Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '19

 
Kategori
Tarih
 

Hitler’in Medyum Kadınları

Savaşlar, yaşandıkları coğrafyalarda, yalnızca o döneme tanık olmuş insanların değil, onların kuşaklar sonraki torunlarının genetik hafızalarında bile izleri ortaya çıkacak travmalar bırakır… Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, Almanya’nın kitlesel karabasanlarında, bombaların, savaş uçaklarının ve Naziler’in postal seslerinin yankılanacak olmasının sebebi budur.  Doğru, “coğrafya kaderdir!”.

Avrupa’da, çoğu müze olarak kullanılan sığınaklardan, tarihi binalara kadar adım başı pek çok yerde, geçmişin içinizi üşüten hatıraları ile karşılaşabilirsiniz. Eğer bu tür parkurlara merakınız varsa, henüz “savaşın izlerini” takip eden kültür turlarına dâhil edilmemiş olsa bile, Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinde küçük bir şehir olan Büren’e mutlaka uğrayın.

İstanbul’dan Paderborn Havaalanı’na yaklaşık 2 saat 20 dakikalık bir yolculukla buraya ulaşmak mümkün. Büren’de sizi, Alme Vadisi’ne bakan heybetli bir kaya üzerinde yükselen, Nazilerin ruhlarının mahzenine yataklık etmiş, Wewelsburg Şatosu bekliyor olacak. Bu ürkütücü şato ve kale kompleksi, Paderborn Piskoposları için, Weser Rönesans tarzında 1603-1609 yılları arasında inşa edilmiş, onlardan çok sonra Naziler kötülüklerinin planlandığı bir üs olarak kullanmışlar. Bugün ise turistlerin 6 euroya gezebildiği fantastik bir müze görünümünde, şatonun bazı bölümleri öğrenci gruplarına hostel olarak kiralanarak, yaz kampı hizmeti veriyor. Wewelsburg2. Dünya Savaşı’nda, SS'lerin lideri ve ezoterik tarikatlara meraklı olduğu bilinen Nazi subaylarının komutanıHeinrich Himmler'in gözlerden uzak gizli ayinler düzenlediği bir karargâha dönüştürülmüştü. Wewelsburg, o zamanlar SS örgütünün gizli ritüellerinin yapıldığı korkutucu bir merkezdi. Mistik sembollerle, svastikalarla dolu odalar, 12 sütünlu garip bölmeler ve sesinizi size yabancılaştırarak yankılatan tüyler ürperten mahzen, gizli öğretilerin konuşulması için oldukça uygun bir mekândı. Ayinleri yöneten medyum Maria Orsitsch, uzaylı bağlantılı olduklarına inanılan, birbirinden güzel kadınlardan oluşmuş Vril Tarikatı’nın da lideriydi. Nasıl, Wewelsburgilginizi çekmeye başladı değil mi? O halde, hikâyeyi biraz daha detaylandıralım:

Theodor Adorno, Nazi rejiminin ardından, okültizmi “aptalların metafiziği” olarak nitelendirmiş olsa da, o dönem gizemli bilgiler ve bu tür sahte bilim oldukça revaçtaydı.Adolf Hitler ile ilgili kehanetler, Naziler, ezoteri ve metafizikle ilgilenen kişilerin hâlâ favori konularından ise bunun nedeni Hitler’in ve çevresinin, yaşadıkları dönemde okült öğretilerden sonuna kadar faydalanmalarıdır. Aytunç Altındal’ın, “Bilinmeyen Hitler” kitabında de belirttiği gibi, Adolf Hitler başta olmak üzere, Nazi Partisi’nin üst kademelerinde bulunan “karar verici” kurum ve kuruluşların başında olan kişilerin neredeyse tamamı, parti üyesi olmadan önce bazı gizli yeraltı örgütlerine üyeydiler.[1]

Hitler 20 Nisan 1889 da Bavyera yakınlarında bir köyde doğmuştu, garip olan bu köyün medyum ve falcılarıyla ünlü olmasıydı. Gençliğinden itibaren karanlık güçlerle irtibat kurmanın yollarını arayan Hitler için bu gizli örgütler, cehennemden gelen bir tür lânetli kaynak gibiydi, onlardan aldığı bazı bilgileri korku imparatorluğunun gücünü arttırmak ve insanların hayatını cehenneme çevirmek üzere kullandı.

2. Dünya Savaşı bittikten sonra Hitler’in sekreteri Christina Schoroeder sorgusunda, başta Hitler olmak üzere üst rütbeli Nazilerin tamamına yakınının okültizme, astrolojiye, hermetizme ve gizli ilimlere aşırı düşkün olduklarını anlatmıştı. Führer’in sofra muhabbetlerinde bile en sevdiği konu, “kara büyü” ve “mistisizm”di.[2] Nazi okültizminin beslendiği üç ana kaynak vardı; Thule Örgütü (okültizmle ilgilenen tarikat ve 1911’de Osmanlı vatandaşlığına giren, kendisini de bir ‘Bektaşi Babası’ olarak tanıtan Rudolf Von Sebottendorf ayrı bir yazı konusu. Hitler 1919’dan 1936 ve sonrasına kadar Thule Örgütü tarafından korundu ), SS’nin, Ahnenerbe Irksal Miras Araştırma ve Eğitim Cemiyeti veya “Atalar Mirası” bürosu ki bunlar antropoloji kökenli bilim adamlarından oluşmaktaydı. (Görevleri Thule Örgütü’nün Âri ırk teorilerine arkeolojik ve antropolojik bilimsel kanıtlar bulmaktı.) ve Wewelsburg Kalesi’ni merkez olarak kullanan Vril Örgütü. Bu toplulukların hepsi birbiriyle bağlantılıydı.

Peki neydi bu “Vril”? Farklı coğrafyalarda Vril, “Prana enerjisi”, “kozmik güç”, “Çi” enerjisi olarak biliniyordu. Vril’lerden kitabında ilk bahseden yazar, Nazi’lerden çok önce Edward Bulwer-Lyttonolmuştu. Victoria döneminde yaşayan "The Last Days of Pompeii" (Pompei'nin Son Günleri) gibi ünlü kitapları olan Bulwer-Lytton1870'de "The Power of the Coming Race" (Gelecek Irkın Gücü) adlı bir bilim-kurgu romanı yazmış ve orada meleği andıran, yeraltında yaşayan,  insanüstü bir ırktan, onların gizemli enerji gücü Vril’den bahsetmişti. Romanda Vril enerjisini, "her şeye nüfuz eden" sınırsız güçte bir sıvı diye bahsedilyordu. Vril/ya ırkı, bu enerji kaynağını zihinleriyle kontrol edebiliyor, hem iyilik hem de kötülük için kullanıyorlardı. Kitaba malzeme olan bu fantastik bilgi yıllar sonra gerçek gibi kabul edilecek ve Nazi’lerin karanlık güneşi olacaktı.

Vril, Profesör Karl Haushofer liderliğinde kurulmuş olsa da, kökenleri, Almanya’da 1221 de faaliyetlere başlayan Tapınakçılar’ın “Kara Taşın Lordları” Örgütü’ne dayanıyordu. Onların“Kara Taş”’tan kastettikleri, uzaydan düştüğü sanılan (tıpkı Kâbe’deki Haver’ül Esved- ki mânâsı siyah taştır) siyah renkli esrarengiz bir göktaşıydı. Vril enerjisinin bu taştan yayıldığına, kozmik titreşimlerinin Tanrı’nın dünyadaki gücünün yansıması olduğuna inanıyor ve bunu enerjiyi toplamak için ayinler düzenliyorlardı. Jeopolitik uzmanı Profesör Karl Haushofer’ın Berlin’de kurduğu “Vril Locası”nın amacı dabu enerjiyi kullanarak“Alman ari ırkını araştırmak ve kozmik güçler ile desteklenen üstün insanı yaratmaktı”. Örgütün üyeleri arasında, Hitler’in yanısıra, Himmer, Göring, Rosenberg gibi Nazi’ler, okült yazarlar, bilim insanları, Almanya’ nın ileri gelenleri, Asya’dan ve Tibet’ten gelen rahipler de vardı. 1920 yılında Maria Orschitsch adında Viyanalı (Macar asıllı) bir kadın Münih’e gelmesinin ardından “Vril-Gesellschaft” (Vril Derneği) çalışmalara başladı. “Vril enerji” yi toplamak için uzun saçlı kadın medyumlar kullanıyordu. İnançlarına göre Vril kadınları; saçları sayesinde Aldebaran, Boğa takımyıldızından gelen mesajları topluyorlar, Aryan-Cermen ırkının yenilmez olması için çalışıyor, gelecekten mesajlar ile Hitler’in defalarca suikasttan kurtulmasını sağladıkları gibi, zamandan bağımsız yolculuk yapmak için uzay gemisi tasarlıyorlardı.[3]

Hikâyenin yine Wewelsburg Kalesi’nde geçen başka bir versiyonu ise şöyleydi; güyâ,1936 da Almanya’nın Black Forest yakınlarındaki Frieberg ‘de bir UFO düşmüştü. UFO, SS birlikleri tarafından ormandan çıkarılıp,  Wewelsburg Kalesi Üçüncü Reich, ana merkeze götürüldü ve bilim adamları tarafından incelenerek, kendi çıkarları için bu teknolojiyi kullanmanın yolları araştırılmaya başlandı. Etrafta uçan daireler görseydik bu hikâyenin doğru olup olmadığını tartışabilirdik ama…

Neyse efendim, bugün kulağa deli saçması gibi gelen bu olaylar maalesef o dönemde bir ülkenin okült inançlarla yönetilmesine, insanların ölmesine, kan, gözyaşı ve soykırıma neden olacaktı. Histeri, bir kişinin sorunu olmaktan çıkmış, toplumu etkiler boyuta ulaşmıştı. Zaten Hitler, Kavgam’da açık açık “Ben insanların bilmediği doğaüstü güçleri kullanarak Alman ırkını lider yapacağım!!!” diye yazmıştı, dünyanın gördüğü göreceği en ruh sağlığı bozuk adamlarından biriydi o, ve ne yazık ki iktidar sayesinde kitlelere aktardığı bulaşıcı bir deliliği vardı…

Biz yeniden medyumumuza dönelim, onunla ilgili daha anlatacaklarım var: Maria Orsitsch’in ve ona refakat eden Vril Kadınların en önemli ortak özellikleri, büyüleyici güzellikleri, uzun saçları ve uzayla bağlantı kurduklarına inanılmasıydı.  Vril kadınları, psişik güçlerini oradan aldıklarına inandıklarından saçlarını kesmezlerdi, saçların uzaydaki ataları ile bağlantı kurmak için anten vazifesi gördüğünden emindiler. Ayinlerde Maria Orsitsch uzaydan gelen ve kimsenin dilini anlamadığı gizli bir kara kitabı okuyarak toplantıları yönetiyordu, Naziler üzerinde benzersiz bir etkiye sahipti; dünya dışı yaşamla bağlantı kaynağının o olduğuna inanılıyordu. Naziler, yıldızlardan haber getirdiklerini söyleyen bu 5 güzel kadına “Vril Rahibeleri”diyor ve tüm talimatlarına uyuyorlardı. Maria Orsitsch, Cermen-Aryan ırkının dünya kökenli olmadığını ve dünyadan 64 ışık yılı uzaklıktaki Alpha Tauri yıldız grubunda bulunan Sümer-Aldebaran yıldız sisteminden geldiğini söylemişti.  Siz adını yeni duymuş olsanız da Aldebaran çok eski bir yıldız. Tahmin edebileceğiniz zamandan çok daha uzun zamandır gökyüzünde.

Astrolojiden mitolojik bilgiye geçecek olursak, Yunan Mitolojisine göre, Atlas ve Pleione'nin yedi kızı, yıldıza dönüşmüş ve kız kardeşlerin hepsi Yunan Tanrıları ile evlenmiştir. Poseidon ile evlenen Celoene ve Alcyone aynı zamanda Atlantislilerin anneleri olduğu rivayet edilir. “Gökyüzünde ne varsa, yeryüzünde de o vardır"sözünü doğrularcasına, Ülker Takımyıldızı- Taurus(Boğa) ya da  “Yedi kandilli Süreyya” da denilen Pleaides’i takip ediyor gibi göründüğü için bu yıldıza Arapça, “El dabaran” –takip eden” denilmişti.  Romalılar, Aldebaran’ı ana yıldız olarak görürlerdi, çünkü astrologlar Zodyak kuşağının başlangıcı olarak kabul eder, diğerlerini bu yıldıza göre ölçerlerdi. Şimdi astrolojik malumata dönecek olursak, gece gökyüzünün en parlak yıldızlarından olan Aldebaran, Boğa takımyıldızı yönünde bizden yaklaşık olarak 65 ışık yılı uzaklıkta. Çapı güneşimizin çapının 35-40 katı. 20. Yüzyıl’a gelindiğinde Vril örgütü, işte bu yıldızın peşine takılmıştı. Aldebaranlılar’ın güneşlerine “Sum,” yaşam olan gezegenlerine “Sumi-Er”, dünyaya gelen temsilcilerinin de kendilerine “Sümerliler” dediklerine dair gizemli bilgilere inanmışlardı. Mezopotamya’da yüksek bir uygarlık kurduklarına iman ettikleri bu uzaylı atalarının kadim bilgilerine ulaşmak için Vril enerjisini harekete geçirmeye uğraşıyorlardı.

Nazizmin aslında “Okült Milliyetçiliği” olduğu doğru bir tespittir. Vril ayinlerine Hitler hariç Nazilerin neredeyse tüm üst düzey subayları katılıyordu. Vril’in baş medyumu Maria Hitler ve diğer üst düzey rütbeli komutanları da etkisi altına almıştı. Vril’ler dünyayı yönetebilmek için Theosophical Society’nin Kabala’nın ve başka gizli örgütlerin malzemelerini kullanıyorlardı. Naziler, Vril’ler sayesinde Aldebaran yıldızında bulunan varlıklarla telepatik olarak iletişim kurduklarına, Alman ırkının kayıp uygarlık Atlantis’in devamı olan üstün ve seçkin bir ırk olduğu bilgisiyle hareket ediyorlardı. Vril kadınları uzaylı atalarından aldıklarını söyledikleri mesajları savaşı kazanmaları için Nazilere iletiyorlardı. Naziler, böylece antik medeniyetlerin kaybettiği güce ulaşabilmeyi umuyorlardı. İnandıkları bilgi Sümerliler’in de Aldeberan’dan gelen ataları olduğuydu. Bazı iddialara göre Hitler’in yardımcısı R. Hess, Vril, diğer adıyla “Sümer Yılan Kardeşliği” örgütünün inisiyelerindendi ve Hitler’den daha üst dereceydi, zaman yolculuğu ile uğraşıyordu.[4] Alman ırkının geçmişteki büyük bir uygarlığın devamı olan bu üstün ırk olduğundan hiç şüpheleri yoktu. Öyleyse uzaylı aryan ırkın, torunları olduklarına inandıkları Nazilere dünyayahâkim olmaları için bildikleri her şeyi öğretmek istemelerinden doğal ne olabilirdi ki?! UFO teknolojisini hatırlatacak savaş uçakları, uzay gemileri çizimleri gibi bir dolu projeye Maria ve arkadaşları öncülük ediyorlardı.Hatta Aldebaran’a gidecek bir uzay aracı yapmakla meşguldüler. Nazi Almanya’sının savaş döneminde çok başarılı olamasa da UFO ürettiği ve kullandığına dair günümüze ulaşan bazı belgeler olsa da Maria’nın hazırlattığı UFO birkaç metre havalanıp düşünce, onun da Hitler’in gözünden düştüğü sonra da sırra kadem bastığına dair muhtelif bilgiler var. Gerçeğin ne olduğunu tam olarak henüz bilemiyoruz… Ne olursa olsun Naziler’in ve Hitler’in uzayla çok uğraştığı muhakkak.

Şimdi bu bilgilerden sonra Mayıs sonu Haziran başı gibi gece başınızı gökyüzüne kaldırıp yıldızlar arasında gezinmeye başlarsanız, orada Boğa’nın gözü gibi kıpkırmızı parlayan bir yıldız göreceksiniz. İşte o yaşlı, gösterişli, devasa Aldebaran…. Yıldıza kızmayın, dünyada yaşanan bu saçmalıklarda onun hiç suçu yok, suç beyni yıkanmış insanların.

Ve günün birinde yolunuz Almanya’ya düşer Wewelsburg şatosunu gezmeye niyetlenirseniz, artık nereyi gezdiğinizi bilerek dolaşacaksınız. Bölge Müzesi'nin de bulunduğu bu şato/kale kompleksi sahiden görülmeye değer. Paderborn topraklarına ilk yerleşenlerle ilgili birbirinden ilginç belgeler de bu müzede sergileniyor. Ayrıca müzede çağdaş tarih sergisi, Wewelsburg 1933-1945 ve Doğu Orta Avrupa sergileri de ilgi görüyor. Salı gününden cumaya kadar saat 10.00-17.00; cumartesi ve pazar günleriyse saat 10.00-18.00 arasında açık olan müzeye giriş ücreti yetişkinler için 3 avro, çocuklar için 1.50 avro ve aile kartının ücreti de 6 avro.

Wewelsburg’a girebilmişseniz, odaların birinde olağanüstü zekâsı ve güzelliği ile sizi büyülecek Karanlıklar Prensesi Maria Orsitsch’in hayaleti ile karşılaşmanız da ihtimal dâhilinde. Görürseniz görmezlikten gelip bence hiç oyalanmadan, başka odaya geçin… Belli mi olur, maazallah…


  • [1] Aytunç Altındal, Bilinmeyen Hitler, Alfa Yay., 21. Baskı, s. 116
  • [2] A.g.e., s.123
  • [3] Nicholas Goodrick-Clarke, Nazizmin Gizli Kökenleri, Kırmızı Kedi Yay.
  • [4] Turgut Gürsan, Hitler’in Almanyası Gizli Tarihi, s.150-169

 

 

 
Toplam blog
: 96
: 1137
Kayıt tarihi
: 28.03.07
 
 

 Hacettepe Üniversitesi mezunu, nörobilimden psikolojiye disiplinlerarası eğitime hevesli bir Türko..