Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '10

 
Kategori
Blog
 

Hıncal Uluç Aradı Beni

Hıncal Uluç Aradı Beni
 

Şimdi hiçbiriniz inanmayacak belki.
Ama gerçek bu.
Hıncal Uluç aradı.
Dünkü yazımı okur okumaz evvela bana mesaj göndermiş.
Tabi telefonumu filan bilmiyor haliyle mesaj yazmış blogdan.

Mesajı okudum, şaşırdım tabi.
Dedim: “Lavuğun biri bana şaka yapıyor zahir, du bakalım kokusu çıkar yakında”.

Yani argo tabiriyle (lavuk da argo kelimeydi orada dip not geçmeyi unuttum, burada ikisini de geçeyim, affınıza sığındım) iplemedim mesajı.

Olayın etkisinde kaldığımdan argo tabirlerimi mazur görün.
Kendime gelemedim daha.
Eee kolay değil tabi.
Birdenbire ünlü bir yazar tarafından aranmak!
Evvelce Engin Ardıç taklidi yapmayı becerememiştim ama bugün oldu gibi sanki :))))

Neyse. Ben mesajı kaale almadım, cevap da yazmadım.
Kısa bir süre sonra mail adresime baktığımda bir de mail gelmişti.
Tabi bir sürü mail var da bir tanesi dikkat çekiciydi.

Gönderen kısmında hincal.uluc@sabah.com.tr yazmasa yine de gönderenin Hıncal Uluç olduğuna inanmam. İnternetten bakıp e-mail adresini teyit ettim tabi.

Lafı uzatmayayım.
Engin Ardıç Olamam” başlıklı yazıyı okuyunca bana yazma gereği hissetmiş.
Özetle diyorki:

Sevgili Murat. Milliyet Blog’da çıkan yazını okudum. Engin eski arkadaşımdır. İyi tanırım ve severim. Yazı başlığında da belirtmişsin “sen zaten o olamazsın”.

Güzel kardeşim. Seni tanımıyorum ama birkaç yazını okudum, iyi birine benziyorsun. Esprilisin. Hayata gülerek bakmayı sevenlerdensin. Öyle insanları ben de çok severim.”

Ancak sevgili Murat. Engin Ardıç olamadığın yerde nasıl Hıncal Uluç olacaksın acaba? Aslında bekleyip ‘bakalım ne yumurtlayacak bu densiz’ diyebilirdim. Lakin güngörmüş bir insan olarak avını bekleyen pusu kurmuş bir timsah olmaktan korktum”

İşte bu nedenle iki satır yazayım dedim. Köşeme taşımak istemedim konuyu. Sen yazmayı boşver, oturup iki çift laf konuşalım. Sohbetten gayrısı boş. Biz yıllardır yazıyoruz da ne oluyor sanki. Bir yerlerinizi sıkmayın yazacağız diye.”

Sevgili Murat. İstersen aşağıdaki numaradan arayabilirsin. Hem tanışmış oluruz. Hem de sana bu alemle ilgili tüyolar veririm. Malum bizler yaşlandık, bir tane daha doktor dostumuzun olmasının zararı olmaz. Sevgiyle kal”

Şok! Şok! Şok!
Nasıl şok olmayayım…
Nasıl olur yarabbi? Diyorum.
İstesem bu kadar olmazdı vallahi.

Derken acı acı telefon çaldı.
Daldığım tefekkür aleminden çıkmak istemediğimden numaraya bile bakmadan reddettim.

Telefon yeniden acı acı çalmaya başladı.
Ben yine numaraya bakmadan reddettim

Telefon ısrarla çalıyordu.
Yok artık, telefon numaramı bulup da arıyor olamaz” dedim.

Yeniden çalan telefona baktığımda “Hıncal Uluç” yazıyordu.

Şok! Şok! Şok!

Şok! Şok! Şok!

Öldüm galiba diye düşündüm :)

Sonra birden yerimden fırlamışım.

Yemekten sonra içim geçmiş meğerse.

Telefon “hatırlatma” için çalışıyormuş, hatırlatma konusu da “Hıncal Uluç”. Yazı konusunu unutmayayım diye yazmıştım :)))

Ders olsun bana.
Bir daha yemeği az yiyeceğim.
Aklım başımdan gidiyordu yaw :)

Bir dahaki yazıya örneğimiz Yılmaz Özdil :))

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..