Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '10

 
Kategori
Güncel
 

Herkes sallarken duramam! Sallarım

Herkes sallarken duramam! Sallarım
 

Kozmik patates köftesi


Önce, Bülent Arınç'a suikast plânladıkları gerekçesiyle biri binbaşı, diğeri topçu albay iki subay yakalandı. Bu olay, "Özel Harp Dairesi"nde arama başlatılmasına sebep oldu. Yani hadisenin bize yansıyan şekli böyle.

Olayı takip eden günlerde Fatih Altaylı'ya, "güvenilir kaynak"tan bir bilgi ulaşmış. O, kendisine gelen malumatı, "double check" (1) yaptıramamış ama haberin çıkış yeri sağlam olduğundan yazmaya karar vermiş. Meğer ki, Arınç'a suikast yapacağı sanılan subaylar o sırada, hükümete çalışan rütbeli bir ajanı takip ediyorlarmış.

Şimdi ben de Arınç hadisesini takiben gelişen olaylara bakarak, "double"siz ve "check"siz bir açıklama yapacağım. Siz isterseniz buna, "sallama" da diyebilirsiniz. Parti liderlerinden, yazar çizerine kadar eli kalem, dili kelâm tutan herkesin salladığı bir ortamda ben niye sessiz kalayım ki? Köşemde oturayım da, "kozmik patates"ler size mi kalsın. Kumpirlerinizi yerken, arada bir bana da kulak verin! Aha başlıyorum:

Ankara/Çukurambar'da Bülent Arınç'a suikast teşebbüsü iddiasıyla yakalanan "iki subayın vak'ası"ndan bir müddet sonra, İstanbul'da da konumuzla bağlantılı fakat içeriği farklı bir olay daha meydana geldi. İmzasının, ıslak mı, kuru mu olduğu bir türlü çözülemeyen muvazzaf asker Albay Dursun Çiçek, (isterseniz Dursun bey) sivil giysiyle hem de yürüyerek Beşiktaş'taki, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin önünden geçti. Gariptir o gün, o saatte Danıştay Onurlu Üyesi Sabih Kanadoğlu içerideydi ve savcılıkta ifade veriyordu. Bu yüzden mahkemenin önü gazetecilerle doluydu.

Hadi Dursun bey'in özel arabası yoktu veya Ankara'da bırakmıştı; "o sebeple yürümek zorunda kaldı" diyelim. Acaba muhteremin, taksiye binecek bir onluğu da mı yoktu? Onu geçtik, cebinde minibüse veya otobüse ödeyecek 150 (yazı ile yüzelli) kuruşu da mı bulunmuyordu?

Yaşları, başları kemale ermiş, biri şöhretin zirvesinde, iki insan, nasıl olur da İstanbul gibi bir şehirde, beş parasız evden veya otelden çıkar, gazetecilerin fink attığı yargı kurumunun önünden (hem de elleri cebinde) geçer? Geçmez, yani geçemez, geçmemeli... ama geçti!

Şimdi "double sallama"mı açıklıyorum. Rütbeli asker Binbaşı İ.G ve rütbeli asker Topçu Albay E.Y.B aslında, ne Bülent Arınç'ın, ne de iktidara bilgi sızdıran rütbeli subayın peşindeydiler. Orada gezinme sebepleri bambaşkaydı. Farkedilerek iktidardakilere gözdağı vermek istiyorlardı. Uzun süredir kimse haberdar olmayınca kendilerini ihbar ettiler ve yakalanarak amaçlarına ulaştılar.

Artık, Amerika'dan geldiği sandırılmaya çalışılan telefon ihbarının Ankara kaynaklı olduğunu öğrendiğimize göre, "böyle bir sallamanın" mahzuru yoktur. Bu sallamaya, "Kozmik Oda"yı araştıran hakim Kadir Kayan'ı takip ederken (pardon patates almaktan dönerken) yakalanan aşçıyla elektrikçiyi, (!) aynı hakime ve ilaveten savcıya 8 er adet kalaşanikof mermisi gönderen pastacıyı (!) da dahil edebilirsiniz.

Esasen, yaşadığımız bütün bu olaylar hükümeti ürkütme amaçlıdır. Kısacası bu, "Bir kısmımız içerde olsa bile, ipler halâ elimizdedir. Gördüğünüz gibi bakanlarınızı, savcı ve hakimlerinizi adım adım takip ediyoruz. İstersek başka şeyler de yapabiliriz" demenin değişik bir yöntemidir.

Aynı çerçevede Dursun Bey de Ankara'daki görevini askıya alıp İstanbul'a gelerek Kanadoğlu'nu onurlandırmıştır. Ne var ki, bu onurlandırmanın sadece 'Sabih Bey'ce bilinmesinin hiç bir anlamı yoktur.

Eğer bu bir güç gösterisi ise, (ki öyledir) bundan başkaları da haberdar olmalıdır. O zaman, bir şekilde medyanın dikkatini çekmek lâzımdır. Bu da gazetecilere, bilerek ve isteyerek kendini farkettirmekle mümkündür. İşte Dursun Bey de bunu yapmış, sivil kıyafetle, elleri cebinde Beşiktaş'taki mahkemenin önünden geçmiş ve bilumum matbuatı peşine takarak amacına ulaşmıştır.

Olayı haber alan Genelkurmay, Albay Dursun Çiçek hakkında soruşturma açtırmıştır. Sonucu bekleyip göreceğiz.

Peki yukarıda saymaya çalıştığımız asker bağlantılı olaylardan Genelkurmay Başkanı'nın haberi var mıdır? Hiç sanmıyorum. Büyük ihtimalle İlker Başbuğ da bunlardan, bizimle birlikte haberdar olmuştur. Sanıyorum bu işler, resmi emir komuta zinciri dışındadır ve gayriresmi bir emir komuta zinciri marifetiyle yürütülmektedir.

Bu yüzden, kanundışılıkları ortaya çıkarmak için yapılan çalışmaları, "orduyu yıpratmak" şeklinde tanımlamak doğru değildir. Aksine, bir kurumun içerisindeki (eğer varsa) kötülerin ayıklanması onu daha da güçlendirir. Diğer kurumlarda görevini suistimal edenler tesbit edilip cezalandırıldığında oralar yıpratılmış oluyor mu?

O zaman kimse, "silâhlı kuvvetler yıpratılıyor" gibi dümbelekçe lâflar etmemelidir!

(1)-Double check yerine, "doğrulatmak veya teyit ettirmek" denseydi ne olurdu? Türkçe konuşulmuş olurdu.

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..