Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Şubat '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hıncal Uluç’u kınıyorum!

Hıncal Uluç’u kınıyorum!
 

Kaynak:olayhaber.com


Defne Joy Foster için bir yazı döşenmiş, resmen tabulardan girmiş, mahremden çıkmış bir yazı; okurken insan özellikle şu satırına takılıyor: “Bekar erkek benim küçük kuzenim, Sanem'in kardeşi Kerem..” !

Hımm…

Durum budur!

O bekar erkek Kerem olmasaydı, Defne su yolunda kırılan testiye benzetilir miydi?

Kerem bekar olmasaydı böyle hınç dolu bir yazı kaleme alınır mıydı?

Kerem 112 Acil’i arasaydı Defne yaşıyor olabilir miydi?

Hah işte, en insancıl soru buyken, birini savunurken diğerinin ölmüş bedenini bir kez daha taş ile ezmenin, söz ile zedelemenin, önyargı ile kirletmenin anlamı var mıdır?

Kerem böyle savunulmaz!

Böyle savunmaya kalkışılırsa “Neden 112’yi aramadı diye sorarlar!”

Su testisi su yolunda kırılırken, durduk yerde kırılmaz ya! Ayağına takılan taşın, bacağına dolaşan otun hiç mi suçu yoktur da, kırılan testiye yüklenirsiniz!

Ki, o testi kırılırken hiç biriniz yanında değildiniz!

******

Birilerini savunmak adına bir başkasını yerin altına sokma durumunu hiç sevemedim!

Birilerini basamak olarak kullanıp yükselenleri de…

Kendini savunma durumunda olamayanların arkalarından konuşmayı ise hiç!

******

Yargılarla, törelerle, mahalle baskıları ile baş etmeye çalışırken, Kerem’i aklama adına kaleme alınan bu yazıyı hiç tasvip etmedim!

Aynı tarz ile yazıp da, hangi ipliklerin hangi pazarlarda satıldığından söz etmenin anlamı yok!

Amaçlı yazılmış bir yazı, belli, empati yapmaya davet edilirken okurlar, neden erkeklere çağrı var?

Mesela, Defne Hıncal Uluç’un kızı olsaydı, empati yapalım hadi, aynı yazıyı yazar mıydı?

******

Bir yerlerde durulamadığının, bir çizgi yakalanamadığının göstergesidir bunlar!

İşine geldiği taraftan anlamak, işine geldiği gibi yorumlamak!

Avrupa gördüm diye ahkam kesmenin anlamı yok; dikkat ederseniz Avrupa’da kimse kimsenin özel yaşamıyla ilgilenmez!

Öyle kolay kolay galeyana gelmez, ayıp olmasın diye “evet” ya da “hayır” da demez!

Nedeni ise pek basittir: Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapmamak!

******

Yerlere tüküren bir toplumuz, yazıla çizile uluorta yapmaktan utanır olanlar etrafta kimse yoksa yine de sokağa balgam ve sümük atmaktan geri durmuyoruz!

Hah işte!

Önemli olan etrafta hiç kimse olmasa bile sokağa sümkürmemek, sümüğünü bir yerlere çaktırmadan sürmemek!

Balgamını mendilinin arasına saklamak…

******

İşin en trajikomik yanıdır, birinin sokağa sümkürdüğünü gören “ıyykkk” der, yalnız kaldığında “ohhh” diyerek balgamını temizler!

Yani, bir karar vermek lazım; ya insanca durumlar diyeceğiz, bizden başkasını da hakir görmeyeceğiz, ya olmamalı deyip, arkasında duracağız!

******

Böyle basit bir konuda dahi hem fikir olamayan toplumlar daha vahim konularda nasıl bir arada dursunlar?

Hani Avrupa, Amerika standartları falan deniliyor ya, kendi içinde hala bir yol belirleyememiş topluma hangi elbise giydirilse sakil durur!

Bir taraftan özgürlüğü savunurken diğer taraftan örf ve adetleri yardıma çağırırken… Tersi olsun… Örf ve adetleri savunurken özgürlükten dem vurmak…

Uymuyor bu elbise işte!

O yüzden herkes bir tarafından çekiştiriyor ya!

İşine geldiği şekilde!

******

Avrupa hayvan hakları için protesto eyleminde bulunuyor, ne güzel! Demek ki diğer konularda sıkıntıları yok! Üstelik ne biber gazı ne de tazyikli su ile karşılanıyorlar!

Gönül istiyor tabii ki, hani bizim de tek derdimiz o olsa, o derdimizi haykırsak güzel güzel, ıslanmadan, gözlerimiz yanmadan evlerimize dönsek…

******

Maalesef… Bizim çok daha farklı dertlerimiz var!

Önce insanca yaşamaya çalışmak!

Yani, birileri bizim için elbise biçmeden, birileri için dikilmiş elbiseleri üstümüze giydirme çabalarında olmadan…

Erkek gömlekleri ile kadın gömleklerinin düğmelerinin ilikleme yönlerine takılmadan!

******

Yollar aşılmıştı bir vakitler, feslerden şapkalara, Arap alfabesinden Türkçe karakterlere geçilmişti!

Kadınlar ev hapsinden kurtulmuştu…

Kurtuluş Savaşı’nda can ile, yürekle, beden ile kendini ortaya koyarken onur ile andığımız kadınların, ki belki de “Ne işin var, otur evinde!” diyen eşlerini hiçe sayarak, ya da tam tersi: “Onurumuzdur kadınım” diyerek katıldıkları savaşa hürmeten en azından kadınları “kadın” oldukları için aşağılamayalım!

******

Amaçlar, hedefler ayrı ayrı…

Kötü olan, bir yol belirleyememek!

Her bir amaca kanmak, her bir yola girip çıkmak insanı sersemletir; ya kadına saygı duyacaksın, ya değil!

Ya demokrasiye inanacaksın, ya otokrasiye!

Ya işine gelene evet diyeceksin, işine gelmeyene hayır; tabiri caizse “yalakalıktır” bunun adı!

Ya da “Gemimi yürüten kaptanım, kim ne der”!

******

Ama yani, bencillik değil de nedir bunun adı?

Hani, nerede toplumsal sağduyu?

Nerede yazar olmanın vicdanı?

Sağduyudan vaz geçip sapa yollara giriyorsan eğer…

******

Bir konu, bir olay, bir yazar değil maalesef söz konusu olan, böyle bir mirasımız var; ısrarla yok sayarken devam ettiriyoruz!

Maalesef ne istediğini bilmeyen insanların şaşmış pusulalarından yararlanma çabası içinde olanlar var oldukça da bu böyle devam edecek!

Kendi ile savaşan, kendi kendini bitiren toplumlara örnek olarak tarihte yerini bulacak!

Maalesef…

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..