Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '14

 
Kategori
Çocuk Sağlığı
 

Her yer karanlık!

Her yer karanlık!
 

("Oğlum kanser mi? başlıklı blogun devamıdır...)

Hastaneden çıkarken, girdiğimizden çok daha ağır bir karanlık içindeydik. Ağzımızı bıçak açmıyordu. Sadece canım oğlum tüm masumiyetiyle çevresini inceliyordu. Tam bir araba meraklısı olduğu için gördüğü tüm arabaların markasını öğrenme azmiyle bana sorular soruyordu. Eşim, annem, kayınvalidem ve 200 Km uzaktan aramıza son sürat katılan teyzemiz. Hepsinin gözü yaşlıydı. Sessiz bir ağlama içimizde akıp gidiyordu. Oğlum en kuru gözler bende olduğu için benimle diyalog kurmayı tercih ediyor ve diğerlerinin neden ağladığını bana soruyordu. Vereceğimiz cevap hep aynı olacaktı: "Karınları ağrıyor". Oğlumun bu cevaba inandığını düşünüyorduk. O minicik, narin bir melekti ve yalanı bilmezdi. Ama bir o kadar da zekiydi ve inanmasa da inanır gibi yapacağından da emindik. Bir şeylerin ters gittiğini algılayabiliyordu. Hatta ters giden şeylerin merkezinde kendisinin olduğunu da...

Baldızım, yani oğlumun teyzesi, Çocuk Doktorudur. Alın bir sağlıkçı daha... Testlerin başlangıcından itibaren, tedavi süresince onun ve hocalarının desteğini hep arkamıza alacaktık. O bizim için bir başucu doktoru olacaktı. Bu bizim için çok büyük bir nimetti.

Arabaları park ettiğimiz yere geldiğimizde  güneş yavaş yavaş alçalmaya başlamıştı. Ben, oğlum ve eşim, kendi arabamıza binecekken, oğlum ben dedemin arabasına binmek istiyorum diye tutturdu. Bugünden sonra onu kıramazdık ve oğlum dedesinin arabasına bindi. Tabi ki ondan ayrılması mümkün olmayan annesi de. Ben, kayınvalidem ve teyzemiz de bizim arabayla evimize dönecektik.

Oğlumla farklı arabalarda seyahat edecek olmamız, bugünkü yaşadıklarımızdan sonra ilk defa ondan ayrılacağım anlamına geliyordu. Gün boyunca gözyaşlarımın içime akması, canım oğlumun gözlerini gözlerimden ayırmamasından dolayıydı. O, grubumuzda sadece benim bakışlarımdan destek alıyordu. Yaşadığımız karanlık anlarda belki de sadece benim bakışlarımla aydınlanıyordu. Şimdi yanımda değildi ve korktuğum bir şey vardı; içime akan gözyaşları az sonra taşabilirdi.

Arabalarımıza bindik. Otoban bağlantısı çok yakındı ve 5-10 dakika içinde kentimizin yolunu tutabilecektik. Ben önde, babam arkada gidiyorduk. Kayınvalidem yanımda teyzemiz arkada oturuyordu. Kayınvalidemin ağzı sürekli oynuyordu, belli ki kara günün başından beri sürdürdüğü dualarına ara vermeksizin devam ediyordu. Teyzemizin burun çekişleri kulağıma geliyordu. Gözlerimi yoldan ayırmadan kendimi ve onları dinliyordum. Onların gözlerinden yaşlar akıyor, benimkiler kanıyordu...

Az sonra babamın arabası bizi solladı.  Bu geçişi oğlumun istediğinden adım gibi eminim. Önümüze geçecek ve bize el sallayacaktı. Dediğim gibi de oldu. Şimdi canım oğlum, tüm sevecenliği ile karşımdaydı ve öndeki arabadan el sallıyor, türlü şakşabanlıklarına bizden de karşılık arıyordu. Güç bela kaldırdığım elimle ona karşılık vermeye çalıştım. Ama daha fazla elimi havada tutamıyordum çünkü içimde bir şeyler patlamak üzereydi. Yolun en sol şeritindeydik. Gaz pedalına verdiğim gücün kendiliğinden azaldığını hissettim. Gözlerim hızla dolmaya başladı. Daha fazla tutamadığım gözyaşlarım akmak istiyordu. Bu şekilde arabanın kontrolünü sağlayamazdım. Gözyaşlarımdan önümü de doğru dürüst göremiyordum. İnsanın ağlarken araba kullanamayacağını da böylelikle anlamış oldum. Bir anlık fırsatla yolu kontrol ederek, hızla en sağa geçtim ve sağda durdum. Reflekslerim dörtlüleri yaktı, vitesi boşa aldı ve el frenini çekti. Bunları ben düşünemezdim, herşey içgüdüseldi.

Ve sarsıla sarsıla ağlamaya başladım. Babamlar çok uzaklaşmışlardı ve oğlumun beni görmesine imkan yoktu. Ağladım, ağladım...

Kayın validem beni teselli edici sözler söylemeye çalıştı, teyzemizin de omzuma dokunduğunu hatırlıyorum. Bu şekilde 9-10 dakika geçti. Telefonumun sesi ile durulmaya başladım çünkü babam arıyordu. Anlaşılan biz onlara yetişemeyince endişelenmişlerdi. Telefonu cevaplamam gerekiyordu yoksa endişeleri bu karanlık ortamda paniğe dönüşebilirdi. Telefonu açtım, sesimi toplamaya çalışarak, arkalarında olduğumuzu ve bir problem olmadığını söyledim.

Tekrar yola koyulduk. Yapmam gerekeni yaptım ve içime ağlamaya devam ettim. Ama gözyaşı patlamaları bununla kalmayacak ve fırsatını bulduğu yerde dışarıya akacaktı.

(Devam edecek...)

 
Toplam blog
: 10
: 746
Kayıt tarihi
: 03.07.14
 
 

Okuduklarınız, bir babanın, toz bile konduramadığı yavrusunun lösemili olduğunu öğrenmesi ile baş..