Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '07

 
Kategori
Özel Günler
 

Her yıl bir yaş daha büyüdük

Her yıl bir yaş daha büyüdük
 

Geçmiş, bazen çok yakın, bazen çok uzaktır. Geçmişi kendimize yakın hissettiğimiz zamanlar, hiç unutamadığımız ve etkilendiğimiz olayları anımsama yakınlığımızdır. Çocukluk zamanlarımızda bir an önce büyüme isteğimiz, içinde bulunduğumuz durumu sevmeyişimizdendi. Yapamadıklarımızı veya özlediklerimizi, o yaşımızda yapamamış olmak, bir an önce büyüme isteğimizi artırırdı. Yaşımızın çağını yaşayamazdık, tadını çıkarmayı bilmezdik. Özgürce hareket etmek isterdik. Büyüklerin korumacılığını kabul etmezdik. Bilemezdik o yaşlarda yaşamanın tadını. Sonra yavaş yavaş büyümeye başladık. İsyanlarımız olurdu. Yapmak istediklerimiz artardı. O yaşı temsil eden sözcükler ve imgeler dar gelirdi. Büyükler gibi konuşmak isterdik. İlk küfürü öğrendiğimizde ne anlama geldiğini bilmeden çekinerek söyledik. Baktık ki, ağzımız bunları söylüyor, bu sefer bastıra bastıra, ağzımızı doldura doldura söylemeye başladık. Birkaç büyüğümüz duyduğunda da ya azar işittik, ya okkalı bir tokat yedik.

Kızların eteklerini kaldırmaya başladık merakımızdan. Kovalamaca, saklambaç gibi oyunlar zannederdik bunu. Kızların akşam evlerinde ailelerine söylemesiyle, ertesi gün şikayet için okul dolar taşardı. Önce öğretmenlerimiz, sonra ailelerimiz fırça atardı, bir daha yapmayalım diye. Biraz daha büyüyünce, merdivenlerin altlarında, kızların arkalarında, eteklerinin altına bakmaya başladık. Bu zararsızdı, fiziksel temas yoktu çünkü. Bazı kızlar da bile bile duvar kenarından değil de merdiven boşluklarındaki korkuluklardan yürürdü eteklerinin altına bakalım diye. Sonra kıkırdaşırlardı kendi aralarında. Kimse şikayetçi değildi bundan. Ama yine de öğretmelerimize görünmemeye çalışırdık. Şikayet ve fırça yemeyelim diye.

O ilk platonik aşklar yok mu ya. “İşte bu benim, şu da senin” sahiplenmeleri, karşılıksız ve habersizdi. Yanıp tutuşurduk, okulda gizli gizli takip etmeye, korumaya çalışırdık onu bir zarar gelmesin diye. O özel günlerde giyilen serbest kıyafetler ne güzel yakışırdı onlara. Onu okul formasının dışında başka bir giysiyle görmek, onu daha bir güzel yapardı gözümüzde. Okulda yanına gidemediğimiz kızların, okul çıkışında evlerine kadar uzaktan, ama her zaman görüş mesafemizden de kaçırmadan takip ederdik. Bazen de ara sokaklardan koşarak geçip, karşısına yeni çıkıyormuşçasına yürürdük ona bakmadan. Utanırdık bakmaya ona. Hani tesadüf geçiyorduk oradan ya. Yanından geçtikten sonra, hemen sorardık yanımızdaki arkadaşımıza: “Bana baktı mı?”.

Eşli sokak oyunlarında hep eşimiz olsun isterdik. Yakan top oynarken ona gelen top canımızı acıtırdı sanki bize değmiş gibi. Elinden top alırken elimize değen parmakları çok mutlu ederdi. Bundan büyük mutluluk yoktu. Saçı savrulurken yüzümüze değerse, kendimizi cennette zannederdik.

Sonra yavaş yavaş büyüdük, hızla büyüme isteğimize rağmen. Aslında zaman hep aynı ilerliyormuş sonradan fark ettik. Geride anımsadıklarımız arttıkça yaşımızın büyüdüğünü öğrendik. Geçmiş olayların temsil edici resmini yeniden canlandırmaya başlamamız, sıradan durumlarda bile sahnenin veya durumun bir taklitten ibaret olduğunu anladığımızdanmış. Sonradan öğrendik. Her yıl bir yaş daha büyüdük.

 
Toplam blog
: 135
: 1226
Kayıt tarihi
: 11.10.06
 
 

Ankara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğretim Üyesi. Spor Sosyolojisi, Popüler Kültü..