- Kategori
- Öykü
Hiç bitmeyen ama hiç de bitemeyecek hayal (3.Bölüm)
Bir kaç saniyede koca alanı geçmiş ve kalabalık masadaki sıraya girmiştim. Sıra bana gelmişti.
-Hakan Alkan, dedim.
-Sonradan adının İdris olduğunu öğrendiğim Üsteğmen,
- Numaran 5067,12. Bölüktesin Harbiyeli,dedi.
-Tamam efendim.
-Efendim yok! artık. "Komutanım" diyeceksin Harbiyeli. Ben ne diyeceğimi bilemeden gevelerken de devam etti.
- Koş Bölüğüne ne duruyorsun diye sesini biraz artırmıştı. Hemen tamam Komutanım dedim ama sonradan yıllarca belki de en çok kullanacağım bu sıfat "Komutanım" kelimesi ne kadar da sıcak gelmişti bana,doğrusu hala şaşırıyorum. Şaşırıyorum çünkü bir hiyerarşinin en somut göstergesi olan bu kelime aslında soğuk bir yüz anlamına gelmeliydi.
12. Bölüğü sordum ve o an en az öğrencinin olduğu yeri işaret ettiler, son bölüktü. Yaklaşırken kahkaha ile gülen bir grup vardı bana "gel, gel ördek gel" dendiğini duydum. Neden gülüyorlardı ve neden ördek? Haa anladım minik takımdan beri futbolcu olduğum için bacaklarım skoda bacaktı,ondan diye düşünüp ben de güldüm.
-Ne gülüyorsun oğlum hayırlı olsun MG3'cüsün,dedi biri. İlk tanıştığım Harbiyeli o olmuştu. Moruk.
Sonradan sırayı saymadan koşup geldiğime gerçekten pişman oldum ama o sıra hala hiç bir şey anlamamıştım. Anlayacaktım anlamasına ama daha bir hafta sonra.
-Bütün yeni Harbiyeliler tamamlanınca her bölüğün başına bir Yüzbaşı ve iki üsteğmen geldi.
-Hoş geldiniz dediği an yüreğim yerinden çıktı sanki: Sağol. Kuleli ve Işıklar Askeri Liselerinden gelen ve tecrübeli asker arkadaşlarım kendileri için en doğal şeyi yaparak benim ve benim gibi sivil kaynaktan gelenlerin yüreğini hoplatmışlardı. Çok değil komutanın üçüncü hitabında ben de yüksek sesle "Sağol" demeye başlamıştım.
Konuşma kısa sürmüş ve elimize ilk sırasında Harbiye Marşının olduğu altı yedi askeri marşın bulunduğu bir teks verilmişti. Ezberleyin demiş ve saçı uzun olanlar doğruca berbere diyerek de eklemişti komutan.
Berbere gidip koltuğa oturduğumda saçık yaklaşık altı yedi santim uzunluğundaydı,ilk okuldan sonra hiç kısa olmamıştı ve o an sıfıra vuruldu. O sahne tıpkı bir hababam sınıfı sahnesiydi. Herkes birbiriyle dalga geçiyor kahkahalar atıyordu ama aslında hani bıraksalar hüngür hüngür ağlayacaktık hepimiz. Tabii askeri liseden gelenler hariç. Biz maymun olmuştuk onlar da seyirci ne gülüyorlardı anlatamam.
Akşam saat 19 da boru çaldı. Evet bildiğiniz boru. Askeri okullarda her toplu emir boruyla veriliyordu. Yemek, ders başlaması, bitmesi, kalk borusu, yat borusu, tatbikat boruları.
Yemekten iki saat sonra karnıma acayip bir ağrı girdi. Kıvranıyorum.
Baktım ki neredeyse yarımız o durumda. Tuvaletler de kuyruk uzamış.Eyvah hasta oldum derken Kulelili kardeşlerim yine gülerek,
-Oğlum merak etme! Bağırsaklarındaki sivil kalıntıları temizliyorlar yemeklerde sabun ya da müshil vardı, diyerek yine kahkahadan kırılıyorlardı. Onlara hiç bir şey olmamıştı. Çünkü tecrübeli olduklarından yemekhaneden yemeyip kantinden atıştırmışlardı.
Sabaha tüm vücudumla Askerdim artık! Sindirim yollarım dahil.