- Kategori
- Şiir
Hergünkü gibi
fotoğraflarımdan
Hergünkü gibi
koluma takıp yalnızlığımı
dolaştım yine kentin uzun caddelerini ve sokaklarını
beynim ivme makinesi
radyasyondan arıtmaya çalışarak dökülmeye yüz tutmuş kirpiklerimi
yersizlere, yurtsuzlara, yolculara selam verdim
gülümsedim ayyaşlara köprü altlarındaki
umarsız bir serinlikte uzanıyordu kent
kubbesinde kapitalist bir sefalet
istasyonların telaşında
ıssız uzaklara vuruldu kalbim
oysa yerimi yurdumu aramaktaydım
memleketimi, limanımı, gerçek aşkımı, huzurumu
ırzıma girip, iliklerimi kemirende kayıp geleceğin korkusu
elimden tutan yalnızca ışıl ışıl bir sarhoşluktu
hain kent, hala serihti
kime ne zarar vermiştim ki
doğallık, insanlık ve aşk arayışımla
güneş ve mutluluk özleminde?
süpürmek zorunda bırakılmıştım sokakların tozunu, memleketsizliğimle
gelinciklerin ince yaprakları
ve ağaçların kadife yosunları gülümsüyordu neyse ki yüzüme
varoşlarda
bitirilmemiş hikayelerin hikmetiyle
kederimin derecesiyle ilgilenen yoktu
herkes o ya da bu şekilde acı çekmeye mahkumdu
köhnemiş kayıklarda ya da modern gemilerde
atlantis özleminde
sahneye çıkıp
“müzik” denilen enstrümental bir gürültüyle haykırmak istemiyordum bunları dünyaya
sessizliğin müziği en güzeliydi bence
göktengri bizi terkedende
anladım ki, başka bir tanrı gerekiyordu bize
“aşk” ve “bereket” tanrısı!
içimde memleketsizlik ve tanrısızlık acısı
bilgi teknolojisi, işletme sistemi, kova çağı
oturdum yine tuşların önüne...
Handan Koçak