Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mart '13

 
Kategori
Güncel
 

Herkes elini taşın altına koysun!

Herkes elini taşın altına koysun da, hangi taşın altına? Ne amaçla? Elini altına koyduğun taş ne olacak sonra? İnsan emin olmak ister değil mi, elini altına koyduğun taş kafana atılmayacak sonrasında…

Hele ki bu istek resmi mercilerden gelince daha da derin anlamlar yükleniyor ve elbette ki bu anlamda da daha fazla beklenti ile birlikte söz konusu “taş” daha da yerine otursun isteniyor!

Bu taş “Barış” mı, yoksa barış adı altında ardından altında ezileceğimiz koca bir “Taş” mı?

******

“Barış” öyle sanıldığı gibi bir gelir bir gelmez uçarı delikanlı değildir; nazlı bir kız da, keza…

Barış için önce “Huzur” gerekir; huzur içinse kaliteli bir yaşam!

“Kaliteli yaşam” için sağlıklı, güvenli, dinç, dinamik ve umutlu olmak gerekir; tüm bunlar içinse doğru beslenme, iş sahibi olma, iş sahibi olup da emeğinin karşılığını alma, emeğinin karşılığını aldığınla doğru beslenebilme, sıcak bir evde oturma, çocuklarını eğitebilme, hatta tatile gitme hakkına sahip olmak demektir.

(Yoksa asgari ücretle eşek gibi çalıştırılıp bir kilo peynir, bir kilo pirzola alamayıp da üstüne üstlük dağ gibi elektrik, doğalgaz, su, telefon faturalarıyla birlikte bindirilen vergileri ödemeye çalışıp da bir de çocuk büyütüp-yetiştirip, eğitimini sağlamaya çalışanlar; ki üniversite mezunlarının dahi işsiz dolaştığı, bir ülkedeki standartlardan değil!)

“Kaliteli Yaşam” elbette ki yalnızca insanın temel ihtiyaçları olan beslenme, barınma, eğitim, kültürel ve sosyal aktivitelere katılma hakkı ile sınırlı olmayıp aynı zamanda “Güven” de gerektirmektedir.

“Güven” öncelikle yaşam standartlarını koruma, yani yaşamını idame ettirme konusunda umutsuzluğa düşmemek demektir ki bunun içinse işsiz kalma, hasta olma gibi durumlarda güvenebileceği bir merci olması demektir.

“Güven” aynı zamanda bireysel varlığı için gereklidir; düşündüğünü, hissettiğini ifade etme isteği vardır insanoğlunun. Kendini ifade ettiği sürece öncelikle kendine güvenir ki kendine güvenen insanlar anca yaşadıkları toplumu güzelleştirecek, kalkındıracak şeyler yapma yetilerinin farkında olur ve hayata geçirirler!

Bu bağlamda insan düşünen ve üreten bir varlık olduğunun ayırdına vardığı müddetçe kapasitesini kullanır; kapasitesini kullanan insanların çok olduğu ülkeler bilim, toplumsal yaşam ve ülkesel ekonomi gibi konularla öne çıkıp, terör gibi, savaş gibi kavramlarla birlikte anılmazlar!

İnsanın kendini ifade etmesi ne kadar insancaysa, susması o kadar vahimdir!

******

Durduk yerde susmaz insan; doğasına aykırı!

Susturulmuş insanlar vardır; doğasına müdahale edilmiş, yani…

Susan insan korkaktır; ya bir şekilde kişiliği gelişmemiştir ya da bir şekilde sindirilmiştir!...

Oysa, insan kendine güvenilmesini ister, fikrini ifade etmek hür bir biçimde; yaşadığı toplum içinde kendini ifade demiyorsa bir insan tek nedeni vardır: Korku!

Ya eğitimine ve fikirlerine güvenmiyordur (Ki bu bizim toplumumuz için geçerli değildir, herkes kendini alim sanmaktadır. Aslında bunun altında da özgüven eksikliği yatmaktadır ya, neyse…), ya da ifade etmekten korkuyordur! (Bakınız Derkenekon davaları, tazyikli sular, biber gazları falan).

******

Kendini istediği şekilde ifade etme özgürlüğüne sahip, sahip olduğu beceriler ile iş sahibi olup, işinden aldığı maaş ile kendini ve ailesini geçindirip aynı zamanda çocuklarının geleceğini sağlayan hangi vatandaş huzursuz ve barışsız bir yaşam ister ki?

******

Gelin, ellerimizi taşın altına koyalım, mesela en basitinden AÖF öğrencilerinin bütünleme sınav haklarını onlara verelim: İki milyon öğrenci ile birlikte iki milyon aile ve en azından sekiz milyon ev içi vatandaşa yardım eli uzatalım!

Gelin, Suriyelilere kucak açtığınız kadar bize de kucak açın diyen seslere kulak verelim! (Madem barıştan yanayız! Ülkenin vatandaşına sağlanmayan haklar başkalarına sağlanıyorsa barış nasıl olsun? Bu vatandaşların seslerine kulaklar tıkandıkça vatandaş nasıl mutlu ve huzurlu olsun? Neye güvensin de elini taşın altına koysun?)

Gelin, çılgın projeler yerine Doğu illerine fabrikalar yapın! İstihdam sağlayın dağdakilere, emeklerinin karşılığını verin; sağlıklı ve güzel bir yaşam ile dağdakileri indirin; öyle kişisel beklentiler ile “Barış” kozunu öne sürerek değil!

Gelin, asgari ücreti iyileştirin; üzülün mesela sofranızda artık bıraktığınız yiyeceklerin bir başkası için büyük nimet olmasından; utanın; devletten “Devlet Adamı” olarak aldığınız maaş ve çeşitli giderlerinizin karşılanmasından.

Elini taşın altına koymak, zira, bu demektir!

Pardon, göremedim! Hani elleriniz?

 

http://twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..