Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '11

 
Kategori
Deneme
 

Her şey, herkes için

Her şey, herkes için
 

Çok güzel gözleri vardı, dokunsan kırılacak kadar ince. Sesinde rüzgârların serinliği dudaklarında bir gül tomurcuğu dolaşırdı. Şarkılar söylerdi gülüşü. İnanılmaz canlı ve heyecanlı idi, sokaklarda dans ederek dolaşırdı. 

Bir akşamüstüydü, serin bir bahar akşamüstü, yaşı henüz on yedi, karşıdan gelip çarpan o hain duygunun adının aşk olduğunu gözlerini açtığında öğrendi. Yara bere içindeydi yüreği. Dudaklarında kan şerbeti vardı gül yerine. Teselli zordu, çarpıp kaçmıştı hain, öyle bir çarpma ki tanımsız, tarifsiz ve izansız. 

Ayağa kalkması üç ayını aldı. 

Kendince sözler verdi, dikkatli olacaktı. Başka bir şehre taşındılar ailece. Babasının yeni şehirde yeni bir iş kurması gerekti, ama çocuklarının hatırı ve sağlığı için bu elzemdi ve yaptı babası bu fedakarlığı. Zaman bazı şeyleri alıp götürse de bunların arasında kötü şeylerin de olması işe yarıyordu. Küçük güzel bir deniz kıyısı kentinde yaşamak da büyük kentlerdeki yaşama benzemiyordu, sakin, acelesiz ve dostça idi. 

Yine bir akşamüstüydü, serin bir bahar akşamüstü, yaşı henüz on sekiz, karşıdan gelip çarpan o hain duygunun adının aşk olduğunu gözlerini açtığında öğrendi. Yara bere içindeydi yüreği. Dudaklarında kan şerbeti vardı gül yerine. Teselli zordu, çarpıp kaçmıştı hain, öyle bir çarpma ki tanımsız, tarifsiz ve izansız. Kendine kızdı ama çok kızdı. Her gördüğünde kendini altına alıp sersemletecek, öldürecek bir duyguya niye dikkat etmiyordu. 

Ayağa kalkması beş ayını aldı. 

Aynı hatayı iki kez yapmanın aptallık olduğunu biliyordu. Nedense karşısındaki kişi değişince hata aynıymış gibi gelmiyordu. Babası kasabadan ayrılmayı kabul etmedi. Her akşam deniz kıyısındaki çay bahçesinde oturuyor, uzaktan kendine çarpıp deviren sebebi seyrediyordu. Önceleri hırs, kin ve nefretle yönettiği bakışlarının bir süre sonra gülümsemeye döndüğünü fark etti. Böyle gülümsediği bir gün de, yine gülümseyerek deniz kıyısında sebebin oturduğu masaya yaklaştı, boş bir sandalye vardı oturdu, çay içmek istediğini söyledi, sebep bir anda irkildi, tanımadığı bir hareketti karşısındakinin yaptığı. Ne yapacağını bilemedi, yanındaki yeni sevgilisini tanıştırmak istedi vazgeçti, eli ayağı birbirine dolaştı adeta. Kız yüzündeki gülücüğü daha alaycı bir hale getirerek masadan kalktı, arkasını döndü gitti, her zaman oturduğu masaya oturdu. Garsondan bir çay istedi. Rahatlamıştı. 

Zaman su gibi akmaya başladı, üniversite birinci sınıfta olduğunu ve İstanbul’da olduğunu düşündükçe içi içine sığmıyordu, orası senin burası benim gezerken yeniden gülücüklerine, rüzgarlı sesine, gül kokan dudaklarına kavuşmuştu. Dünyanın döndüğünü iliklerine kadar hissediyordu. Sevgi pıtırcığı dense yeriydi. Özgüveni tam, yaşama arzusu inanılmaz enerji katıyordu ona. Aşk dersen artık hayatının bir parçasıydı, ama yaralamayan bir parçası, hasar vermeyen bir parçası. 

Yine bir akşamüstüydü, serin bir bahar akşamüstü, yaşı henüz yirmi, karşıdan gelip çarpan o hain arabanın şoförünün aşırı hız yapan bir sarhoş olduğunu öğrenemedi.. Yara bere içinde hastaneye kaldırılırken yeniden bağlandığı dünyaya, aşık olduğu dünyaya veda etmişti. Şoför kaçmıştı, ama kısa sürede yakalandı, bir ay sonra da yine sokaklara yeni kurbanlar aramak için salıverildi. 

 
Toplam blog
: 283
: 1304
Kayıt tarihi
: 04.12.06
 
 

Nükleer fizik doktoru, şiir yazmaya çalışıyor, kalite yönetim sistemleri danışmanı, öykü deneme yaza..