Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Temmuz '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Heykel put mudur? Şirk nedir?

Heykel put mudur?  Şirk nedir?
 

heykel-vince vozzo


Allah’la birlikte ibadet edilecek veya yardım dilenecek hiç bir başka insan, güç yoktur. Allah’a ulaşmak için aracıya gerek yoktur ve aracı koymak yasaktır. İnsanların Allah’a daha yakın olmak için bir başka kulun desteğine, kutsal olduğu iddia edilen eşyalara, sembollere ihtiyacı yoktur. Kimin Allah’a daha yakın olduğunu, kimden hangi günahların affedileceğini, kimin cennetlik olduğunu da sadece Allah bilir.

Müslümanlar, Kur’an’da böyle bir yasak olmamasına rağmen, insanlar Allah’a aracı tutabilirler, put yerine koyabilirler diye resim ve heykeli yasaklamışlardır.

İçinde resim olan odada namaz kılmayanlar olduğu gibi, şehir meydanlarında bulunan heykellerden nefret edenlerin sayısı çoktur. Onlara göre bu heykeller puttur ve onlara tapınılmaktadır. Ancak, şimdiye kadar hiç kimsenin, şehir meydanındaki bir heykelin dibinde, ya da bir resim-heykel galerisinde, sergisinde herhangi bir şekilde kendi dileklerini Allah’ a iletmeleri için aracı olarak kullandığı, romatizmasına çare, kızına kısmet, oğluna araba istediği, adakta bulunduğu görülmüş veya duyulmuş bir şey değildir.
Öte yandan, yüz binlerce, belki milyonlarca insan, Allah katında değerli olduğuna inanılan kişilerin mezarlarını ziyaret edip, bu ölüleri veya suları, ağaçları kendi dileklerini Allah’a iletmede aracı olmaları için, mum, şeker, gelin teli, çaput, kurban vs. adayarak ikna etmeye çalışmaktadırlar. Ölülerden yardım istemek, ataların ruhlarını yardıma çağırmak İslam’a aykırıdır. Çoğu şamanizmden kalma adetlerdir.

Şeyh, Hazret, Efendi vs. unvanlı bir takım insanların, neredeyse, kulu olan insanların sayısı da milyonlarcadır.

Kur’an’a göre şirk, Allah’a inanmamak değil, kendisini Allah’a yakınlaştıracağını zannederek, Allah’a daha yakın olduğu zannedilen kişilerden, eşyalardan yararlanmaya çalışmak, onları Allah’a ulaşmaya aracı olarak kabul etmektir. Kur’an’a göre, yaşamı içinde şirkten vazgeçmemiş ve daha sonra yaptıkları ve aklından geçenler ile samimiyetini kanıtlamamış bir insanı Allah ahirette affetmeyecektir. Yani, Allah’ın affetmeyeceği tek günah şirktir.


“Rabbinizden size indirilene uyun; O’nun berisinden birtakım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!”(A’raf, 39/7, 3)

“Allah’tan ve O’nun ayetlerinden sonra hangi hadise/söze inanıyorlar?”(Casiye, 65/45, 6)

“Gözünüzü açıp kendinize gelin!Arı-duru din yalnız ve yalnız Allah’ındır! O’ndan başkasını veliler edinerek, ‘Biz onlara, bizi Allah’a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz.’ Diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir.”(Zümer, 59/39, 3)

“Allah yalnız başına anıldığında, ahirete inanmayanların kalpleri nefretle ürperir; O’nun berisindeki ilahlaştırılmış kişilerle birlikte anıldığında ise hemen müjdelenmiş gibi sevinirler.”(Zümer, 59/39, 45)

“Kendi benlikleri için bile ne bir zarara güç yetirebilirler ne bir yarara. “(Furkan, 42/25, 3)

“Allah’ın yanında bir de kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar:’Bunlar bizim Allah katındaki şefaatçılarımızdır.’ De onlara:

“O yakarıp durduklarının kendileri, en çok yakınlık kazanmışları da dahil, Rablerine varmaya vesile ararlar; O’nun rahmetini umarlar, O’nun azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkulanıdır.”(İsra, 50/17, 57)


Kur’an’a göre mükemmellik sadece Allah’a özgüdür. Eksiksiz insan yoktur. Peygamberlerin diğer insanlardan farkı, yaptıkları hataların, başka insanları da hataya sürüklememesi için düzeltilmesidir. İnsanların Peygamber bile olsa, zaten kendileri Allah tarafından yaratılmış olanlara kul olması, onları Allah’a eşdeğer tutmaları yasaklanmıştır.

Hz. Muhammet, elbette Allah’ın kulları içinden seçip peygamberliğe layık gördüğü özel bir insandır. Ancak, insanlara örnek olması ve insanların yanılmaz olabileceğine veya Allah’a ortak tutulabileceğine inanmak gibi bir yanlışın önüne geçmek için Kur’an’da, Hz. Muhammet’e yönelik eleştirilere de yer verilmiştir.


“Yüzünü ekşitti ve öteye döndü; yanına kör adam geldi diye. Nereden bilirsin, belki de o arınıp temizlenecek. Belki de düşünüp taşınacak da öğüt kendisine yarayacak. O, kendisini her ihtiyacın üstünde görene gelince, ki sen ona yöneliyorsun; sana ne onun arınmasından! O koşarak sana gelen var ya; odur içine ürperti düşen. Sen ona aldırmazlık ediyorsun.”(Abese, 24/80, 1-10)

“Ey Peygamber! Allah’ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek neden haramlaştırıyorsun?”(Tahrim, 106/66, 1)

“Allah seni affetsin; neden onlara izin verdin de beklemedin ki, doğru söyleyenler sana açık-seçik belli olsun da yalancıları bilesin.”(Tevbe, 113/9, 43)

“Allah’ın yardımı ve fetih geldiğinde, ve insanları kitleler halinde Allah’ın dinine girerken gördüğünde, tespih et Rabbini O’na hamt ile! Ve O’ndan af dile! Çünkü O Tevvab’dır, günahları affeder sınırsız bir şekilde.”(Nasr, 114/110, 1-3)


Şeyhler, hazretler, hoca efendiler, bazı din adamları vb. eteklerine ve ellerine tutunanları büyük olasılıkla kendi gittikleri yere götüreceklerdir. Ancak cennete gideceklerine dair herhangi bir garanti değil, hatta iz bile yoktur. Çünkü değil diğer insanların, Peygamber’in bile kendi gücüne güvenerek başkaları için bir şeyler yapması, Allah’tan gelecek bir rahmeti önlemesi veya Allah adına rahmet dağıtması mümkün değildir.


“O halde, Allah ile birlikte bir başkasına yakarmayın/bir başkasına çağrıda bulunmayın. De ki: ‘Ben size zarar verme gücüne de ışık ve aydınlık verme gücüne de sahip değilim.!’ De ki: ‘Allah’tan beni hiç kimse kurtaramaz ve O’nun dışında bir sığınak da asla bulamam.’ ‘ Ancak Allah’tan bir tebliğ ve O’nun mesajlarından bir şeyler sunabilirim” (Cin, 40/72, 18, 20-23)


Araya seçkin ricacılar (torpil) koyarak hak etmediğimiz bir şeyi almak veya verilmeyen hakkımızı almak insan ilişkilerine özgüdür. Kaldı ki bu bile tanıdığı olanın işini halletmesi olarak çirkindir. Böyle bir yaklaşımı Allah’a mal etmek hakarettir. Allah, kimin neyi hak edip etmediğini, istenenin o kişi için hayırlı olup olmadığını bilen tek güçtür. Bu konuda hiçbir kuldan ne bilgi, ne destek almaya ihtiyaç duyar.

Dua etmek iyi dileklerde bulunmak elbette önemlidir. Ama zaten, hiç kimse diğerinin günahının taşıyıcısı değildir. Dolayısıyla ben sizin için, siz benim için dua ettiğinizde birbirimize günahsız ağızla dua etmiş oluruz.

Her konunun uzmanları, bilenleri vardır. Belli bir konuda bilgisi olan insanın bildiğinden yararlanmak başka bir şeydir. O insanda insanüstü güçler, kerametler bulunduğuna, mübarek olduğuna inanmak ise bambaşka bir şeydir.


‘Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber veriyorsunuz?” Şanı yücedir O’nun, ortak koştuklarından arınmıştır O.”(Yunus, 51/10, 18)


Peygamber olmayan, yaptığı yanlışlar vahiyle düzeltilmeyen bir insanın da Allah adına insanları yönetme yetkisi yoktur! Dolayısıyla aynı özellikleri taşımayan kişi, sonradan gelen, yerini alan, yani halife olarak kabul edilemez. Bir yöneticinin yerine geçen insan önceki yöneticinin halifesi olabilir.


“Onlar, günahın büyüklerinden ve tüm iğrençliklerinden uzak dururlar. Öfkelendikleri zamansa, affedenler onlar olur. Rablerinin çağrısına cevap verirler, namazı/duayı yerine getirirler. İşleri/yönetimleri, aralarında bir şura/seçen ve seçilenlerin karşılıklı denetimiyle yürütmedir/ karşılıklı tartışıp görüşerek karar almadır. Kendilerine verdiğimiz rızklardan ‘infak’ ederler/başkalarıyla paylaşırlar/başkalarına pay çıkarırlar. Kendilerine zulüm ve haksızlık gelip çattığında, yardımlaşırlar.“(Şura, 62/42, 38-39)

“Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semi’dir, çok iyi duyar; Basir’dir, çok iyi görür. Ey iman sahipleri! Allah’a itaat edin. Resule ve sizin içinizden olan/sizin seçtiğiniz hüküm ve yetki sahiplerine de itaat edin.”(Nisa, 98/4, 58-59)

“Ey iman edenler! ‘Raina!’ demeyin, ‘Unzurna’ deyin/ ‘Bizi davar gibi güt!’ diye konuşmayın, ‘Bize bak’ diye konuşun ve dinleyin” (Bakara, 92/2, 104)


Allah’ın önerdiği yönetim, çobanın güttüğü koyun sürüsü gibi, kişiliksiz ve cahil halk yığınları olarak, asayı, gücü eline geçiren birinin veya bir grubun yönetimine, kayıtsız şartsız katlanmak veya uyduruk gerekçelerle başka toplumlara, dinlere düşman olmak, zamanı, kaynakları ve yaşamları birilerinin iktidar hırsı için boşuna harcamak değildir. Önerilen yöntem, yönetimi ortak kararla seçilen yöneticilerden oluşturmak, görevlerini gereğince yerine getirip getirmediklerini denetlemek ve yönetimi karşılıklı uzlaşmayla yürütmektir.

Seçimde ve yönetimde esas olan, yönetimin tek bir kişiye, gruba veya aileye yakın olanlara, aynı aileden olanlara değil, o işi en iyi yapabilecek kişilere, yani ehil olanlara verilmesidir.

Yöneticilerin tüm yönetilenler arasında hiç ayrımsız, (Allah’ın Rahman sıfatı ile kulları arasında inanan-inanmayan ayrımı yapmaksızın tüm nimetlerini onlara eşitçe sunduğunu hatırdan çıkarmadan) adaletli uygulamalar yapması gerekir.

Açıktır ki, “Müslüman yönetici zalim de olsa uyunuz!”diye bir saçmalık olamaz. Haksız ve zalim insan Müslüman olamaz. Koyun gibi güdülmeyi Müslümanlık kabul etmez!

Bu anlamda saltanat, babadan oğula geçen yönetim İslam’a aykırıdır. Saltanatla idare edilen dönemlere baktığımızda, ülkeleri yüzyıllarca idare etmiş monarşilerde başa geçenler arasında aklı başında devlet adamları, sanata ve bilime katkısı bulunanlar gibi, ruh hastaları, alkolikler, sadistler de bulunduğu görülmektedir. Bu da pek çok kuşağın zarar görmesine, acı çekmesine neden olmuştur. (İslam’da Saltanatın başlangıcı için bkz. blog: “Hz.Ali neden öldü?”)

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..