Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Kasım '18

 
Kategori
Mizah
 

Herkes Kendini Akıllı SaNAR

Herkes Kendini Akıllı SaNAR
 

      Hayat bazen insanı sıNAR. Hatırladıkça insanın içi yaNAR. İnsanaoğlu yine de bile bile kaNAR...Çünkü herkes kendini akıllı saNAR...

      Semt pazarlarından alışveriş yapmayı, bir erkek olarak pek de sevmem doğrusu. Mecbur kalmadıkça gitmem ve bu işi evin hanımına bırakırım. Zaten her mecburiyet alış verişinde hayal kırıklığı yaşayıp, kimseyi memnun edemediğimden uzak kalmak en doğrusu....

     Kaç sefer pazardan alışveriş yapmışsam, pazarın bütün "çarık çürük" sıfatı taşıyan zerzavatını, kamufle olmuş halde eve taşımışımdır. Sonra kendi kendime "Yahu, bunlar benim aldığım sebze ya da meyveler miydi? Yolda başına neler gelmiş bunların?", de düşünürüm. Gittiğimden, geldiğimden bin pişman olarak...

    Erkek arkadaşlarla yaptığımız bir sonbette bu sorunsalı tartışınca, bu işte bir bit yeniği olduğunu anladık. Çünkü semt pazarına uğrayan her ölümlü erkek, aynı akibeti yaşıyordu. Ama evin hanımlarının böyle bir dertleri yoktu. Demek ki pazarcıların tüm derdi bizimleydi. Bu işte iyi niyet olmadığı kuşku götürmezdi. 

     Bir cumartesi günü, uzun bir yürüyüşe çıkmışken, semt pazarının içinden geçeyim dedim. Tüm pazarcıların,  kedinin ciğere baktığı gibi erkek müşterilere baktığını, sazan balıklarının ağa takılmasını bekleyen balıkçılar gibi oltayı kolladıklarını görebiliyordum. Yine de önyargılı mı düşündük diye, yumuşayıp iri iri naların olduğu tezgaha yanaştım.

     Tezgahtara selam verip, kilosu 3 TL olan narlardan on liralık vermesini istedim. Masumiyet duygusuna ve insanlığın hala yaşadığına olan inancımla. Tezgahtar bir illüzyon ustası edasıyla, poşeti iri iri sekiz narla doldurdu. Ben de bu sefer tuzağa düşmedim, hanım görsün iyi alışveriş nasıl yapılır diye kasıldım, içten içe...

     Tezgahtarın parasını ödeyip, uzaklaşırken tezgahtarın gözlerinde bir tilki kurnazlığı ışığının gelip geçtiğini görmedim değil ama toz kondurmak istemedim. Biraz ilerledikten sonra "İşin sonunda hanımdan fırça yemek var. En iyisi şu narlara bir bakayım yaşıyorlar mı?", dedim. Baktım ki ne bakayım hani derler ya "Çarşıdan aldım 8 tane, yolda baktım adam gibi yok 2 tane".... Birden beynimin içi narın içi gibi nara döndü. Narlar devrilen kamyondan toplanmış mallar gibi, ne yenir ne de hediye edilir cinstendi. Biraz sakinleştikten sonra, kendimi teslli etmek için "Narın salçası yapılır mı acep?", diye de düşünmedim değil. Sonra bunu pek akla yatkın bulmayarak, geri döndüm. 

     Tezgaha doğru nara dönmüş yüzümle yaklaşınca, tezgahtar attığı bumerang geri dönüp kafasına çarpmış adam gibi sersemledi. Adama "Arkadaşım ben bunları nar diye aldım, yemek için;  sen salçalık diye mi verdin?", deyince terk edilmiş kovboy kasabalarının insanın içini ürperten toz esintisini hissettim biran.Tezgahtar yaptığım espiriyi bir yufka gibi yayarak, ortamı yumuşatmayı düşünse de işe yaramayacağını anladı. Hemen" Abiciğim kusura bakma, çocuk yeni;  bilmeden koymuştur", dedi şeffaflaşan yüzüyle...

      Tezgahtar çürük narları, tezhahın en iyi narları ile değiştirirken "Erkek müşteri görünce çürük malları dolduruyorsunuz", deyince tezgahtar sırıtarak "Olur mu abiciğim vallahi erkek müşterileri çok severim, daha cömerttirler", dedi. Ben de "Cömert olduklarına şüphe yok", dedim, eğer anladıysa...

    Bu maceradan ilk defa pazarın en iyi mallarını almış olarak eve döndüm. Yine de semt pazarlarından uzak durmaya kararlıyım, bir erkek olarak...      

      

 
Toplam blog
: 74
: 144
Kayıt tarihi
: 17.09.17
 
 

Okumayı ve hayatı sorgulamayı seven, yüksek lisans mezunu bir eğitimciyim. Öğrenmenin sonunun olm..