Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mayıs '12

 
Kategori
Kitap
 

Hıfzı Topuz- Elbet Sabah Olacaktır

Hıfzı Topuz- Elbet Sabah Olacaktır
 

Hıfzı Topuz - Elbet Sabah Olacaktır


“…  O hem büyük şair hem de büyük insandır….” M.K.ATATÜRK

İşte bir şairle daha bizi yakınlaştıran, onun dünyasına davet eden bir kitap daha…  Hıfzı Topuz’dan, Tevfik Fikret’i anlatan “Elbet Sabah Olacaktır”. Kitabın en güzel yanı roman türünde kaleme alınmış olması. Bu türün diğerlerine oranla daha fazla okuyucuyla buluştuğundan yola çıkarsak, Tevfik’i yeniden tanıyacak birçok kişi olacaktır.

      İlk satırlarda biraz da tarihi bilgimizi yokluyor yazar. Sakız Adası’nda 1822’de çıkan ayaklanmadan söz ediyor. Ediyor çünkü; Tevfik, ayaklanmada, Vuraki Meydanı’nda ipte sallananlar arasındaki babasına bakarak donakalmış bir çocuğun, torunundan olmadır. Sonradan Hüsrev adı verilen bu çocuk, İzmir’de vergi müdürü Hüseyin Bey’in yanında büyütülmüş ve yine kendiyle aynı kaderi paylaşarak aynı evde büyütülen Saliha ile evlenmişti. Onların üç çocuğundan biri olan Hatice Refia, Tevfik’in annesi olacaktır.

  Refia, dedesiyle aynı ismi taşıyan Hüseyin Efendi ile evlenince, Şevki, Sıdıka ve Mehmet Tevfik adında üç evladı olur.Ve Tevfik Fikret’in hikayesi buradan itibaren başlamış olur.

    Mehmet Tevfik, 1867 yılının 24 Aralık günü, soğuk bir kış gecesi doğar. Sonraki yıllarının aksine çocukluğunda ele avuca sığmayan şairin, bu yaramazlık altında bile hassas bir yapıya sahip olduğunu hayvanlarına olan düşkünlüğünden de anlayabiliyoruz. Zira, “Zerrişte” adını verdiği kedisine yıllar sonra yazdığı şiir Servetifünun’da yayınlanır. Zerrişte’den sonra eve bir daha kedi almaz. 7-8 yaşlarındaken, bir kanarya hayatını renklendirir. Öldüğünde çok üzülür, bahçade bir mezar yapar onun için. Başına da küçük bir taş koyar. 20 yıl sonra oğlu Haluk merak edip sorduğunda,”…ben o taş parçası ile yirmi yıl önce ölen kanaryamı hatırlıyorum” der.

    Küçük kalbini ilk kıpırdatan Naciye adında bir kızdı.( Abdülhak Hamit Tarhan’ın da beşik kertmesi ve oyun arkadaşının adının Naciye olduğu aklımda kalmış.) Bir yıl süren bu aşk Naciyeler’in taşınmasıyla nihayete erer. Daha sonraki gönül kıpırtıları sayılıdır. (Eşi Nazime Hanım, Haluk’un mürebbiyesi ve Ressam Mihri Hanım) Fikret, Galatasaray’dan mezun olup, iş bulunca zaten aklında olan dayı kızı Nazime’yle evlenir. İçinden geçen birkaç masum düşünce sayılmazsa eşine hep sadık kalır. 1895’te hayatları HALUK’un doğumuyla can bulur. Yıllar sonra Haluk protestan bir rahip olunca bu can suyu çekilir ve Tevfik oğlunu göremeden ölür.

     Şair, rejimden ziyade Abdülhamit’e karşı duracaktır. Zira bu karşı duruş babasının, sırf şeyhülislamla iki kez görüştü diye sürülmesine dayanacaktır. Babasının sürgün hayatı on yedi yıl sürer ve sürgünde ölür.

     Tevfik’in annesi, ağabeyi Nuri Efendi ve kızı Sıdıka’yı da alıpHacc yoluna düşer. Ancak Refia Hanım ve Nuri Efendi sıtma salgınından kurtulamaz ve Medine’ye bir gün uzaklıktaki bir yere defnedilir.Tevfik bunu mısralara şöyle dökecektir;

     “  Biz çocuktuk seni defneylediler    /  Bi-vefaa kumlara bi-kayıt eller”

Sıdıka Hacc yolundan binbir çileyle dönmüş olsa da çektikleri bununla kalmaz. Ahmet Hikmet’in kardeşi ile evlenecek ve ölümüne dek mutsuz günlere gark olacaktır. Tevfik bu yüzden küskün olduğu arkadaşlarının arasına Ahmet Hikmet’i de ekleyecektir. Diğer arkadaşlarına ve kırgınlıklarına gelirsek;

  • Hüseyin Cahit’le olan küskünlüğü, Cahit’in Servetifünun’da yazı işleri müdürü olmasıyla başlayacak, arada barışsalar da Tevfik’in kızıp, tepki gösterdiklerine Cahit’in zaman zaman yakın olması bu küslüğü ölümüne yakın bir zamana dek sürdürecektir.
  • Ahmet İhsan’ın padişahtan gazete çalışanları adına nişan istemesi  Tevfik’le bağlarının kopmasına neden olmuştu.
  • Ercüment Ekrem, Tevfik’in sevdiği hocası Recaizade Mahmut’un oğluydu. Ama babasının Tevfik’e olan muhabbetini kıskanması bu ikilinin aralarının açık olmasına neden olmuştu.
  • Tevfik’in Tarih-i Kadim şiiri Mehmet Akif’le kavgasının başlangıcı olur. Daha sonra Haluk’un protestanlığa geçmesinden sonra Akif yine dizeleriyle Fikret’e sataşır ,Fikret de “Tarih-i Kadim’e Zeyl” adlı şiirle yanıt verir.
  • Mehmet Rauf Fikret’in halasının kızı Sermet’le evlenir fakat bu evlilik çok uzun sürmez. Bu nedenle Fikret Rauf’u affetmez. Ayrıca Mehmet Rauf’un basılmayan bir kitabını da bu sayfalardan öğrenmiş oluyoruz. (Kaymak Tabağı)
  • Yeni edebiyatın temellerini attığı Halit Ziya ve Cenap Şahabettin’le de dostluğu eskilere dayanır.

        Satırlarda dolanırken atlamak istemediklerimin altını çizmişim;

     - Kitapta, Tevfik’in orada okumasının ve müdürlük yapmasının etkisiyleGalatasaray Lisesi’nden sıkça bahsediliyor. Lisenin kuruluş aşamasından da bahsediliyor. Özellikle müdürlük yaptığı yıllarda öğrenciye ve öğretmene olan tavrını bugünkü eğitimcilerin okumasını ve uygulamasını isterdim. Üstelik üzerinde onca baskı varken duruşundan taviz vermemesi okulu oldukça iyi bir seviyeye getiriyor. Galatasay’da okurken, hocaları yine aşina isimlerden oluşuyor; Muallim Naci ve çok sevdiği, onu Servetifünun Dergisi’ne yönlendiren Recaizade Mahmut Ekrem. Ölümüne dek hiç ayrılmadığı dostu Rıza Tevfik le de öğrenciyken tanışırlar.

     - Tevfik bir dönem “Nazmi” takma ismini kullanıyor.

   - Şiirlerinin, onları ancak kendi okuduğunda anlaşılacağına inanan Fikret, şiirlerini sadece Mihri Hanım’ın sesinden beğeniyor.

   - Sabah ve İkdam gazetelerindeki grev, Türk basın tarihinin ilk gazeteciler grevidir.

                                                                *        *      *    

      Sayfalarda, Tevfik Fikret’in ne denli özgürlüğe, adalete, barışa, eşitliğe, insana yakışan ne varsa ona aşina ve aşık olduğunu görebiliyoruz. Mısralarını bunlara duyduğu aşk ve hasretle doldurduğunu anlıyoruz.  Kitapta Ruşen Eşref’in Fikret için söyledikleri de destekliyor bunu;

   “ Ağırbaşlı, inandırıcı, tunç gibi sağlam, ahlaklı ve cesur bir kişiliği olan Fikret’in şiiri dönemin siyasal rejimi altında ezilmiş olan özgürlük aşığı bir ruhun acısıdır.”

 Fikret’in cümlelerine gelirsek;

  • “Kızlarını okutmayan millet, oğullarını manevi öksüzlüğe mahkum etmiş demektir.”
  • “Kadınlar bugün yalnız, insanlığın saygın anası değil, uygarlığın koruyucusudur… Uygarlığın ziyneti sanatsa, sanatın da ziyneti kadındır.”
  • “Ne savaşçı , ne savaş /  Ne zulüm, ne baskı  /  Ben benim, sen de sen, ne efendi, ne de kulluk  /  Kuşku bir aydınlığa koşmaktır   /   Doğruyu aydınlatmak akıl için haktır.”

                             

 
Toplam blog
: 19
: 3619
Kayıt tarihi
: 16.01.09
 
 

..