Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '09

 
Kategori
Öykü
 

Hiçe saymak mı toplum değerlerini, modern yaşamın sözlükteki anlamı !

Hiçe saymak mı toplum değerlerini, modern yaşamın sözlükteki anlamı !
 

 

Yedinci yılına giriyorlardı evliliklerinin. Çok mutluydular. Güzel bir sahil kentinin mutena semtlerinden birinde yaşıyorlardı. Kadın yerinde duramaz hareketlilikte tam bir hiperaktifti. Aynı anda, toz alırken mutfaktaki yemeğe koşabilir, o kısa parkurda kocasını öpebilir, çamaşırı makineye atabilir ve güncel konuları konuşabilirdi. Çok da güzel ve alımlıydı. Her erkeğe böylesi lazım diye düşünülenlerdendi kısacası. Kocası da ona tapıyordu. Kadın büyük bir şirkette yöneticiydi. Adam ise nispeten daha küçük bir şirkette mühendis. Dar da olsa, keyifli bir arkadaş grupları vardı. Genellikle onların evinde toplanılır, kakara kikiri yenilir, içilirdi. Bekar erkek arkadaşları adamın ne şanslı olduğunu söyleyip dururdu. Çünkü kadın; sadece erkeklerden de oluşsa grup, bundan hiç gocunmaz grubun Erkek Fato'su olarak anılırdı.

Böylesine mutlu iş, sosyal ve ailevi yaşamın tek bir eksiği vardı: Çocuk. Nedense, bir iki kere bu konuyu konuştuklarında kadın o en tatlı tebessümüyle, şu olsun da, bu geçsin de bahaneleriyle geçiştirmişti adamın ürkek talebini. Üzerinde durmuyordu adam; ama için için de üzülüyordu. Öyle mutluydu ki kadını. Bütün günün yorgunluğuna rağmen akşam yüzünde kocaman bir gülücük demetiyle içeri giriyor ve dakikalarca adamın boynuna sarılı kalıyordu. Onca eğitim ve kariyerine rağmen karısının ruhu çocuktu hâlâ. O ruhun büyümesine olanak tanımalıydı adam. Çünkü karısını çok seviyordu. Karar verdi, bir daha çocuk konusunu açmayacaktı.

Genellikle eve erken gelen, adam olurdu. O gün de öyle oldu. Şöyle bir etrafa baktı. Her yer pırıl pırıl, tertemizdi. Onca yoğun iş yaşamımın yanında, evi başarıyla yönetmeyi nasıl başarıyordu kadını. Gerçekten de çok şanslıydı. Dolaptan etleri çıkardı. Şarap da vardı. Sürpriz akşam yemeği hoşuna gidecekti kadınının. Kıvırcık salatanın yapraklarını tek tek sirkeli suda özenle yıkadı. Bir yandan da tavayı ısıtmaya başladı. Aslında onun da elinden her şey gelirdi de kadını kadar hızlı olmayı bir türlü beceremezdi. Bir de makarna yapsa iyi olurdu. Kadınının sürprizin ortasında gelmemesini diledi. Makarna haşlanmakta, etler kızarmaktayken masayı hazırlamaya koyuldu. Kadını masa düzenine çok önem verirdi. Çatalı tabağın soluna, bıçağı da keskin tarafı tabağa bakacak şekilde sağına koydu. Su ve şarap kadehlerini de tabağın sağ üst tarafına yakın şekilde yerleştirdi. Her şey kusursuz görünüyordu.

Korktuğu olmadı. Kadını yemekler hazırlanmadan gelmedi. Daha fazla geç kalmasa da, yemekler soğumasa diye geçirdi içinden. Sanki duymuştu kadını. Çalan zille kapıya fırladı. Gül yüzlüsü gülücükler dağıtarak atladı boynuna.

Genç kadın, "Tanrım, bu kokular da ne? İnanmıyooruummm. Şu masaya bakın. Canıımmmm." diyerek kocaman bir öpücükle ödüllendirdi adamı.

Adamın bütün yorgunluğu gitmişti. Kadınının kadehine yavaşça tadımlık miktarda şarap koydu. Akıllı kadını şaraptan iyi anlardı ve onun yorumlarını dinlemekten hep keyif almıştı.

"Hımmm. Yeterince dekante ettin mi canım? Oldukça aromatik, tanenli ve gövdeli bir kupaj bu. Harika bir seçim olmuş, biraz daha koyabilirsin şimdi."

Yemek yerken onu izlemeyi severdi. Kadını çatal-bıçağı bir enstrüman gibi kullanır, yemeği olağanüstü bir asalette yönetirdi. Bir yemek ancak bu kadar özenle yenilebilir ve keyif alınabilirdi. O'nsuz geçen yıllarına çok üzülür, neden daha önce tanımadım diye hayıflanırdı. Yine de bazen ona yetmediği düşüncesi içini ürpertirdi.

"Eline sağlık canım, hepsi de çok güzel olmuş."

"Afiyet olsun aşkım."

"Benim sana söylemek istediğim bir şey var." dedi kadın birden.

Aniden kadınının yüzünü terk eden gülücük demetinin nereye düştüğünü anlayamadı adam. Muhakkak iş yerinde bir sorun olmuştu. Yoksa işten mi çıkarmışlardı. Belki de istemediği bir pozisyona getirmişlerdi."

Meraklandı.

"Hayrola aşkım, n'oldu?"

"Uzun uzun konuşulacak bir şey yok aslında. İş yerinde bir erkekten hoşlanıyorum. O da benden hoşlanıyor ve birbirimize açıldık. Bir ilişki yaşamaya karar verdik; ama benim hayat anlayışım bu işi gizli kapaklı yapmaya müsaade etmez. İstersen bana izin ver ki ben onunla denemek istiyorum ve sonunda ya sana dönerim ya da o süre sonunda boşanırız veya istersen hemen şimdi boşanalım."

Silindi her şey gözlerinden adamın. Bu bir şaka olmalıydı. Hem de çok kötü bir şaka! Kadınına baktı. Şaka yapar gibi durmuyordu. Kalp krizi ya da beklenmedik trafik kazası gibi bir şeydi bu. Sesler kesildi. Nefes alamıyordu. Çenesinden damlayan ter mi, gözyaşı mı anlayamadı. Canından çok sevdiği kadınının söylediklerine bir anlam veremiyordu. Evlilikleri süresince tek bir mutsuz günleri olmamıştı. Gönlüne bir başka erkeği koyduğunu nasıl da hissedememişti. Çok güçlüydü kadını. İş yerindeki aşkıyla evdeki aşkını karıştırmıyordu demek ki. Belki de aşkı hiç olmamıştı. Bu arada, kadın düşürdüğü gülücük demetini yine yüzüne yerleştirmiş adama bakıyordu. Çok seviyordu kadınını. O'nu bir ömür boyu kaybetmeye dayanamazdı. Gizli de yaşayabilirdi ilişkisini kadını; ama dürüst davranmış ve adama söylemişti.

Birlikte masayı topladılar. Kadın bulaşıkları makineye yerleştirdi, düğmesine de bastı. Adam salonda gözünü kırpmadan oturuyordu. Bazı yaşlar tam yanak üzerinde kurumuştu. Ağzına kadar gelenlerin tadından nefret ederdi.

Kadın o gece tek bir bavulla evden gitti. Giderken adamı yanağından öpmeyi de ihmal etmedi.

Yaşam devam ediyor, aylar geçiyordu. Dedikodular ayyuka çıkmıştı. Kadın sağda solda yeni erkek arkadaşıyla görünüyor ve adamın arkadaşları da neden boşanmadığına bir anlam veremiyorlardı. Sonunda yalnız kaldı adam. Toplum onu kendi etiğinin dışına itti. Umrunda değildi adamın. Kadınıyla ilgili haberlerin içeriği değil, ondan haber gelmesi önemliydi. Ev hâlâ o kokuyordu.

Neredeyse bir sene olmuştu gideli. Çalan kapının ziliyle açtı gözlerini o sabah. Uyku düzeni diye bir şey kalmamıştı. Burnunu çekerek kalktı yataktan. Terliğinin teki de yoktu ortalarda. Birkaç günlük sakal vardı yüzünde. Kim gelirdi ki sabahın köründe!

Nefesi duracak sandı. Karşısındaydı kadını. Yüzünde buruk bir tebessüm vardı. Zayıflamıştı da galiba. Bir şeyler söylemek istedi adam, başaramadı. Tek eliyle duvara tutundu.

"Bu geçen sürede seni ne kadar sevdiğimi anladım; ama bunu yaşayarak görmeliydim. Eğer kabul edersen ben eve dönmek istiyorum." dedi kadın.

Sakalların arasından yol bulmakta zorlanmadı yaşlar. Gittikçe daha hızlı çağlamaya başladılar.

"Şimdi hazırlarım kahvaltıyı" dedi adam, çatlayan sesiyle.

Kadın kısa sürede yine eskisi gibi olmuştu. Eve de buruk bir neşe gelmişti; ama toplum onları reddediyordu. Yalnızlaştırılmışlardı. Bir gece adamın koynunda büzüşmüşken;

"Bir çocuğumuz olsun ister misin?" dedi kadın!

Çok mutlu oldu adam.

Yıllar geçti. O kötü günleri unutmak için ellerinden geleni yaptılar. Hatta hiç yaşamadıklarını varsaydılar. Artık evlerinden eski kahkahalar yükselmiyor; ama geçen zamanın her şeyi unutturacağına inanıyorlar. Küçük kızları tek neşeleri ve tekrar çocuk sahibi olmaya hazırlanıyorlar.

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..