Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '08

 
Kategori
Pazarlama
 

Hey Banka! Sarı saçlarından değil belki ama verdiğin krediden sen de suçlusun.

Hey Banka! Sarı saçlarından değil belki ama verdiğin krediden sen de suçlusun.
 

Resim... Resim işte. Açıklamaya gerek var mı sizce? Milliyetten alıntıydı sanırım.


Bazen öyle sürprizler hazırlıyor ki doğan gün insana.

Düşünsenize…

Sabah gözünüzü açıyorsunuz, gün güzel, her şey güzel, büyük bir mutlulukla kahvaltınızı yapmaya hazırlanıyorsunuz, hop telefon.

“Ahizeyi kaldırıp, buyrun diyorsunuz.”

-Alo… Bilmem kim beyle ya da bayanla görüşebilir miyim?

- Hayır. Kendisi burada yok beyefendi.

-Siz kimi ya da neyi oluyorsunuz?

-Abisi, ablası, karısı ya da kocası... Her neyse.

-Kendisi nerede?

-Burada değil. Çalışıyor. Ne oldu? Bir sorun mu var?

-Sorun; bizden kredi çekmiş, ya da kredi kullanmış ama kredi ya da kart borcunu ödememiş, Ya da… Anaparayı ödemişte faizi ödememiş.

-Peki, kendisini niye aramıyorsunuz?

-Telefon numarası yok. ”

-Nasıl yani? Siz kredi verirken telefon bilgilerini almıyor musunuz?

-Alıyoruz da… Bizde olan numarası cevap vermiyor. Bir başka numarası var mı diye size soruyoruz?

“Bendeki numarası bu deyip, telefon numarasını veriyorsunuz.”

-Ha… O mu? O biz de var ama cevap vermiyor.

-Vermiyorsa ne yapabilirim beyefendi. Ayrıca işyerinde telefona bakması yasak bildiğim kadarıyla. Ben arasam da bakmaz.

-Olsun. Siz ulaşırsanız yine de. Ulaşırsanız söyleyin, bizi arasın.

-Tamam. Neymiş borcu?

-Şu şu şu. Şu kadar borcu varmış. Faiz binmiş şu kadar olmuş. Kampanya başlattık. Bir hayli indirim de yaptık, indirimden yararlansın. Yoksa anası, babası, kardeşi veya eşi olarak size hacze geleceğiz.

-Oh ne güzel! Buyrun gelin. “Ben de sizi bekliyordum dört gözle” Nerde alırdınız?

Fakat merak ettim doğrusu. “Sen veya kanun” bu adam ya da bu kadın, karınız ya da kocanız, ananız ya da babanız, kardeşiniz, ya da her neyse… Kredi çekmek istiyor ama ödeyebilir mi? Ödeyemez mi? Ne iş yapar? Kaç para alır. Ne zaman alır. Maaşını düzgün alır mı? Siz kefil oluyor musunuz? diye sormayacaksınız ama bir problem çıktığında, silah zoruyla mı verdik, almasaydı o zaman deme hakkını ve lüksünü kendinizde görecek, bir başkasına ait borç için, bir başkasına haciz uygulayabileceğinizi söyleyeceksiniz.

Ödemez, ya da ödeyemezse tahsil edebileceğiniz kişi ya da kişiler var nasıl olsa değil mi? Beraber yaşadığı, evli olduğu, belki de sadece kan bağı olan. Bu ne kepazeliktir bu ne rezilliktir.

Bu şey gibi…

Bir hasta var. Doktora gidiyor. Önce torbalarca ilaç veriliyor. İyileşmezse, bir tahlil yapalım bari veya film çektirelim deniliyor. Oysa o tahlil ya da film; “olması gerektiği gibi” daha ilk başta çektirilseydi, belki de tüm o ilaçlara gerek kalmayacak, hasta çok daha kısa yoldan, çok daha az zayiatla iyileşecekti. Fakat hastanın çabuk iyileşmesi o kurumun ya da kişinin işine gelmeyecekti.

Örneğin turizm sektöründe, “özellikle kış sezonunda” çalıştırdığı elamanın, kirası mı var, borcu mu var, harcı mı var, çocukları mı var aç kalacak demeden, maaşları üç ay sallayan işletmeler var. Fakat onların üstünde Demoklesin kılıcı gibi sallanan, hesap soran, onları sıkıştıran, bir gün geçse yirmi dokuz artı gün sayısı ekleyip faiz alan bir banka yok. Sen bu elemanı çalıştırıyorsun çalıştırmasına da maaşını niye vermiyorsun diyecek olan yok. Onu bırakın.

Müfettişler geldiğinde, köşe bucak sigortasız personel kaçırıp saklayan oteller gördüm, otellerde çalıştım ben. Bu öyle iki yıldızlı, üç yıldızlı falan da değil. Beş yıldızlı. Bir ay mı çalışıyor, bir hafta ya da onbeş gün sigortalı göster yeter. Üç beş ay, üç beş yıl, üç beş gün çalıştır, kullan at. Kim bakıyor, kim kontrol ediyor ki? Dava açsa ne olacak? üstelik. Bir dava en az iki yıl sürer. Avukat tutacak parası, Ankara da dayısı da yok. Bizde dört beş tane var. Üstüne bir de temyize gideriz. Oldu mu sana üç dört yıl.

Eee işi kitabına uyduracak, eli bize mahkum şahitte çok. Kapıda bi ton da işsiz var çok daha ucuza çalışacak. Ne diye uğraşalım ki...

Bunları niye anlatıyorum. Kredi kartı ya da kredi verirken, bankaların aklında olsun diye.

Haklısınız. Belki insanların kafasına silah dayayıp, zorla kredi kartı vermediniz ama her köşe başına bir tezgah açarak kredi kartı pazarladınız. Cebinde beş kuruşu yokken araba sahibi olanlar oldu bu memlekette. Üç beş kuruş prim kazanacağız diye doğru dürüst araştırmadan, etmeden kredi kartı kakaladınız millete. Onu bırakın, tüm beş yıldızlı otellerde gidip birebir kart pazarladınız çalışanlara. Tüm bunları yaptığınızı çok çok iyi biliyorum ben. Siz de biliyorsunuz. Kişinin bir tek sizden kart aldığını varsaydınız sanırım. Fakat banka çoktu. Herkes kendi kartını, kendi kredisini vermek için birbiriyle yarıştı.

Bana da geldiniz. Hem de çok. Eve gönderdiniz. Hiç birini kullanmadım. Tek kart yeter de artardı bile. Fakat herkes ben değildi tabii. Beşer, onar tane aldı. Ondan sonra ipin ucunu kaçırdı. Toparlayamadı. Ne oldu sonra. Sorun çıktı değil mi? Ödemedi. Ya da ödeyemedi. Sizin için sorun değildi nasıl olsa. Avukatlarınız vardı çifter çifter, kapı kapı dolaşacak. Asık suratlarıyla asarız, keseriz, haczederiz diyerek insanları korkutacak. Masraflar da müşteriye aitti nasıl olsa. Yakacağınız benzini mi hesaplayacaktınız. Şehirlerarası, milletlerarası fark etmezdi sizin için.

Müşterinin, parası yoksa evi vardı, evi yoksa arabası vardı, o da yoksa televizyonu, buzdolabı, çamaşır makinesi vardı. O da yoksa donu vardı. Karısı vardı. Kocası vardı. Akrabası vardı. Hiç biri yoksa gitsin kendini pazarlasındı. Sizi alakadar etmezdi. Siz ne yapar eder alırdınız.

Televizyonu alırdınız, buzdolabını alırdınız, halısını, kilimini, donunu alırdınız. Değil mi?

Bumu dur yani.

Eğer bazı kişilerin borcundan dolayı, bazı kişileri sorumlu tutacaksanız, önce o kişileri bilgilendirecek, olur alacak ve onay alacaksınız, Olay bu kadar basit.

Mesela biri gelip sorsaydı bana, eşiniz bizden kredi talebinde bulunuyor, kredi verelim mi? ne dersiniz? diye. Ben kesinlikle onaylamaz, ayağını yorganına göre uzatmasını öğrensin önce, derdim. Benden onay alamazdınız kesinlikle. Sorumlu tutacağınız kişiden onay alacaksınız ki; günü geldiğinde o kişiyle konuşmaya, o kişiden hak talep etmeye hakkınız olsun. Yok ama… Bu sizin işinize gelmez, siz böyle çalışmazsınız değil mi?

Önce tüm pazarlama tekniklerini kullanarak insanların gözünü boyar, o malum batağın içine çeker, ondan sonra da almasaydı, silah zoruyla mı verdik diye kapılara, bacalara dayanırsınız. Nerde o yoğurdun bolluğu? Yok, öyle yağma. Siz de kurbanlarınızla birlikte o batağa sürükleneceksiniz ki; biraz olsun çeki düzen vereceksiniz kendinize. Sürükleneceksiniz ki; sorgusuz sualsiz iki kişi arasında yaptığınız gizli işlem için bir başkasını tehdit etme, tahsilât yapma lüksüne ve imtiyazına sahip olmayacaksınız. Bu nikahlı eşi olsa dahi. Özellikle de; “ayranı yokken içmeye, tahterevalli ile gezmeye davet ettiğiniz, hesabını kitabını bilmeyen sivri zekalı, gafil avladığınız müşterileriniz için.

Eğer bir insanı on sekiz yaşından itibaren akıl baliğ ilan edip, yaptığından sorumlu tutuyorsa bu devlet, bu anayasa, bu kanunlar, borcun da, alacağın da o kişiden tahsil edileceğini bilmeli. Diğer türlü olacaksa da, sorumlu tutacağı kişiyi, “o parayı, kredi kartını, vs.yi” vermeden önce haberdar etmeli. "Özellikle, fındık, fıstık, ceviz ve kırılabilir bilumum maddeler için bile, kredi çekmeye hazır ve hevesli birçok Türk yiğidi yaşayan ülkemizde."

Öbür türlüsü, türlü kepazeliklere gebedir çünkü. Öbür türlüsü türlü huzursuzluklara, sürebilecek birçok evliliğin bitmesine. “Hatta cinayetlere.”


Kısacası; “sayın bankalar, bankacılar, pazarlamacılar” sarı saçlarınızdan değil belki ama attığınız her imzadan siz de sorumlu olacak, siz de sokacaksınız ki elinizi o taşın altına, kazanma ve harcama alışkanlıklarını belli bir sisteme oturtamamış kişilere kredi kartı vs. verirken iki kere düşüneceksiniz. “Katları da olabilir.” Düşüneceksiniz ki… Peynir ekmek satar gibi kredi kartı pazarlayıp, primleri cebe indirmeden önce hesaplayacaksınız tüm riskleri.

Ancak o zaman bu işin bir ortası, yolu yordamı bulunur, ancak o zaman bir başkasının kapısına dayanma hakkınız olur. Diğer türlü, ben de vermeseydiniz o zaman, bana mı sordunuz da verdiniz diyebilirim çünkü. Diyemiyorsam da buna hakkım olmalı diye düşünüyorum. “Bana bu hakkı vermeyecek, bu zemini hazırlamayacaksınız”

Dolayısıyla, ben ödeyemeyeceğim hiçbir borcun altına girmiyorsam, bir başkasının sorumsuzca alıp, kullandığı borçtan da sorumlu tutulamam. Tutulmamam gerekir diye düşünüyorum.

Diğer türlüsü etik değil çünkü.

Diğer türlüsü, insanlığa sığmaz çünkü…

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..