Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ocak '09

 
Kategori
Ankara
 

Hisar’ın ufak tefek taşları

Hisar’ın ufak tefek taşları
 

Buradan bent deresine bakarsınız, Altındağ'ı görürsünüz..


Ankara Kalesi, orada yaşamış, orada ikamet etmiş olanlar için hep “Hisar”dır.. “-Nerede oturuyorsun?” sorusunun tek bir karşılığı vardır.. “Hisar…” İşte orada geçti çocukluğumun bir dönemi.. İlkokul 3’e geçmiştim, Keçiören’de, tepebaşında oturduğumuz evden rahmetli babamın Kredi Yurtlar Kurumuna işe girmesi nedeniyle Hisar’a taşınmıştık.. Eee! Kolay mı? 3 çocuk, tek maaş, bir de saatte bir geçen yoğun (!) otobüs trafiği.. O devirde Kurtuluş’tan Keçiören’e gidiş geliş, 3, 5-4 saat o da her şey denk gelirse..

Ama, Hisar öyle miydi ya? Bütün Ankara ayaklarınızın altına serilidir. Sedirin üstüne çıkıp baktığınız pencerenizden, tahta pervazlı, yılların verdiği yorgunlukla esmerleşmiş tahtanın ortasındaki küçük pencerenizden bütün Ankara’yı avucunuzun içinde gibi hissederdiniz.. Gençlik Parkı’nı görürdünüz, Anıt Kabir’i görürdünüz.. Sokaklarında irili ufaklı taşlar döşeli Hisar.. Belki adı Malta taşıdır onların, ama, ben sevmiyorum öyle adlandırmayı.. Hisar'ın taşlarıydı onlar.. At Pazarı kapısının girişinin hemen sağında kırık leblebi, iğde, keçi boynuzu satan yemişçi vardı.. Saat Kulesinin yanından aşağıya, Arkeoloji Müzesi’ne inen dik yokuşun solunda Karadeniz Pidesini ilk kez tattığım pideci..

Pazar sabahlarını dört gözle beklerdim, bizim 3-4 ev yanımızda oturan dayımlara kahvaltıya gidilirdi.. Rahmetli yengem, ya -lezzetini bir daha asla bulamadığım- kıymalı ay çörekleri yapardı, ya da içini evde hazırladığı pideyi götürürdük, dayımla fırına.. Sıra beklerken dayım beni oyalamak için yemişçiden iğde, leblebi alırdı.. “Aptal yemişi” derdi iğdeye, ağız dolusu gülerek.. Babam işine yürüyerek gidip gelirdi, Kurtuluş’ta idi Yurtlar Müdürlüğü.. Dayım Sanat Okulunda öğretmendi, o da yürüyerek gidip gelirdi.. Biz okula, Ahi Elvan Camii’nin hemen arkasındaki, Saman Pazarı’ndaki okulumuza, Ulus İlkokuluna yürüyerek gider gelirdik.. Hem o zamanlar toplu taşım araçları yoktu, hem zaten biz “Ankara’nın tepesinde idik! Her yer bizim ayağımızın altındaydı..”

Turist otobüsleri gelirdi, Hisar Parkı tarafındaki Surlarda bulunan “Hisar Kapısı” önüne.. Bildiğim kadarıyla hala oraya geliyorlar.. Rehberlerin, çocukların “Müsü mani! Müsü mani!” diyerek yaptıkları saldırıyı püskürtme çabaları arasında turistler merdivenleri çıkardı.. O çocukça talebin ardında "birinden birşey dilenmek" yoktu ama.. Çok masum bir şey gelirdi bize.. Şortlu yaşlı adamlar, buruş buruş derileri ama, bir o kadar da şık kıyafetleriyle yaşlı kadınlar kim bilir hangi duygularla izlerlerdi? Gülümserlerdi etraflarına.. Fotoğraflarımızı çekerlerdi.. Güdüllü teyzelerin, Kızılcahamamlı teyzelerin İç Hisar'daki 10 odalı, 10 odası da başka aileye kiraya verilmiş ahşap konaklarının avlusunda çamaşır yıkamalarını, yemek yapmalarını çekerler, fotoğraf makinalarının içine hapsedip, memleketlerine götürürlerdi.. “Ankara Kalesi” onlar için geçmişe ait, gezilip görülmesi gereken tarihi bir mekandı.. "MÖ II. Yüzyılın başlarında Galatlar Ankara’da hüküm sürerken orada olan, Romalıların, Bizanslıların taşlarının üstüne taş döşedikleri, Arap saldırılarında ele geçmeyen bir kaleyi ziyaret ediyorlardı.. İç Kale’deki eski Ankara’yı çevreleyen, dış kalesi Selçukluları, Haçlıları gören, Osmanlının onarımından geçen büyük bir tarihi belgeyi görmeye geliyorlardı..(1)
Onlar taşların anlattıklarından geçmişe gidiyorlardı, biz ise orayı yaşıyorduk.. Hisar, bizim için içindeki evlerde yaşanan, sokaklarında koşup oynanan, Ramazan’ın ilk gününden son gününe kadar iftar topunun İtfaiye’nin karşısındaki parkta İtfaiyeciler tarafından atıldığı, soğuk kış gecelerinde teravih namazından sonra mahallenin ağabeyleri tarafından su dökülerek buz tutturulan taşlar üzerinde sahurdan sonra uzun tahta merdivenlerle kayılan canlı bir yerdi.. Hisar’dı orası..


Ali Taşı vardır, Kale burçlarının dibinde.. O nedenle Hisar'ın o kısmı, (o mahallesi diyelim) Ali Taşı diye adlandırılmıştır.. Yuvarlak kocaman bir kaya parçası.. Tam karşınızda da Altındağ.. Bakınca orada elinizin altındaki kayanın oturabileceği bir eksiklik görebilirsiniz.. İşte, oradan atmış "Hz. Ali o taşı bu tarafa!" Ne zaman gelmiş buralara bilmiyorum? Gerçekten atabilir miymiş? O nu da bilmiyorum.. Ama, çok gerçek gelirdi bize..
Hisar parkı kapısının önünden giden yol geniş bir meydanda biter.. Surların dibinde, yine yüksek duvarlar vardır orada.. Top oynardık o alanda.. Kalemizin birisi mecburen Bent deresine bakan o yüzüne kurulurdu.. Karşı kaleyi alan takım çok dikkatli oynamak zorundaydı.. Çünkü hızlıca vurursanız, topunuzun o yüksek duvarı aşıp, Bent Deresine "kaçması" söz konusu olurdu.. Top kaçtığı bişey değil, gider alırdınız, ama, top'un kaçtığı yerde "genelev" vardı.. Genelev'in çatısına, bahçesine düşerdi bazen top.. Alamazdınız o zaman.. Üstelik "babanı yolla da ona vereyim!" diye bağırırlardı, tanımadığımız koca memeli bazı kadınlar.. Korkardık sanırım?
Kaç zamandır gitmiyorum.. Çünkü oraya ait anılarımın merkezindeki bir çok sevdiğim yok artık.. Dayım yok, yengem yok, babam yok.. Komşularımızdan Keriman teyzem yok.. O Keriman teyzem ki, arkadaşım Zeki ile evin arkasındaki su sarnıcının üstünü kapatan tarihi tonoz’un altında, yarım yarım bölüşüp içtiğimiz yassı Yenice sigarasının dumanını –o sırada 5. sınıf öğrencisiyiz, neler yapmışız, hey Allah?- görüp, arkasından bizi fark eden ve annelerimize söyleyen Keriman teyzem.. Uyarın sonrasında anamdan yediğim dayağa rağmen hiç kızamadığım Keriman teyzem.. Nur içinde yatsın! Nedense bütün kadınlar teyzemizdi, bütün adamların amcamız oldukları gibi.. Nedeni basit; "çünkü teyzelerimiz, amcalarımız"dı onlar..

Ankara’nın güzellikleri saymakla bitmez.. Anlatmakla bitmez.. Yazmakla bitmez.. Hatırladıkça yazarız biz de..

(1) Fotoğraf, www.ankara.gov.tr , Ankara kalesi hakkında bilgi http://www.kenthaber.com/ adresinden alınmıştır.

 
Toplam blog
: 22
: 1234
Kayıt tarihi
: 11.10.08
 
 

Ankara'lıyım. 2 çocuk babasıyım. Evliyim tabii ki.. Bir "Ankara aşığı" diyebilirsiniz bana. Beşiktaş..