Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Portakal Çiçeği ve FISILTI

http://blog.milliyet.com.tr/elvince

06 Ocak '07

 
Kategori
Sivil Toplum
 

Herkes ne zaman ölür? elbet gülünün solduğu akşam.

Herkes ne zaman ölür? elbet gülünün solduğu akşam.
 

Dün gece yorganım ve çarşafım arasında uzun süren bir uykusuzluk hali yaşadım. Bunda Pirmete’ nin Faize’ nin köşesi ile ilgili blog yazısının katkısı da oldu mu acaba? Bütün gün yorulmuş, misafir ağırlamış, üzülmüş, sevinmiş bu bağlamda bir hayli yorulmuştum. Her fani gibi uyumak istiyordum. Nafile!! Beynim bütün uzuv ve organlarımın aksine; ayakta kalarak uyumayı reddediyordu…

İnsan yaşamının en az üçte biri uykuda geçiyormuş. Bazı hastalıklar ve düzensiz yaşam nedeni ile uyku kalitesinin bozulması insan hayatını olumsuz etkiliyor böyle kişilerin verimleri düşerek dikkat eksikliği oluşuyormuş. Uykusuzluk kazalara mal ve can kaybına neden olmakta uyku sorunu yaşayanların normalden 4 kat daha fazla trafik ve başka kazalara sebep verdiği görülüyormuş. Kronik bir uyku sorunu sendromu ile karşı karşıya olabilirdim bu bile uyuyamama yetiyordu.

Ne zaman uykum kaçsa o günün yada geçmiş günlerin hesaplaşmasını yaparım. Devrik lider Saddam Hüseyin’ in idamının hatırlattığı başka bir idam; 6 Mayıs 1972 Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının idamı… İdeolojik olarak hiçbir benzerlik olmayan bu dört idam beni düşünmeye sevk ediyordu.İ deallerinin doğruluğu,izlemiş oldukları politika yada insan olarak iyi yada kötü oldukları değildi düşündüklerim. On sene kadar önce Erdal Öz’ün “Roman değil… Çünkü kurgu değil. Anı, belge, anlatı karışımı kitap ” diye tanımladığı romanı okumuştum.”Gülünün Solduğu Akşam”

"herkes ne zaman ölür
elbet gülünün solduğu akşam."
Turgut Uyar

O günlerde idam cezasının uygulanması yasaldı. Hala da yasal olmasını isteyen insanlar var. Politika ve etkileri benim için hiç anlayamadığım kalbime onaylatamadığım yabancı şeylerdir. Saddam Hüseyin asla tasvip etmediğim yeri geldiğinde konuşmalarımda ölümü hak ediyor diye dile getirdiğim bir liderdir. Deniz Gezmiş ve Arkadaşları idam edildiğinde 6 yaşındaydım-Tuhaf bir şekilde hatırlıyorum o günü-neler yaşanmıştı bu karar nasıl alınmıştı anlayacak yaşta değildim. Şimdi düşünüyorum; yapılması yada yaptırılması gerekmişti. Her yanlış her zaman yanlış değildir. Saddam Hüseyin’in yaşaması da benim gibi düşünenler için ne kadar yanlışsa, yandaşları içinde o kadar doğruydu.Keşke yanlışsız yaşanabilse…

baba,

Mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum. ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum, insanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum. ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiç bir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın, oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunun da bu olduğunu biliyordu. seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. sadece senin değil, türkiye’de yaşayan kürt ve türk halklarının da anlayacağına inanıyorum. cenazem için avukatlma gerekli talimat verdim. ayrıca savcıya da bildireceğim. ankara’da 1969’da ölen arkadaşım taylan özgür’ün yanına gömülmek istiyorum. onun için cenazemi istanbul’a götürmeye kalkma, annemi teselli etmek sana düşüyor, kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. kendisine özellikle tembih et. onun bilim adamı olmasını istiyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir, son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi, abimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım.

Bu mektup Deniz Gezmiş’in idamından önce babasına yazdığı son mektuptur. Bu mektubu yazabilen, avukatı Halit Çelenk’den almış olduğu filtreli sigarayı içerken "abi biz iki gun evvele kadar hep birinci iciyorduk, ama birkac gun de filtreli sigara icelim istedik" diyebilecek kadar kendini bu konuda suçlu hissedebilen bir “fidan”.Askeri savcı Baki Tuğ’un dediği gibi;''fazla suçları yoktu,mahkemede akıllı dursalardı asılmazlardı''.Kimlerce ve hangi gerekçelerle idam edilmişlerdi?

Erdal Öz’ün yazdığı kitabı okurken konuyu biraz araştırmak istedim bulmuş olduğum resimlerde Deniz gezmiş ve arkadaşlarının gözlerini gördüm Saddam Hüseyin’in idam edilişini seyrederken de gözlerini gördüm.Bu gözler birbirinin aynısıydı.Her ne kadar yaptıklarının haklılığını savunsa da gözler, bile bile ölüme giden insanların gözleriydi.Saddam Hüseyin cellatlarına “Asıl siz cehenneme gidin!!” derken davasını savunmakta ama gözleri ölümün baskısı altında aman dilemekteydi.

İşte bu gözlerdi;yorganımın ve çarşafımın arasında beni saatlerdir uykusuz bırakan.Adalet güçtür.Ölüme mahkum etmekbu gücün getirdiği bir güçtür...Asıl güç; yaşam hakkını elinden alma fırsatı varken almamaktır.Saddam Hüseyin’in yaşam hakkını elinden aldığı binlerce insan ve yakınları adına dua ettim bu gece.Bir daha böyle gözlere bakmak zorunda kalmamak içinde dua ettim.

Not:İnsanoğlu kendi kılına zarar gelmesi ihtimalinde bile ortalığı ayağa kaldırabilme hakkını kendinde bulurken,başka canlara zarar verme hakkını da kendinde bulabiliyor.Öyle uygun bulduğu için yaşam alanını işgal ediyor,öldürüyor,yasalar çıkartıp topluca kıyımlar yapabiliyor...Büyük balık küçük balığı yutar!

 
Toplam blog
: 76
: 2902
Kayıt tarihi
: 06.11.06
 
 

"Yasamak sakaya gelmez,büyük bir ciddiyetle yasayacaksinbir sincap gibi mesela,yani yasamin disinda ..