Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '09

 
Kategori
İnançlar
 

Her şeye rağmen mutlu olmaya çalışın, zor duruma düşen yakınlarınızı yalnız bırakmayın, sahip çıkın.

Her şeye rağmen mutlu olmaya çalışın, zor duruma düşen yakınlarınızı yalnız bırakmayın, sahip çıkın.
 

Mutlu insan, işi yolunda insan ve kendi halinde yaşayan insanların tarikatlara işi düşmez.


Tarikatlar sosyal yardım düzeni gibi çalışıyor. Kepçeyle toplayıp kaşıkla dağıtıyorlar, ulufe dağıtır gibi. Türk toplumunun mayasını bozuyorlar, onuruyla oynuyorlar. Her zor durum sığınma ile sonuçlanırsa, krizden ve toplumun fakirleşmesinden tarikatlar şikayetçi olur mu?

İşten çıkarılan, işini kaybeden her işçi, kredi kartı mağduru olan her işçi, memur, iflas eden işadamları kısacası sıkıntıya düşen herkes tarikatların hedefindedir. Varlığı tek elde toplayan, her gün zenginleşen, topladığı yardımlarla ekonomik gücünü artıran tarikatlar mutsuz ve zor durumda insanlar çoğaldıkça keyif alıyorlar.

Mutlu insan, işi yolunda insan ve kendi halinde yaşayan insanların olduğu bir toplumda tarikatlara iş düşmez, bu krizi bilinçli bir şekilde yönetmemelerinin, gerekli kararları almamalarının altında yatan gizli neden, bunun kendi servetlerini her geçen gün artırıyor olmasıdır.

Her şeye rağmen mutlu olmaya çalışın, zor duruma düşen yakınlarınızı yalnız bırakmayın, onlara sahip çıkın, manevi destek verin. Tarikatların kucağına düşmesinler. Unutmamak gerekir ki tarikatlar dini değil din kuralalrı ile toplumu yönetmeyi hedefleyen siyasi örgütlenmelerdir. Bir nevi parti gibi yani, onlarında kendi aralarında bir çok isimle birbiri ile rekabet halinde olan partileri, çeşitleri mevcut.

Bu güzel ülke, modern yaşam en çok ta bugünlerde bir mucizeye, lidere ihtiyaç duyuyor. Dualarımız bunun için olsun. İran'a bir dizi için gittiğini söyleyen Zeynep Tokuş'un çarşaf giymesinden çok gözlemlerine kulak verelim. Hiç kimse rahat konuşamıyor, çanak antenler ve internet yasak, dış dünya ile ieltişim kurdurmuyorlar yani. Burada insan hakları şampiyonu görünüp her tür düşünce açıklayanlar, her ülkeye had bildirenler İran sözkonusu olunca suspus kesliliyorlar.

Bunlarla mücadele din ve inançla yapılmış bir mücadele değildir. Burada sözkonusu olan toplumsal bir örgütlenme olan tarikatların toplumu yönetmekle ilgili isteğidir. Bu da siyasi bir istektir ve baskıcılığa ve taassuba karşı mücadele etme hakkı vardır. Kendilerini dinle eşdeğer görmelerine aldırmayın, din insanın vicdanı ile yürüttüğü bir iç hesaplaşmadır.

Günümüzde dinler, fetva verir durumdan çıkmıştır. Bir şeyin, bir durumun dine uygun olup olmadığının sadece yorumu yapılabilir, kesin olan bir şey ise insanın kendisinin bunu nasıl gördüğüdür. Görmeye, yaşamaya özgür olmaya devam edin. tanrı sizinle olur.

Bu topraklarda "Ekini kaldırdıktan sonra, köyün meydanında bir Kürt'ü, bir Ermeni'yi, bir Türkmen'i, bir Yahudi'yi omzundan tutup coşkuya katmak var."Bu akşam Galatasaray'ın başarısı ile kenetlenen tribünlere baktığım zaman hem sevinç, hem de hüznü bir arada hissettim. Sevinçlerimizde yanımızdakine sarılırken sen hangi dili konuşuyorsun, hangi inançtansın, hangi etnik gruptansın diye sormak aklımıza bile gelmez.

Düşen uçakta ölen ve yaralananların tümü için aynı endişeyi duyarız, onların inanç, etnik köken ve dillerinin ne olduğunu düşünmeyiz bile. Bu olağanüstü birarada olma gücünü bulmuş bu toplum, artık bir ulusa, birliğe ve güce dönüşmüş demektir.

Bugün toplumu geriye götürmek, bu bağı bozmak isteyenlerin çokluğu başınızı döndürebilir. Sevinçlerimizi yaşamayı, kederlerimizi paylaşmayı unutmadığımız sürece bu topraklar özgürlüğün senfonisini her dilde ve inançta yazmaya söylemeye devam edecektir.

Aynı konuyu ele alan Akşam Gazetesinden Atılgan Bayar'ın "Ulus kalabilmek için acıya muhtaç mıyız?" yazısını tavsiye ederim.

http://www.aksam.com.tr/2009/02/26/yazar/11778/atilgan_bayar/ulus_kalabilmek_icin_aciya_muhtac_miyiz_.html

Bugün %85 arkamızda diyenler yeni birşey söylememektedirler
Dünyanın hiç bir yerinde modernleşme çoğunluğa sorularak, anket yapılarak gerçekleşmemiştir.

Benim de dahil olduğum toplumun %85 i hemen her zaman yeniliklere kapalı ve sorgulayıcı bir tutum sergiler, bu aileler içinde de oran olarak böyledir/buna yakındır.

Yenileşme bir tutku olarak %15 lik azınlık tarafından gerçekleştirilir, çoğunluk kısa veya uzun denebilecek aralıklarla adapte olur. İstenen şey, gelecekte toplum yararına bile olsa çoğunluk bu yenileşmelere direnir, yenilikçileri bazen cezalandırabilir, toplu karşı isyanlar gerçekleştirebilir. (Dünya toplumsal, siyasal, bilimsel tarihi bu örneklerle doludur.)

Toplum yararına hiç bir devrim, ilerleme anketle çoğunluğa sorularak gerçekleşmemiştir. Eşyanın tabiatı budur, gelecek için risk alan yenilikçiler, modernleşme taraftarları hayatlarını ortaya koyarak gerçekleştirdikleri ilerlemeleri hayatlarını ortaya koyarak savunurlar. Aynı şekilde karşılarındaki %85 çoğunlukta aynısını yapar.

Yenileşmelerin önemli bölümü süreç içinde hayata geçer, önderleri öldürülse, cezalansa bile eserleri kalır, hayat devam eder. Bugün %85 ARKAMIZDA DİYENLER YENİ BİR ŞEY SÖYLEMEMEKTEDİRLER.

Kişisel düşüncem bir çok konuda kendimi %15 arasında azınlık olarak hissediyorum. Zaman zaman kendimi %85 arasında hissetiğim konularda oluyor. Bu durum her iki tarafta hissedenler için de bir kabahat, suç teşkil etmiyor. Çoğunluk eldekini, bilinemezliğe tercih ederek savunuyor, azınlık olan ise inandığı bir değeri uygulamak için hayatını ortaya koyuyor.

Siz de kendiniz için bir gözlem yapın, yaşamınızda hangi zamanlar ve kararlarda %85, hangi karalarda %15 içinde hissetiğinizi düşünün. Son oalrak ta %15 içinde gördüğünüz toplumsal liderler, yenilikçiler kimlerdi? Çevrenizde ve günümüzde %15 e giren kimler olabilir samimi bir gözlem gerçekleştirin.

Aylar önce Sabancı grubu için "Bu ülkeye sıkıntı yaşatanlar, geleceklerinde bunun karşılığını yaşayacaklardır." demiştim, grup bugün dönüşüm noktasında.

Bundan yaklaşık bir buçuk yıl önce Sabancı Grubu için:
"Yönetimine bir kadının geçmesi ile gelecek 25 yılda grubun inişli çıkışlı bir yolda ilerlemesine neden olacak. Türk toplumuna yaşattıkları son elli yıllık gelişim eğrisini şirketlerinde kendileri yaşayacaktır. Koç grubuna benzer bir rol kabulle geleceğin silik gruplarından biri olarak kalacaktır. " diye yazmışım.

Ellerindeki büyük potansiyeli sadece en garanti alanlara yatırarak değerlendiğini sananları toplum ve tarih affetmez. Koskoca bir dev olduktan sonra bile küçük bir market gibi işletildiği vurgusunu öne çıkaran büyük patronunun ölümüyle birlikte Sabancı grubu olmak ve olmamak kararını vermek zorunda idi.
Yeni yönetim, Güler Sabancı ile birlikte statükoyu seçti. Bu ülkeye kazandırdıklarına bakarsak hep günü ve kendilerini kurtaracak şeyler yaptılar. Bunu da Sabancı yaptı denilecek, geleceğe kalacak hiç bir şey ortada yok. Ne bir buluş, ne bir gelişim her şey küçük market kafasıyla yürüyor hala. Bilişim teknolojileri, gelecek fikirleri ve ARGE yatırımları hep olanın elde turulmasına yönelik.

Bugün de görünen o ki Sabancı ailesi Akbank zemininde bölünmeye doğru gidiyor. Silik ama büyük bir grup olarak kalmak neredeyse imkansız olan günümüzde büyük gövdeyi, bu kafayla yönetmek ayakta tutmak imkansız.

Türkiye'nin en önemli şanssızlığı en büyük iki grubun birbirinin karbon kopyası gibi bu ülkeye doğru dürüst, gurur duyulacak bir şey kazandırmaması ama ülkenin varlıklarını emmesidir.
Ayla önce yazdığım yazıyı okumak için aşağıdaki adresi tıklayın.
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=62760


Bu yeni çıkma ve çakma photoshopçular yüzünden mesleki soğuma oldu bende arkadaşlar, kadın yüzünde mimik, duygu ve çizgi bırakmadan ince sıva ile kaplıyorlar...

Bir gelinlik çekiminin fotoğrafları geldi ki bir şeylerde kullanayım, inanın yüzleri öyle bir photoshoplamışlar ki, yüz kalmamış. Annem derdiki bir şeyi abarttığımız zaman bize "Deliye bal tattırmışlar, çarşıda katran bırakmamaış." ey kadınlar, hangi yaşta olursanız olun, şarkıcı, türkücü veya popçu ve de mankenler, bu işten geçinenler.. Yüzlerinize yapılan saldırıya bir son verin, botox, motox, gerdirme, düzeltme, düzündürtme yapıyorsunuz bi dünya para da veriyorsunuz da sonra bir de fotoğrafçıya üstüne photosop la ince sıva attırıyorsunuz yazık vallahi de çok yazık.

ruhunuzun üstüne perde çektiğinizin, kendinizi ifadenizin önüne perde çekerek diri diri mezarladığınızın ne zaman farkında olacaksınız. ben bu tür fotoğraflarla grafik yapmaktan nefret ediyorum.. ne diim bilmem ki..



Beyaz Türklerin sonu “Leoparın benekleri kaybolmaz.” Demokrat, açık ve kaynaştırıcı görüntü benekleri bir süre gizlemiş olabilir, bugün artık her şey açıkta...

Açıklık ve serbest yaşam topluma ve bireylere özgürlük zemininde deneyim olmaya devam ediyor. Baskıcı, bireysel özgürlük düşmanı bir kişi gözlerini kısmış bir halde önüne gelen bütün değerleri hallaç pamuğu gibi atıyor, hiç bir gelenek onu durduramayacak gibi görünüyor.

Bu bölgede stratejilerini yürütmekte kararlı uluslararası bir ekip bu baskıcının ardında durmaya, özgürlük ve güven de kaybolmaya devam ediyor. Baskıcı başının bu stratejide son değil ilk ayak olduğu izlenimi de yaygın bir görüş.

en önemli şeyin bireysel özgürlük olduğunu unutmadan, bu topraklarda "Araplaşma" ya bütün geleneklerimiz ve inançlarımıza dayanarak yollar ve sivil karşı duruşlar bulmalı, belki de tasarlamalıyız.

Özgürlük yoksa, hiç bir şeyin değeri ve anlamı yoktur.
Metin Münir'in Beyaz Türklerin sonu yazısını okumak isterseniz:

http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1063902&AuthorID=57&Date=25.02.2009&b=Beyaz%20Turklerin%20sonu&a=Metin%20Munir&ver=87

"Jeronimo’ya itibarı iade edildi", ellerini zaten yıkamışlardı, bir ırkın yok edilişinin filmleri, öyküleri ve gereklilikleri yapılmıştı. Kim ne istiyordu ki?

“Duwarmish” Kızılderililerinin Reisi Seattle’ın “Washington’daki Büyük Başkan”a, yani 1853-1857 yılları arasındaki Amerikan Cumhurbaşkanı Franklin Pierce’a göndermiş olduğu mektuptur:

"Gökyüzünü nasıl satın alabilirsiniz? Ya da satabilirsiniz? Ya toprağın sıcaklığını? Ağzımdan çıkan sözler yıldızlara benzer Büyük Başkan, hiç sönmezler. Bu yüzden söyleyeceklerime güveniniz. Havanın taze kokusuna, suyun pırıltısına… Sahip olmayan biri onu nasıl satabilir? "

Mektubun tamamı için:
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=62055





 
Toplam blog
: 202
: 994
Kayıt tarihi
: 29.06.07
 
 

Sosyal medya danışmanı, grafik tasarımcı.  ..