Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ağustos '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hesap günü

Hesap günü
 

Bunun mikro plândaki örneğini, toplumsal yaşamda, bildiğiniz gibi, sanık/mahkeme ilişkisinde görmekteyiz.


Her dinde olduğu gibi İslâm’da da insanın bilinen gününde Allah'a hesap vermesi, bu ilişkide içten ve dürüst olması başlıca görevi sayılmalıdır. Esasen, başka bir şansı da bulunmamaktadır.

Bunun mikro plândaki örneğini, toplumsal yaşamda, bildiğiniz gibi, sanık/mahkeme ilişkisinde görmekteyiz.

Yargı organları tespit ettiği suçu, kabahati cezalandırır. Kısacası, somut bir suçun, hatanın ister istemez, dünyevî bir cezası vardır. Böyle bir ortamda yaşayan insanın, gerek içgüdüsel denilecek davranışını, gerekse bilerek, bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek işlediği suçu saklamaması beklenir.

Ne var ki, çoğu kez kişinin 'inkâr kokuyor' diye nitelendirdiğimiz tavrı, gündelik hayatımızın sıradan bir parçası haline gelmiştir. Dolayısıyla, insanlar kolay kolay ‘ben yanılmışım’ ya da ‘bende gibi’ sözcükleri akıllarına getirmez, pek sevmezler ve çoğu kez de haklıdırlar(!). Aslında, etrafımıza dikkatlice baktığımızda, hemen hemen her gün bu tür olayların yaşandığını/ gündeme geldiğini görüyoruz.

İlâhî anlamdaki bütün dinler, Mahşerde, suçluların cezalarının mutlaka verileceği günden bahseder. İnanç sahipleri de bu yolu benimseyerek haklarını alacaklarını bilirler.

Sizce hesap gününün olması için mutlaka kıyametin kopması mı bekleniyor? Bu hususta bir fikriniz var mı bilmiyorum.

Kimileri, suçluların dünya hayatında cezalarını er ya da geç mutlaka görecekleri yönünde bir anlayışa sahiptir. Hak ve Adalet anlayışı, bu görüşlerini perçinleyen unsurlardır.

Bazıları ise ortalarda alenen işlenmiş bir suç olduğu halde, cezai müeyyideyi uygulayacak kanunların yetersiz kalmasından ötürü, ‘arkası gelmez düşüncesiyle’ suçların cezasız kalacağına inanır. Bu türde inanç eksikliğini hemen fark edebilirsiniz.

Bütün bu anlatılanların yanında, insanoğlunu suça iten sebepleri de aramak gerekir diye düşünüyor, bu hususu da göz ardı etmiyorum. Aklıma gelen ilk neden ‘gen’ faktörü, sonrasında ‘bizim kültürümüzde’ gerek sosyal, gerekse mistik yaşamda suçu oluşturacak şeylerin öneminin pek anlaşılamamış olması. Çok ilginçtir, işin ciddiyetine varan yok gibi. Yani yapılmayacak bir şeyi yapıyorsanız veya bazı şeyleri düzeltmek yerine, farklı uygulamalara kalkıyorsanız o zaman, arzu edilen kıvam/ortam sağlanamıyor. Çünkü bu farktan ötürü, ister istemez bir hata unsuru oluşuyor.

Örneğin, kimlik arayışı içinde olanlarda, şiddet, bir suç unsuru gibi kabul edilemiyor. Başkalarının hakkını gasp etmenin suçla bir ilgisi yok sanki. Huzur içinde yaşamanın yolları onlarda tıkanmış gibi. Hırsızlık, kendine ait olmayana el sürme, ne yazık ki bu kişilerde ateşe değmiş el hissini vermiyor. Bunlar en kaba olanları. Bu duyarsızlık, artık toplum içinde bazı fertlerde tabii bir yaşantı biçimi haline gelmiş.

Bazıları ise bu olayları görmezden geliyor, ya da boyutları hakkında fikir edinemiyor, edinmek de istenmiyor. Hâlbuki bu reflekslerde telâfisi mümkün olmayan neticelerle baş başa kalındığı/kalınacağı fark edilse ne kadar iyi olacak.

Umarım, bazıları bunları iyi dinlemiştir!..

Ben sonuç olarak, kişisel düşüncelerin gerekçeleri dikkate alınmadan adım atılmasını doğru bulmuyorum.

Üstelik kim kimin hakkını yemişse malûm hesap günü olmadan, dinsel bir kural olan seri-ül hesap uygulamasıyla (anında ve çok hızlı bir şekilde) hesabın görüldüğünü de bilmesi gerekir diye düşünüyorum.

 

Ahmed F. Yüksel

 

 

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..