Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mart '12

 
Kategori
Sosyoloji
 

Her yazılan, her söylenen doğru değildir.

Her yazılan, her söylenen doğru değildir.
 

Yalan dünya


Herkes, konuşuyor veya yazıyor.

Herkes, bir şeyler söylüyor ya da anlatıyor.

Herkes, dinlediğine veya okuduğuna şeksiz şüphesiz inanıyor.

Kimse, geri adım atmıyor ve duyduğu/okuduğu şeyin doğru olmayabileceğini hesaba katmıyor.

Ayrışma noktasındaki pozisyonumuz emme basma tulumba gibi. Sadece inip kalkıyor. Bizden biri konuşunca, "evet!" manasına aşağıya, karşıdan biri söylenince, "hayır!" anlamına yukarıya hareket ediyor.

Böylece en somut doğrular ve en yalın gerçekler ideolojilerimize kurban gidiyor.

Onların yerini polemikler, mesnetsiz iddialar, siyasal dokundurmalar, ithamlar ve en kötüsü de  gerçeklerle  uyuşmayan beyanlar alıyor. Mesela:

Doğu Perinçek'e göre, İşçi Partisi'nin seçim kazanmasını, "süper nato" engelliyor. Her ne kadar, oyunuzu verirken böyle bir durumla karşılaşmadığınızı, Yüksek Seçim Kurulu'nun seçimlerde bir engelleme veya tehdit tesbitinde bulunmadığını biliyor olsanız da durum değişmiyor. Zaten bir kısım arkadaşlar, Perinçek'i tasdik için hazırda bekliyor, söyler söylemez de inanıyor.

İş bununla da kalmıyor. Süper nato, Doğu Bey'in hoşlanmadığı kimselere para veriyor ve onları aleyhine kışkırtıyor. Sizin, "toplam oyu, yüzde bire bile ulaşmayan partiyle Amerika niye uğraşsın ki," diye düşünmeniz tabilerin umruna bile gitmiyor. Onlar, liderlerinin ağzına bakıyor ve onun her dediğini vahiy gibi kutsuyor.

Bu topluluktan birileri Başbakan, için, "Ben, Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanıyım" dedi diyor ama ben ne Erdoğan'ın ağzından, ne de bunların dışındaki birilerinden böyle bir iddia duymadım. Ancak Başbakan'ın, "Medeniyetler İttifakı"nın eşbaşkanı olduğunu biliyorum. 

Aynı kaynaktan gelen başka bir rivayete göre, Fethullah Gülen Hoca da, "süper nato"nun çocuğu oluyor. Çünkü gençliğinde Komünizmle Mücadele Derneği kurmuş! Uusalcılıkla  kominizmi aynı potada yoğuranlar  iyi ve makbul insanlar oluyor da, farklı düşünenler neden kötü kabul ediliyor bilmiyorum. Belki de çok becerikli olduklarındandır!

Ergun Poyraz'a sorarsanız, Erdoğan ve Gül yahudi ırkından geliyor. Eski İzmir milletvekili Canan Arıtman ise, Abdullah Gül'ü ermeni olarak tanımlıyor. Yani seçenek bol. Birini beğenmezseniz diğeriyle idare ediyorsunuz. Ya da sizce en uygunu hangisiyse onu seçiyorsunuz.

Alevi bir öğretmen, 2009/2010 yılında Bursa/İnegöl'de bir dershaneyle sözleşme imzalamış. Ancak çalıştığı süre içinde öğretmenler ve yöneticiler tarafından kendisine ayırımcılık uygulanmış. Yani iddia böyle...

Bir öğretmen onun için, "Tunceli'liler şerefsiz oluyor. Alevi ve kürt oldukları için isyan ediyorlar;" bir başkası da, "Alevi ve şiilerin hepsi sapık!" demiş! Talim ve terbiye görmüş insanlar meslektaşlarına yekten böyle sözler söyleyebilir mi? Maalesef, söyleyebilir! Ancak bunu, tamamen dini yobazlıkla izah etmek doğru değildir. Eğer iyi araştırırsanız, başkalarının inancına dil uzatanların çoğunun, kendi dinlerinden bihaber olduklarını görürsünüz.

Sayıları az da olsa, kürtlere ve alevilere aykırı bakan insanlar vardır. "Hayır, içimizde böyle kimse yoktur" demek gerçeği inkar etmektir. Kahvehane sohbetlerinde bile zaman zaman bu havayı hissetmek mümkündür. Yani, yukarıdaki somuta indirgenmiş iddialar doğru olmasa bile, gerçekleşmesi ihtimal dahilindedir.

Ancak, dershanedeki bir müdür yardımcısının, (sözkonusu) "öğretmenin, ... iş yerindeki huzuru ve öğretmenler odasındaki sinerjiyi bozduğu, toplu sohbet ve toplu namazlara katılmadığı ve diğer öğretmenler ve müdürün Alevi bir öğretmen ile aynı ortamda çalışmanın günahını artık taşımak istemedikleri" iddialarını şüpheyle karşılıyorum. Açıkçası, (ruh sağlığı yerinde olan) bir idarecinin bu kadar bağnaz olabileceğine inanamıyorum. (Eğer doğruysa) Kendisi gibi düşünmeyen biri hakkında incitici sözler sarfeden bu şahsın, "eski türban karşıtları gibi aklından zoru olmalı" diyorum. Ayrıca sanki sözü edilen yer, dershane değil de medrese, dergah veya tekkeymiş hissine kapılıyorum.

Zira idare, alevi kimliği bilinen bir öğretmenden ders vermek yerine, dini sohbetlere ve namaza   katılmasını istiyor. Bu, akla muhal bir taleptir. Dünyanın her yerinde, her dinden insanla ilişkileri olan bir sürü müslüman/sünni eğitimci, iş adamı, esnaf, tüccar varken, memleketimizde alevi/sünni evlilikleri mevcutken bir müdür yardımcısı, "aleviyle birlikte yaşamanın günahını taşıyamamaktan" bahsediyor. Böyle birine normal insan gözüyle bakılabilir mi? Bu kısımda, haberin biraz fazlaca şişirildiğini düşünüyorum.

Konuyu bir basın toplantısıyla dile getiren vekilin, müdür yardımcısının, "öğretmenin toplu namaza katılmadığını" söylediği iddiası, dindarlar hakkında ortaya atılan geleneksel ve vazgeçilmez ifade biçimini yansıtıyor. Namaz, cemaatın olduğu her yerde birlikte yani topluca kılınır. Onun adı toplu değil, cemaatle namazdır. Türkiyede doğup büyümüş birinin hala, "toplu namaz" diye tutturması, (daha açıkçası cemaatle namazı, suç unsuru haline getirmeye çalışması) kendi kültürüne ne kadar yabancı kaldığının bir göstergesidir. Burada, acaba alevi öğretmen dışındaki herkes dershanedeki toplu etkinliklere katılıyor muydu diye de sorulabilir.

Demek istediğim, okuyup dinlediğimizde kafamızda şüphe ya da soru uyandıran haberleri ihtiyatla karşılamayı, gerektiğinde rezerv koymayı bilmeliyiz. Yalan yanlış malumatın içinde boğulmaktan, başkalarının ücretsiz borazanlığından kurtulmanın yegane yolu budur.

Öte yandan, olayları işimize geldiği gibi değil, yaşandığı gibi aktarmak lazımdır. Dürüst insan olmanın gereği budur. Dürüstlükse, en büyük erdemdir.   

İnsanların şu veya bu ırktan, şu veya bu dinden olmalarının önemi yoktur. Önemli olan, kişinin insanlığına ve değerlerine ne kadar bağlı olduğudur. Bana sorarsanız dürüst bir yahudi/ermeni ya da kürt/alevi, yalancı ve düzenbaz bir türk ( sünni) den evladır.

Ticaretini, siyasetini, hayatını, geçmişini ve geleceğini güzel ahlak üzerine oturtamayan kimseler hangi soydan, hangi dinden, hangi mezhepten gelirlerse gelsinler farketmez. Onlar ülkelerin ve insanların baş belasıdır. Beşeriyyet tarih boyunca, fesat çıkarıcılardan, yalancı ve düzenbazlardan çok çekmiştir. Fitne nice hayatları ve nice ocakları tarumar etmiştir. Bu yüzden tavsiyem şudur:

Vebal altında kalmak istemeyen, huyu kötülerden uzak durmalıdır.

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..