Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Temmuz '09

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Hımbıl kızın anası varmış

Hımbıl kızın anası varmış
 

TÜRKİYE’DE VESAYET BAĞLARI

Bir kedi yavrusu kadar bile bağımsız, özgür ve kendimiz değiliz. Onun adı var. Kimliği, kişiliği var. Ufak tefek ama olsun. Babalar gibi her şeyiyle benim diyebileceği cüssesi var. Biz dağ gibi adam olmuşuz, çam yarması erkek ay parçası kadın olmuşuz neye yarar? Biz, bize ait değiliz ki. Ne adımız, kimliğimiz ne de kişiliğimiz var. Sadece sırtımızdaki urba, ayağımızdaki terlik bize ait. Kedi yavrusu kadar bile olamadık.

Erkeksen çık Kerim Korkut’a ”Kimmiş lan benim sahibim” de. Esameniz okunmaz kardeşim! Kim tanır sizi? Adın ne senin? Recep Gökbakan. Nereye bakarsan bak. Umurumda değil. Bir hiçsin diyorum. Kafa kâğıdın olsa ne yazar? Soralım koca mahalleye. Resmini gezdirelim köy içinde kayıplar gibi. Koca suratlı muhtar eskisi bile “artiz ellam!” der de valla yitikleri oynarsın. Rezil rüsva olursun sonra. E peki biz kendimizi nasıl tanıtacağız o zaman? İş olsun diye mi adımız soyadımız var? Valla aynen öyle. Bu ülkede sadece adıyla kendini tanıtabilen biri var ise düğününde helâlından bir çeyrek takacağım.

Senin baban var mı, yoksa deden? Adı nedir? Hele de namını, de bakalım. Dedem ayı Kazım, babam Sarı Dursun. At kimliği gitsin. Hiç bir işine yaramaz. Kimliğin cebindeyken bile kimse seni tanımaz, sopa yersin. Ayı’nın torunu, olmadı Sarı’nın oğlu diyeceksin. Sen onlarla varsın. Onlarsız bir hiçsin.

Kimin oğlu? Kimlerdenmiş? Abdulrezzak minti Elfişfiş Pinti karnıyarık Kasım Efendi’nin oğlu. Yuh! Zagor’un Çikosu bile bundan kolay. Gülüyorsunuz. Hem de keyifli keyifli. Burada anlatılan sanki siz değilsiniz. Peki, 40 yaşındakiniz gidecek bir akrabasına babasını, dedesini (bu arada anne ne hikmetse pek devreye girmiyor. Sanki biz tüp bebeğiz) evet babasını, dedesini söylemeden kendini tanıtsın bir yol. Bunu başarırsa nane şekeri benden.

Aslında şu an gırgır şamata trajikomik bir Türkiye gerçeğini konuşuyoruz. Babanız ve dedeniz olmadan Türkiye’de sizi kimse tanımaz. Meşhurlar ayrı tabi. Onları fareler bile tanır. Aslında İbo’ya kimlik kartı vermek ayıptır. Kendisi zaten kimlik. Yüzüne bakıyorsun”ha bu bizim inşaatçı” diyorsun. Kimliğini verseler tanıyamayacak, şüphelenip karakola götüreceksin. O kimliksiz tanınıyor da sen cebinde kapı gibi kafa kâğıdı yine de yabancısın. Adın Mehmet ama kimin Mehmet’i? Sarı çizmeli Mehmet. Elini Sallasan Mehmet’e değiyor.

Bu da temelli ayrı bir sorun. Ya kardeşim biz zaten tanıma özürlüyüz. Parktaki köpeği biliyoruz da adı sanı, boyu posu, cebinde kapı gibi kimlik akraba çocuğunu kemikleri bile kalmamış dedesine kadar gitmeden tanıyamıyoruz. Bir de sen şimdi kalkmışsın adım Mehmet diyorsun. Soyadım Güneş. Memuriyetimde böyle birinin kimliğini yere fırlatmıştım. Sonra gıcık müdireye şikâyet eder korkusuyla el yüz yalayıp af diledim ya oldu bir kere. Çünkü dostlar, merkezi sorgulamadan bunu bulmak için Mehmet Güneş yazmış bulundum. Aman Allahım. 500’ mü desem, 1000’ mi desem. Sanki Türkiye’de bütün erkeklerin adı Mehmet Güneş’ti. Ben mi aptalım? Halkta mı var bir şey? Devlet mi anormal. Üç milyon Ahmet, 500 bin Mustafa Yılmaz. Bir milyon Büşra. İki buçuk milyon Mustafa. Bir o kadar Mehmet. Bir o kadar Fatma. Bir o kadar Ayşe. Nüfusun yarısı gitti anasını satayım.

Şimdi biz 10 tane mega kent kuracağız. Her biri 10 milyon nüfuslu. Hani gerekti ya “Adı Mustafa Yılmaz olanlar gelsin” dedik. 50 bin kişi kalktı yürüdü. Kerim Korkut ne yapar ne eder? Kaçar gider valla!

Ya alt tarafı isim değil mi? Ahmet olsa n’olur, Mehmet olsa n’olur? Şerefsiz, adi birinin adını Muhammed koysalar neye yarar? Komşu Ayşe dediyse sen de taş de, toprak de, isim kıtlığı mı? Kıskançlık, haset bu haset. Çekemiyor, komşusunun çocuğuna verdiği ismi bile çalıyor. Onunla aynı olacak, aşağı olmaz. Komşunun beli kambur, seninkini de öyle yapalım. Yemedi değil mi?

Sadece tanıma, bilme konusunda sorun olsaydı bu yazıyı yine de yazmazdım. Asıl sorun varlık, aidiyet. Bana ülkemizdeki gençlerin, çocukların sayısını hiç vermeyin. Bu zaman kaybı olur. Çünkü yarıdan fazlasının kimlikleri bir şey ifade etmiyor. Babalarını, dedelerini bilelim. Daha çok işimize yarar. Bu, ne kadar büyük bir cehalet ya! Bir genç, bir çocuk nasıl babasının kimliği üzerinden var olabilir, tanınır, bilinir? Ömrümüz vesayet altında mı geçecek? Biz, hiçbir zaman biz olamayacak mıyız? Kimse Seda Sayan’ın babasını soruyor mu? Biz hepimiz böyle ünlü olamayız ki. O zaman hayatımız boyunca kendimizi “şunun oğluyum, bunun kızıyım” diye tanıtmamız gerekecek. Ağzımızla kuş tutsak bile Anamız Benli Naciye, babamız yankesici Sütçü Kemal ise hiç şansımız yok. Allah kahretsin! Bana ne ya! Ben kendim olmak istiyorum. Kimin oğlusun, kimin kızısın sorularından nefret ediyorum. Ağaç kovuğunda büyüdüm. Leylekler getirmiş. Tecavüzcü Coşkun’un oğluyum. Annem bir ara o yana gitmiş zahir. Tövbe tövbe!

Anne babamıza sadece isim olarak bağlı değiliz. Öyle olsaydı kimliğimde ana babamın adını tipekslerdim, olur biterdi. Adam benim nasıl biri olduğumu anlamak için de soy kütüğümü istiyor. ”Anasına bak kızını al” diyor. Bu sözü kale alacak kadar aptal olsaydım yanmıştım şimdi. Çünkü yılın kadını seçilen kuzeyin Muazzez Abacı’sının kızı 9. kocayı değiştirdi. Tıpkı ayakkabı gibi. Sümüklü Sultan’ın beslemesi hala dağ gibi yanımda evellalah!

Babamın dedemin gölgesinde bir ömür tükettim. İkisi de öldü. Kemikleri yok oldu, toprak oldu. Ben hala onlara bağlıyım. Tanıdık yedi düvel adımı bilmiyor. Hala şunun oğlu, bunun torunu diyor.50 sene önce ölen dedemi biliyor da yanı başındaki beni tanımıyor.

Vesayet bağları ayakkabı bağı değil ki söküp atasınız. İnsanlarımız istemedikleri bu saçma bağlar yüzünden kimliklerini, kişiliklerini, başarılarını ortaya koyamıyorlar. İstersen Alamanya’ya vali ol seni bilen yine de at hırsızı Rafet’in oğlu olarak biliyor.

Bazen keşke bir kedi köpek olsaydım, diyorum. Hiç değilse bir kimliğim olurdu. Cebinizdeki resimli kâğıda güvenmeyin. Onunla hiçbir zaman var olamazsınız. Her birimiz de birer Tarkan olamayacağımıza göre Ağaç Hareketi’nin tamamen kendisi olan, tüm vesayet bağlarını koparmış özgür ve bağımsız Türkiye bireyi yapan muhteşem devrimlerini hayata geçirmekten başka inanın hiçbir çaremiz yok.

Saygı ve sevgilerimi sunuyorum ülkemin güzel insanları

Kerim Korkut

MSN adresim: paralak13@windowslive.com

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..