Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mart '21

 
Kategori
Psikoloji
 

Hiç, "seni seviyorum" demedi

Bugünlerde ilgiyle takip ettiğim “Kırmızı Oda” adlı dizide karı-koca olan Boncuk ile Sadık’ın yaşadıkları, evlilikteki temel sorunu anlamak için ibretlik bir gerçeği yansıtıyor. Hanımına hak ettiği sevgiyi gösteremeyen Sadik, sevgisizlikten tımarhaneye düşen Boncuk’u ziyarete gider ve şunları söyler:  “Benim babam, anama bir gün olsun, ”hanım seni seviyorum” demedi. Bizde kavga uluorta yapılır, ama sevgi gösterilmezdi. Kavga ayıp değildi, sevgi göstermek ayıptı.”

Günlük hayatta birçok davranışımızı yöneten şey, bilincimizden ziyade bilinçaltımızdır. Bilinçaltımızı da büyük oranda çocukluğumuzda gördüklerimiz ve yaşadıklarımız şekillendirir.  Bundan dolayıdır ki, insanların eşleriyle olan ilişkilerini çoğunlukla anne-babalarının birbirine karşı davranışları belirler. Sadık ve Boncuk örneğinde olduğu gibi, birebir aynısı olmasa da evli çiftlerin davranışlarının altında yatan ana düşünce ebeveynin yaptıklarına benzerdir. Sadık, babasından sevgi göstermeyi değil de, ilgisizliği öğrenmiş. Boncuk da kadınlığın, anneliğin, eş olmanın böyle bir şey olduğunu görmüş. Bunun içinde kocasından sevgi ve ilgi talebinde bile bulunmayı bilmiyor.

Eğer çocuk,  anne-babasının bir birine sevgi gösterdiğine şahit olmamışsa, evlendiğinde eşine sevgi göstermesini de bilemez. Çünkü bilinçaltında sevgi gösterme diye bir şey yoktur. Bu kişiye, yüzlerce defa “eşine sevgi göster” denilse bile, ona çok da etki etmez. Çünkü eşe sevgi göstermek davranışı ona hem yabancı gelir, hem de onu ürkütür. Ondan dolayıdır ki, terapiye gelen bazı erkeklere, hanımına hitaben “seni seviyorum” cümlesini söylettirmiyoruz. Veya ebedi hayat arkadaşına bir çiçek aldırtamıyoruz. Bu kişilerin ağzından çıkan ilk savunma cümlesi,  “yapamam, mümkün değil” oluyor.

Evet, gerçekten yapamadıklarına yüzlerce vakada şahit olmuşumdur. Çünkü bu davranışı bilinçaltına aşağılık, küçüklük, hanımı şımartma, erkekliğine zarar gibi düşüncelerle kodlamıştır. Bu kodları değiştirmek sanıldığı gibi kolay da değildir. Ünlü Fizikçi Einstein, “önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan daha zordur” der.  Bilinçaltı kodlarını değiştirmek de böyle bir şey.

Bugün toplumda yaşanan kadın cinayetleri başta olmak üzere, eşler arası birçok sorunun temelinde de işte bu hatalı, eksik anne-baba ilişkisi yatmaktadır. Nitekim  anne-babasının,  sorunlarını eleştiri, kavga ve hakaret yolu ile çözmeye çalıştığına şahit olarak büyüyen bir çocuk, evlendiğinde sağlıklı iletişimi beceremeyecektir.   Sorunlarını ya kavga, hakaret veya şiddetle çözmeye çalışacaktır. Bugün yüksek eğitimli olmalarına, şiddetin her türlüsüne karşıyız demelerine rağmen,  sorunlarını şiddetle çözmeye çalışan binlerce erkek ve kadının bu davranışını başka nasıl açıklayabiliriz?

İşin en korkutucu tarafı da bu davranış şekillinin bir kısır döngü gibi, sürekli nesilden nesile devam etme tehlikesidir. Çünkü baba ve annesinden gördüğünü, hanımına veya kocasına uygulayan kişi, aynı zamanda bu davranışı çocuğuna da miras bırakıyor. Kurbanı olduğu anlayış ile çocuklarını birer kurban olarak yetiştiriyor.

Bundan dolayı, evlilik hayatında rol modeller olan anne-babanın davranışları, çocuk üzerinde sözlü tavsiyelerden, kitaplardan, eğitimden daha etkilidir.

Anne-baba olarak, evli çocuklarımızın huzursuz evliliklerinden şikayet etmek yerine, kendi evliliğimizi sorgulasak, belki daha faydalı bir iş yapmış oluruz. Zararın neresinden dönülse kardır.

Bakınız her konuda olduğu gibi eşler arası ilişkide de bizlere rehber olarak gönderilen Peygamberimiz, bu konuda nasıl davranıyor. Örneğin Hz. Aişe’nin sık sık “Ya Resulullah, beni seviyor musun? Sorusuna, Peygamberimiz her defasında, bıkmadan usanmadan  “Evet, Ya Aişe, seni ilk günkü gibi seviyorum” diyerek cevap vermiştir.

 

 
Toplam blog
: 81
: 623
Kayıt tarihi
: 18.10.17
 
 

1963 yılında dünyaya geldim. 1985 yılında Atatürk Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde..