Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ekim '19

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Hint Destanı Dersi

Bir Hint destanı Thomas Mann’ın yazdığı “Değişen Kafalar” okumaya değer ve insanın en önemli yanının vücut mu baş mı olduğu sorusunu sorup cevabını sarmaladığı hoş bir anlatı. İki arkadaş: Tecimen olan Bhavabhuti’nin oğlu Şridaman, soylu ve Veda bilgini aile çocuğudur. Diğeri Demircilik yapan, çekiç sallamak kadar sığırları otlak ve ağıllarda beslemeyi çok iyi bilen çoban Garga adlı bir babanın oğlu Nanda.

Şridman’ın ticari alışverişlerinde yanında giden çocukluk arkadaşı ve can dostu Nanda yine bir alış verişe gidiş anında Ölümsüz Ganj nehrine akan “Altın Sinek” ırmağı kenarında yemek yiyip Şridman’ın; Yemeğimizi yedikten sonra yumuşak otlara uzanarak ağaçların dalları arasından göğü seyredelim. Tıpkı Toprak Ana’nın yaptığı gibi, bakışlarımızı yukarı kaldırmak zorunda kalmadan gözlerimizin kendiliğinden yukarı çevrilerek göğe bakması dikkate değer bir seyir denemesidir. Der ve uzanır.

Nanda ise uzanmadan önce çevik kollarını dikili duran dizlerine sarmış, yokuşun ağaçları ve çalılıkları arasındaki Kali Ana’nın yıkanma yerine bakıyordu.

Dostunu sessizce uyararak, yıkanma yerine gelmiş melek gibi bir kızı seyretmesini ister.

Issız toplantı yerinde yıkanma törenine hazırlanan bu genç kız, sarisini ve gömleğini merdivenlerin basamaklarına bırakmış, yalnızca boynunda birkaç gerdanlık, kulağında sallanan küpeleri ve bir de topuzlu başını saran bağla çırılçıplaktı. Sank Maya’dan yapılmıştı.Vücudu ne çok koyu ne de çok beyaz, altınla ağartılmış tunç rengindeydi.Tatlı çocuksu omuzları, yuvarlacık kalçaları, biçimli karnı……

Yani güzelliği göz kamaştıran bir kız görürler. Şridaman soylu ve dinsel tütsüyle sarmalanmış diliyle, gözlerini kızdan alamayarak;

-Gidelim, buradan çekilelim, o bizi görmeden bizim onu gözetlememiz doğru değil, diye mırıldanır. Nanda itiraz eder;

- Neden? İnsanı incelemeye yönelten bu yere ilk biz geldik ve incelemeyi gerektiren her sesi dinliyoruz, bundan ne çıkar? Yerimizden kıpırdayamayız, hem gürültü, patırtı yaparak buradan uzaklaşmaya kalksak, bir şeyden habersizken bizim onu gözetlediğimizi ona duyumsatmak zalimlik değil midir? Ben onu seyretmekten hoşlanıyorum. Sanki sen hoşlanmıyor musun! Gözlerini daha şimdiden Rigveda’nın dizelerini olkuımuş gibi kızardı. Kız kaçar sende bir türlü seyrine doyamadığın bu görünümden yoksun kalırdın.

Kızı seyretmenin zevkiyle devam ederlerken Nanda kızı tanır ve fısıldar: Bu yakındaki Hörgüçlü Boğa Yurdu köyünden Sumantra kızı Sita.

Artık günlerce Şridaman uykusuz geceler geçirir ve Sita’nın aşkı için yanar tutuşur. Nanda’nın imdadına yetişmesini ateşini söndürmesini ister. Çünkü Nanda, kızı bir güneşe yardım bayramı gününde salıncakta bütün gücüyle güneşe doğru sallayan kişiydi.

Hediyelerle gidilir ve istenir kız . Evlilik gerçekleşir. Yıllar geçer Şridaman’ın kafası karışıktır. Karısının sevgisinden, Nanda’nın arkadaşlığından kuşkulanmaya başlar. Hamile Sita’yı Hörgüçlü Boğa Yurdu köyünden babası Sumantra’ya götürmeye karar verir. Nanda da elbet beraberlerindedir. Dostlar her zaman ve her yerde beraberdirler.

Nanda’ya  düğümlenen bir sesle hastalığının itiraf ederek, hastalığının iyileştirilemez, öldürücü bir illet olduğunu, ölümü istediğini, isteğin zorunluluktan, zorunluluğun da istekten doğduğunu söyleyerek; Eğer dostluğun ciddiyse, bana olan en son sevgi borcunu ödemek üzere bir ölü yakma kulübesi hazırla ki; içine girip yanayım. Çünkü iyileşmeyecek olan bu hastalık beni içimden doğru öyle acı verici bir biçimde yakıyor ki; kavurucu alevler bunun yanında bana acı dindiren yağ ve kutsal suların kucağında dinçlik veren bir yıkanma gibi gelecektir, der.

-Senin bir kez güneşe doğru salladığın Sumantra kızı Sita’yı çıplak ama namuslu olarak yıkanırken izlediğimizden bu yana, onun çıplaklığı ve namusluluğundan doğma bir acı çekirdeği ruhuma çöktü….

Bilge adam, ah bilge adam,
Ne de ağırbaşlı düşüncen var!
İpin ucunu kaçırınca,
Bilşgeliğinde senden kaçar.
Güzel kızın göz süzmesi,
Aklını etti darmadağın,
İnan ki; senden sakar olmaz,
Ağaçtan düşen sersem maymun!

Aslında bu aşkta sorun: Sumantra kızı Sita, kocasının yağlanmış vücudunun, kokusunun rahatsız ediciliğini artık belli eder olmuş, Nanda’nın vücudu gibi bir vücut özlemini ortaya sermiştir. Özlemle baktığı Nanda’yı gece düşlerine, kocasıyla özel anlarında gözlerini kapatıp fısıldamalarına koymuş olmasındaydı.

Sumantra kızı Sita, yolculuk sırasında Nanda ile arabada otururken dua etmek üzere kutsal mağaraya giden kocası Şridaman, kutsal mabede kendini öldürerek kurban sunar.

Gecikmesini fırsat bilen sevgililer, gecikince de merakla Nanda kutsal mabede bakmaya gider. Can dostunun ölü bedenini görünce, yitirdiği dosttaki suçunu itiraf ederek kutsal mabede kendi bedenini kurban olarak sunar. Bedenler üst üste olmuştur, ölümde birlikte olabilmişlerdir.

Sumantra kızı Sita, mabede geldiğinde ölümlerin acısıyla kutsal mekanda;

-Ey ölümsüz tanrıça, işte olanlar böylece oldu. Beni ister azarla, ister cezalandır. Senin varlığın olan ben, şu korkunç anda hiçbir sakınmaya başvurmadan düşündüklerimi ve yaptıklarımı anlatıyorum; çünkü nasıl olsa sen her şeyi bilirsin. Aşk zevki soylu kocam Şridaman’ın başına uymuyordu, hatta senin de hak vereceğin üzere aşkta ana öğe sayılması gereken ve şimdi başından acı bir biçimde ayrılmış olan vücuduna da uymuyor ve aşk birleşimini, beni bütün yüreğimle bağlayacak bir biçime sokmasını beceremiyordu. Beni zevke karşı uyandırıyor ama bunu yatıştıramıyordu. Bana acı ey tanrıça. Senin bu uyandırılmış varlığının zevki mutluluğundan ve isteği zevkinden büyüktü.

Ama gündüzleri, hatta yatmadan önce akşamları da keçi burunlu dostumuz Nanda’yı görürdüm. Onu yalnızca görmekle kalmıyor, kutsal evliliğin bana erkekleri inceleme ve sınama konusunda öğrettiklerinden yararlanarak onu inceliyor ve onun aşk birleşmesini ne biçime sokacağını ve Şridaman’ın yerine, onun tanrısal karşılaşmanın nasıl olacağı sorusu düşünce ve düşlemlerime sokuluyordu.

Ölümsüz tanrıça öfkelenerek “Ben düzensizliğin simgesiyim ama, sana şunu söyleyeyim ki; özellikle bundan dolayı sıkı düzen yandaşıyım ve evlilikte düzenin bozulmasını kesin olarak yasaklıyorum.

Hak etmediğin halde sana ve bağrında ki solgun, kör tohuma, içerdeki iki delikenlıya da acıyorum. Şimdi sarmaşık ilmeğini bırakıp içeri girecek ve senin yüzünden yaratılan korkunç sahneye, betiminin durduğu yere döneceksin. Kafaları alıp vücutlara uyduracaksın. Bu arada kurban kılıcını yüzüğü aşağı gelmek üzere kesik yerlere sürerek kutsayacak, her defasında da adımı çağıracaksın –ister Durga ya da Kali diye, istersen yalnızca Devi diye, bunun bir önemi yok- böylece delikanlılar sapasağlam olurlar. Ama işi düzgün yap, sakın ivedilikle kafaları yüzleri enseye gelecek ters oturtup da adamları gülünç etme.

Sumantra kızı Sita, koşarak mabede girer ve kafaları dualar içinde denildiği gibi vücutlara yapıştırır ve kılıçla kesik yerlere sürer. Bedenler sapasağlam olur ve canlanırlar. Bir terslik vardır ama, Kocasının başı Nanda’nın vücuduna, Nanda’nın başı kocasının bedenine kaynatılmıştır.

Sumantra kızı Sita, bilmeden özlediği kafa ve vücuda kavuşmuştur. Ama kavga eden bu iki arkadaşa dönüşmüşlükte kocanın kendileri olduklarını iddia eden iki kişi. Koca hangisi?

Evlilikte temel olan vücudumdur. Çünkü çocuklar kafayla değil, vücutla oluşturulur. Sita’nın bağrında taşıdığı meyvanın babası olmadığımı ileri sürebilecek adamı görmek isterim diyen Nanda kafalı Şridaman vücutlu adam.

Tartışma uzlaşılmaz olunca Sita’ya seçme hakkı verilir ama o da buna yanaşamaz. Kutsal bilgeye giderler. Bilge Kamadamana, onları dinler ve “kuşkusuz, omuzlarında dostun kafasını taşıyandır. Çünkü nikahta geline sağ el uzatılır. Else gövdenindir. Gövde de dostun.” Diyince Nanda bir utku çığlığı atar. Ancak bilge devam eder: Koca erkek eşin başını taşıyandır. Bu karardan kuşku duymak haksızlıktır. Nasıl kadın mutluluğun en üstünü ve şarkıların kaynağıysa, Başta tüm organların en üstünüdür. Der.

Sita ile yeni vücutlu Şridaman mutlulukla ayrılırlar. Yıllar geçer ve imrenilen o vücut gittikçe yağ tulumuna, pis kokulara bulanmış kilolu adam olur. Baş düşündüğü yaşamı yaşatmıştır. İnsan nasıl düşünürse öyle yaşar. Sita, yeniden özlemlere düşer. Çünkü eski kocasının vücudu tam da özlediğ vücuda dönmüştür Nanda’nın başı altında.

 

 
Toplam blog
: 47
: 288
Kayıt tarihi
: 15.12.10
 
 

Denize yakın adam... İzmir'de yaşıyorum. ..