Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Haziran '10

 
Kategori
Aile
 

Hesaplaşma

Hesaplaşma
 

f


İki erkek kardeş, ailelerinin ve yakın çevrelerinin uyarılarına aldırmamış, kafalarına göre evlenmiş, yıllarca da baba ocağına uğramamıştı. Bu sebepten ana-baba torunlarını, torunları da onları tanımıyordu ve birbirlerini tanımadan da ana-baba terki diyar etti. Evlatlara neyse de torunlara hasret ana ve baba…

İki bencil gelin ve yularlarını onlara teslim etmiş iki oğul.

Her bayram kapı ziliyle birlikte bir heyecan ve beklenilenlerin gelmemesiyle ışıltıları kaybolan olan bir çift göz. Yıllarca baskı altında tutulan özlem. Komşuların hemen her bayram, oğulların gelip-gelmeyeceği soruları.. İçe akıtılan gözyaşları. Her bayram, sonra da her çocuk görüntüsünde katmanlaşan özlem.. Yaşlanmakta olan ana-babanın zaman içerisinde suskunlukları, açığa vurmaktan kaçındıkları özlemleri. Bir tanesi açığa vursa, biliyorlar ki bir daha gözlerinin yaşlarını saklamaya gerek kalmayacak, zaman içerisinde bir şeye değil, çok şeylere isyan edecekler.

Elinde balon, dondurma, bir oyuncak bebek ya da kamyonla o kendilerine has zıp zıp bir o ayağı, bir diğeri üzerinde seken çocuklar.

Ve o çocukların ellerinden tutmuş, gözleriyle onları yalayan dedeler, ebeler…

Dede ve ebelerin duvardaki bir dolapta, sandıkta, tavan arasında, kilerde renkleri solmakta olan dünkü bayramlar için alınmış giysiler, oyuncaklar..

Derin dondurucuda geçen kurban bayramında büyük oğulları için saklanan sevdiği bir çift koyun böbreği ile küçük oğlan için saklanan bir çift gerdan..

Bir çift gözün birbirinden saklı akıttığı ikişer damla gözyaşı ve boğaza tıkanmış yumruk gibi bir acı, genzi yakan bir acı su..

Şimdi her ikisinin de özlem ve sitemleri kendileriyle birlikte dünya değiştirdi.

Oğullar mı?..

Uzak bir ile yerleşip, miras paylaşımı için anası sağ iken baba ocağına gelen küçük oğlanın iki oğlu, üç yazlığı, birkaç dairesi ve kaymakamlıktan emekli olduğu biliniyor sadece. O zaman anasının sitemle, “Karını, çocuklarını niye getirmedin? Ha bi görseydik. Koca kıçlı macirin peşinde koştur dur bakalım. Macirler doğurmadıydı seni, ” sözleri var, komşuların hafızalarında. Ve de kaymakam emeklisinin cevabı:

“- Hanım hasta, beli ağrıyor. Çocuklar da anneannelerininden ayrılmıyorlar, ” sözleri..

Babasıyla aynı şehirde yaşadığı halde çocuklarının anasının ağzına bakıp yıllarca üç çocuğunu yanına alıp bir tek bayram olsun ana-babasını ziyarete gitmeyen büyük oğlan, şimdi yüksek dereceden emekli bir dede. Yıllarca, “Anam ölünceye kadar dizinin dibindeyim, ” diyen çocuklarının anasına, Ssenin ki ana da benimkisi ne?” diyemediği kadını geç de olsa boşadı. Ne var ki artık bayramlarda olsun ziyaret edebileceği bir ana-babası yok.

Babasının bir tomar parayı cebine sokarken, “çocuklara bir şeyler alırsın, ” demesi dün gibi kulaklarında.

Karısından gizli kaçamak yapıp, bir bayram ziyaretine gittiğinde, ” Oğlum, sigarayı bıraktım, ” deyişini soğuk bir bakışla geçiştirdiğinin, onun boynuna sarılıp, öpmediğinin pişmanlığını yaşıyor.

Öyle bir iç hesaplaşma içinde ki en mutlu anında hatırladığında ana-babasını, boğazını onlardan miras kalmış olmalı, bir yumruk tıkıyor.

Ve kendi kendine söyleniyor:

“- Babalarını anlayabilmek için çocukların baba olmaları gerekiyor.”

Yüksel ÖNAÇAN

 
Toplam blog
: 119
: 629
Kayıt tarihi
: 01.10.08
 
 

Eğitimci- Gazeteci-Yazar İlköğrenimini Emirdağ'da, ortaöğrenimini Bolvadin, Eskişehir, Afyon'da..