Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Temmuz '10

 
Kategori
Tarım / Hayvancılık
 

Her şeyi bildiğinizi mi sanıyorsunuz?

Her şeyi bildiğinizi mi sanıyorsunuz?
 

Ham elmayı koparmadan yediler dalından :))


Kapağında "Her şeyi bildiğinizi mi sanıyorsunuz?" diye yazan kitabı, Bir şeyler biliyorum da her şeyi bilmem mümkün değil tabi" diyerek hemen satın aldım. Konunun uzmanları dışında pek kimsenin aklına gelmeyecek ve ilgisini çekmeyecek tuhaf bilgilerle dolu olan kitaptan öğrendiğime göre sineklerin kalbi yokmuş.

Bence sadece sineklerin değil diğer uçan ve yürüyen haşerelerin de kalbi yok. Kalpleri olsa vicdanları da olurdu ve durup dururken gelip sokmazlardı adamı.

Bir süredir her türlü haşere ile yakın temas halindeyim. Önceleri biraz “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığı güderek, biraz da “Doğa’ya saygı” fikriyle bulunduğum ortamda elimi kana bulamamıştım.

Vakayinüvis’in “Annem örümcek yuvalarına hiç dokunmazdı, uğur getireceklerine inanırdı” şeklindeki söylemi de beni gaza getirdi biraz.

Uğur’u beklerken papaz’ı buldum!

Hangi kendini bilmez haşere tarafından ısırıldığımı bilmiyorum ve bu ne aç gözlülüktür anlayamıyorum. Bir kez ısır git, olmadı iki kez ısır, on kez yirmi kez ısırmanın alemi var mı? Gittiğim doktor “Kelin merhemi olsa..” misali kendi bacağındaki ısırıkları gösterdi ve “Buraya yeni tayin oldum, ben de sizin gibi alışkın değilim, vücudumuz hazırlıksız, antikor üretemedi” dedi. Ne menem şeymiş şu antikor diyerek hemen bir bilene danıştım.

- Hocam, acilen antikor üretmem lazım. Ne yiyeyim, ne yemeyeyim?

- Sen yemeyeceksin Çekirge, onlar seni yiyecek. Bırak ısırsınlar, zamanla antikor üretimi başlar.

İnanabiliyor musunuz? Bağışıklık kazanabilmem için çiğ çiğ yenmem gerekiyormuş.

Geçenlerde “İstanbul’u kelebekler işgal etti” şeklinde bir haber vardı televizyonlarda. Kelebeğin lafı mı olur? Asıl bizim köy işgal altında. Hem de dev örümcekler, zemine diklemesine konan uzun bacaklı sivrisinekler, karafatma olmaya çalışmış ama başaramayıp güdük kalmış kavruk hamamböceğimsiler, son derece zararsız tespih böcekleri (haklaması en kolay olanlar onlar.. dokununca top gibi oluyorlar, bir şut çekiyorsunuz, tamam..) kırmızı iri karıncalar ve henüz adını öğrenemediğim değişik türler var işgale katılan.

Geçtiğimiz kış Facebook’ta arkadaşların ısrarlı davetleri sonucu Farmville oynadım. Meyve sebze ekip, ürün topladım. Karşılığında ise ne salatalığın kokusunu, ne vişnenin tadını alabildim. Sebzenin sanalı hiç bir işe yaramıyormuş.

Bir ay önce pılıyı pırtıyı toplayıp gözüme kestirdiğim bir köye taşındım. Hem de gerçek bir köye!

Başladım ekip biçmeye ve işte o zaman acı gerçekle karşılaştım. Burada işler Farmville’deki gibi mausun bir “tık”ıyla halledilmiyormuş.

Mesela rokayı, maydanozu ve dereotunu yavaşça yerden sulamak lazımmış. Bunun için de hortumun ucunu yeşilliğin dibine usulca bırakmak ve sakin sakin suyu vermek yeterliymiş.

Ben nerden bileyim!

Hani doğadayız ya, sulama da doğal olsun diyerek suyu olanca tazyiki ile açtım. Hortumun ucuna başparmağımı kıstırıp, suyu mümkün olduğunca havaya fışkırtarak rokaların üzerine yağmurlama (!) yaptım. Damlaların her biri bomba olup yeşilliğin üzerine düşmeye başladı. Şimdi burada suyun fışkırma hızı, yerçekiminin etkisi, sürtünme katsayısı türünden hesaplamalara girmenin alemi yok. Roka ve maydanozların tümü anında yere yapışınca yağmurlama işinde bir sakatlık olduğunu anladım zaten. Hemen suyu kesip, roka ve maydanozları tek tek elimle düzelttim. Dereotu nispeten daha narin olduğundan yerden kalkmamakta direndi. Fazla üstelemeyip kendi haline bıraktım. Beni anlayacağından ve kötü bir niyetim olmadığını düşüneceğinden emindim. Nitekim öyle de oldu. Ertesi gün baktım onlar da yapıştıkları yerden kalkmışlar, hem de kendiliklerinden. Belki rokalar da kendi özgür iradeleriyle toparlanabilirlerdi ama işi riske atmayayım dedim.

Ürün toplamak da bilgi ve beceri isteyen bir uğraşmış, onu da tecrübeyle (!) öğrendim. Mesela salatalığı tutup çekerek koparmaya çalışırsanız kopmadığı gibi köküyle birlikte topraktan sökülüp elinizde kalabiliyor. Bir elinizle sapını tutup diğer elinizle salatalığı kendi etrafında çevirmeye başlayacaksınız. Takriben 5.turdan sonra salatalığı almayı başarıyorsunuz. Roka ve maydanozları ise suyunu çıkarmaya niyetli değilseniz çevirmemelisiniz.

“Böyle evire çevire ürün mü toplanır, benim vaktim kısıtlı” diyenlere ise, “herkes kendi tecrübesini yaşasın, kendi yöntemini geliştirsin, bana ne” demeden, bencillik etmeden bugün keşfettiğim yöntemi veriyorum şimdi; Sağ kola bir sepet takılır, sağ ele bir makas alınır, sol elle salatalık ya da patlıcan tutulur, makasla sapından kesilir ve sepete atılır.

Domatesler henüz kızarmadığı için bu konuda bir tecrübem yok, nasıl toplanacağını bilmiyorum. Çevirmeli miyim, çekiştirmeli miyim zaman gösterecek. İki hafta sonra topladığımda sağlamlarsa salataya doğrarım, ezilirlerse salça yaparım.

Gazetenin bile bulunmadığı köyümüze internet bağlantısı sağlanana kadar geçen sürede yokluğumu fark ederek mesajla arayıp soran blog yazarlarına kucak dolusu sevgiler…

Isırıldığınızda etkilenmeyecek düzeyde antikorunuz varsa, dalından meyve sebze koparıp yemek hoşunuza gidecekse, davetlimsiniz.

“Elmalar henüz olmadı, koparma” dediğim için, dalındaki elmayı koparmadan ısırıp yiyen sevgili arkadaşım Ergin’e özel not: İki hafta sonra elmalar tamam, gelebilirsin.

 
Toplam blog
: 61
: 2350
Kayıt tarihi
: 24.01.08
 
 

17 yaşımdaydım yazmaya ilk başladığımda. Dünyayı tanımaya çalışırken kendimi de tanıdım zaman içinde..