık kalmayacak şekilde(buna kafam da dahil :)) örtüyordum. Yorgan, şimdilerde her gün yatakta sabırla bekleyen, doğalgaz fiyatlarının fezaya yükselmesinin ardından ısı kaynağı görevini üstlenen cefakar yoldaş olsa da o benim güvenlik kalkanımdı :) Korku duyduğum anlarda, apartmanda birilerin seslerini duyarsam çok rahatlıyordum. Çünkü, onların, uzaylıların saldırısına karşı bana yardım edebileceklerini düşünürdüm. (Başkasından yardım gelmesi gerektiğini düşünüyordum, çünkü annem ve babamın uzaylıyı halt edebileceğine pek ihtimal vermiyordum :)) O kadar çok korkuyordum ki ağzımın kuruduğunu hissediyordum, fakat susuzluğumu gidermek için karanlık bir koridordan geçmeyi göze alamıyordum :) Hadi susuzluğa dayanıyordum bir şekilde, e peki tuvaletim gelince… Mecbur gitmem gerekiyordu. Salonun kapısından sprint koşusuna çıkar gibi, hızlıca tuvalete doğru koşuyordum, sonra ışığı kapatır kapatmaz yine koşar adımlar geri dönüyordum. Bir gün babam beni koştuğumu görünce, hayretle ’’Ne oluyor?Arkandan atlı mı koşturuyor? ‘’sormuştu. ‘’Uzaylılar galiba peşimde’’ cevabını hiçbir zaman veremedim :)

Karanlıktan korkmamın ikincisi nedeni ise “karafatma” böcekleriydi. Aslında onlardan korku değil, daha çok tiksinti duyuyordum. Korkunun nedeni annemin ’Murat, çabuk buraya gel. Burada bir tane kocaman var’ demesiydi :) Elime "silahımı" alıp yola çıkıyordum ( silahım; Pederin 45 numaralı terliği :) ) Ama daha sonra karafatmalara karşı bir sempati duymaya başladım :) Neden mi? Her sene, okula, basket kulüplerinden birileri gelirdi. O yıl Bosch Spor kulübünden gelmişlerdi ve ben seçilenlerin arasındaydım. O zaman ‘’bu adamlar bendeki ışığı gördü’’ demiştim kendi kendime, boyum uzun olduğu için seçildiğim çok netti aslında, ama ben yine de ışığımı fark ettiklerine inanmıştım. O günden sonra ben Hidoydum, Memoydum... Karafatmaları artık gözümü kapatarak öldürmeme gerek kalmamıştı. Uzaktan elime" silahımı" alarak ‘Hidayet atışını yapıyooooor ve vuhuuuuuuu ‘. Baskete alışmam bunun sayesinde kolay oldu, gerçi herkes basketi futbol gibi oynadığımı ve her sayı olan atışımdan sonra" bal" demeleri beni biraz geriyordu:) Basket, hiçbir zaman futbol sevdamın önüne geçemedi.

Bugün ise karanlıktan korkmamın nedeni; bu ülke yönetiminde, söz hakkı olanların, uzaylıya ve karafatmalara benzetmem.Ama bu “karafatma” zihniyeti bana sonradan sempatik geleceğe hiç benzemiyor...

Karanlığın tanımını yaparken dört cümle kurmuştum. O cümlelerden, bana göre karanlığın tanımı; uykuya dalmak üzere olduğumuz andır.

Oysa bugün ülkemizi yönetenler her gün bizleri uyutmak üzere masallar okuyorlar ve adım adım her gün karanlığa doğru yol alıyorlar ve aldırıyorlar...

Hamiş : Her gün güneş doğar, yeter ki açık olsun perdeler...

 
Toplam blog
: 6
: 797
Kayıt tarihi
: 30.06.10
 
 

Huzur verirken - boğan.Değiştirirken – kısırlaştıran. Ferahlatırken - daraltan. Süründürürken- öldü..