Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mayıs '13

 
Kategori
Yoga / Meditasyon
 

Heryerde yoga

Heryerde yoga
 

Yazılarıma bir süredir ara verdim. Neden mi? Çünkü yin yoga eğitmenliğinin ikinci kısmı için İstanbul’daydım. Bir hafta boyunca asistanlık yapıp eğitime katılmanın ötesinde, biraz gezdim ve İstanbul havası aldım. 1 Mayıs resmi tatil olduğu için kuzenim de izinliydi. Kendimizi doğaya adamak istedik. Doğa ve özgürlük… Bunları tatmak ve şehir hayatından az biraz uzaklaşmak…

1 Mayıs sabahı erkenden kalktık. Kuzenin iki arkadaşı da bize katılacaktı. Belgrad Ormanı’na gidip biraz yürüyüş yapıp sonrasında yoga yapacaktık. Hava da çok güzeldi. 1 Mayıs olduğu için birçok yol kapalıydı İstanbul’da. Neyse ki bizim gideceğimiz yer şehrin dışında olduğu için trafiğe takılmadan gittik. İki kuzen biraz erken varmışız ormana. Oturup arkadaşları bekledik. Onlar da gelince başladık yürümeye… Temiz havada ve bol oksijende keyifli bir yürüyüş yaptık. Gölün kenarında kuzenim Zeynep’in “sahil” diye adlandırdığı yere geldik. Oldukça güneşli bir gündü. “Sahil”de güneşin altında yoga yapmak zorlayıcıydı. Biz de biraz daha gölgeye çekildik. Halimizi bir görmeliydiniz. Hafif meyilli bir araziye yerleştik. Sadece birimizin yoga matı vardı. Normalde ben her gittiğim yere matımı taşırdım ama İstanbul’a giderken bir hafta kalacağım ve yüküm olduğu için matımı götürmemiştim. Yani üç kişi mat yerine yerine havlu serdik. Otların ve taş toprağın içinde başladık yogaya… Önce kısa bir meditasyonla başladık, gözlerimizi kapattık, içimize döndük ve doğanın, temiz havanın ve kuş seslerinin tadını çıkardık.
Doğanın sesine bırakmıştım kendimi. Gözlerim kapalı bir halde otururken ve nasıl bir ders diye düşünürken, madem doğadayız göğüs kafesimizi ve kalbimizi açalım diye düşündüm ve “urdhva dhanurasana”da (köprü) karar kıldım. O nedenle derse “marjaryasana-bitilasana”(kedi inek esnemeleri) ve yerde denge asanalarıyla başladım. Ardından “vyaghra” (kaplan) pozu ile devam ettik.
Sıra ısınmaya geldi. Ayağa kalktık ve “surya namaskara” (güneşe selam) serileriyle devam ettik. Ama halimizi bir görseniz gülerdiniz. “Adho mukha svanasana” (aşağı bakan köpek) asanasında ellerimizi sabit tutamıyorduk, zaten eğri bir zemindeydik. Ayaklarımız yüksekte ve ellerimiz ayaklarımızdan daha aşağıda… Sürekli kayıyoruz gibi hissediyorduk. Her yerimize otlar ve taşlar batıyordu. Ama yılmıyorduk. Sonra “anjaneyasana” (alçak lunge) duruşu, “virabhadrasana I” (birinci savaşçı), “virabhadrasana II” (ikinci savaşçı), “trikonasana” (üçgen), “parsvakonasana” (geniş açı), “bhujangasana” (kobra), “salabhasana” (çekirge) ve “dhanurasana” (yay) duruşlarıyla göğüs kafesimizi ve kalbimizi açtık. Aralarda vinyasa geçişleri yapıyorduk. Sıra zirve duruşuna gelmişti. Önce “setu bandhasana” (yarım köprü) denedik ve sonra “urdhva dhanurasana” (tam köprü) ile seriyi tamamladık.
Yavaş yavaş soğumaya geçtik. Sırt üstü yattık ayakları göğse çektik, sallandık yavaşça omurgamızın üstünde. Ardından “janu sirsasana” (baş dize duruşu) ve “baddha konasana” (kelebek) gibi öne eğilmelerle omurgamızı dengeledik ve rahatlattık.
Zirve duruşunu yaptıktan sonra ben vinyasadan yin bir derse geçmeye karar vermiştim. Duruşlarda üçer dakika durmaya başladık. Yerde burgu yapma imkanımız olmadığı için “marichyasana” ve bağdaşta burgu ile bedenimizi dengeleyip dinginleştirdik. Bu duruşlarda da üçer dakika bekledik. Yavaş ve sakin bir ruh haline geçmiştik. Tepemizde güneş vardı, bizi yakıyordu, sıcaktı, ter akıyordu üstümüzden ama biz yine de sakindik. “Yin” olmuştuk. Kuş sesleri, suyun bize yansıttığı dinginlik ve doğanın içinde olmak. Herşey şahaneydi ta ki…
Ne mi oldu? Çevreden insanlar gelip geçiyordu. Bir anda biri içinde “yılan” kelimesi geçen cümleler kurdu. O canlıyı mı gördü yoksa bu ormanda öyle bir canlı bulunabileceğini mi ima ediyordu anlayamadık. Bir de biz “sahil”de değil, otların arasında bir yerlerdeydik. Aldı beni bir telaş…
Daha aklımda yapmak istediğim asanalar vardı ama o an kararımı değiştirdim. Hemen grubu “savasana”ya (derin gevşeme ve dinlenme duruşuna) soktum. Sözlü yönergelerle bedenlerini ve zihinlerini sakinleştirip gevşetmelerini istedim. Savasana sonrası bağdaşta oturduk gözlerimiz kapalı… Kuş ve doğa seslerini dinledik. Yine de hepimiz huzursuzduk biraz. İşte o an yine içimden bu yaşadıklarımızı bir felsefeyle bağlamak geçti. Evet, yoga hayatımızın her noktasındaydı. İmkansızlıkların arasında bile yoga yapılabilirdi. Tüm engellere rağmen, tüm olumsuzluklara rağmen, tüm fiziksel yetersizliklere rağmen ve tüm eksikliklere rağmen (mat ve diğer yoga malzemelerinin eksikliği) yoga yapmaya devam edebilirdik. Her zaman ve her yerde yoga… İşte tüm bunlar döküldü dudaklarımın arasından. Gözlerimizi açmadan önce şükrettik… Sağlıklı olduğumuz, o gün oraya gelebilecek imkanlarımız olduğu ve yoga yapabildiğimiz için…  Ve en önemlisi yeniliklere açık olup başımıza gelen herşeyi kabullenebildiğimiz için…

 
Toplam blog
: 201
: 432
Kayıt tarihi
: 08.05.13
 
 

Uluslararası Yoga Alliance onaylı hatha, vinyasa, yin ve prenatal yoga eğitmeni... Hayata bambaşk..