Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ocak '12

 
Kategori
Güncel
 

Hizbullah'ın düğmesine kim bastı?

Hizbullah'ın düğmesine kim bastı?
 

Ardı ardına radikal terör örgütleri "geliyoruz" açıklamalarına başladı.Önce İran destekli Kudüs Ordusu, sonrasında Liderleri Hüseyin Velioğlunun ölüm yıldönümünde Hizbullah.

Hizbullah terör örgütü 2000 yılı 17 Ocaktaki operasyonla öldürülen lideri Hüseyin Velioğlu'nun ardından, yakalanan diğer üyeleriyle birlikte faaliyetlerini bitirmek zorunda bırakılmıştı. Ta ki içeridekilere birileri "yasa çıktı size birkaç gün müsade kaçın kurtulun" diyene dek.

Hizbullah Terör Örgütünün kuruluşuna bakacak olursak;

Örgüt 1979 yılında bir rivayete göre Müslüman kardeşler örgütünden esinlenerek Abdulvahap Ekinci,Hüseyin Velioğlu, Fidan Güngör( Menzil grubu olarak ayrılanların lideri) ve bazı fikirdaşlarınca kuruluyor.

İlk yılında  Vahdet Kitabevi çevresinde örgütlenip, daha sonra İlimciler ve Menzilciler olarak ikiye ayrılıyorlar. Bunlardan Hüseyin Velioğlunun başını çektiği İlimciler, kendi ifadesiyle "insanları her ne kadar tatlı dille doğru yola çağırsak da buna kimse uymadı bizde insanların anlayacağı dile,  köteye başvurduk, ya bize katılacaklar ya da biz onları önümüzden çekeceğiz, bizden başka rejime muhalif örgüt kalmayacak. Rejime muhalif gücün hepsi bizde toplanacak" diyerek işi eyleme dökmüş ve 2000 Ocağındaki operasyona kadar da eylemleri sürdürmüşlerdi.

Hizbullah'ın Devlet için herzaman sempatik bir yanı olmuştu. Hatta Hizbul -Kontra denilen örgütle ilgili bir Mit Müsteşarı ( Teoman Koman) " Türkiye'deki Hizbullah Pkk'ya karşı duran güçlü dini inançları olan kişilerden oluşmaktadır" sözlerini sarfetmekteydi. Hüseyin Velioğlunun aranıp aranmadığını soran bir gazeteci dönemin İçişleri Bakanınca (İsmet Sezgin ) " bu soruyu duymuş olmayayım" tarzında susturulmuştu.

Devletin hoşuna giden tarafı, Hizbullah'ın Pkk ile olan çatışmasıydı. Çünkü ikisinin de emelleri aynı sahada çakışıyordu. Doğu ve Güneydoğu Anadolu. Hizbullah bu bölgelerdeki insanları inanç, Pkk'da ırk yönünden örgütleyip ayaklandırmaya çalışıyor, haliylede karşılaştıkları her an çatışma yaşıyorlardı. Bu çatışmalarda iki taraftan 700 civarı örgüt mensubunun öldüğü tahmin edilmekte.

1996 yılına kadar Devletle devam eden dayanışma! bu yıl içerisinde Diyarbakır'da Hizbullah üyelerince Koruculara ve Özel Hareketçilere silah sıkılmasıyla son buldu. Devlet güçlerinin Hizbullah'a yönelik operasyonları hız kazandı. 

2000 yılındaki nihai  polis operasyonu ve onu takip eden Umut operasyonuyla yakalanan ve öldürülenler hariç, dışarıda kalanlar; kanunsuz eylemlerden vazgeçerek kanunlara uygun şekilde kurulan Mustazaf- Der çatısı etrafında bir yardım ve gönüllü derneği olarak toplandılar. Bununla ilgili Nazlı Ilıcak'ın geçen yıl yazdığı yazıda da, bu durumdan bahsedilmiş ve Derneğin niyeti değişmezse, şimdilik eylemsiz, terörsüz devam ettikleri anlatılmıştı.

Mustazaf-Der ve benzeri örgütlenmeler -özellikle Diyarbakır, Batman merkezli- çeşitli İllerde yapılan Peygambere Saygı Mitingleri'nde amaçladığı kalabalıkları topladıktan sonra  bunu muhtemelen "Hizbullah için geri dönüş zamanı geldi" olarak görmüştür.

İçişleri Terörle Mücadele Daire Başkanlığı sayfasında yazdığı kadarıyla örgütün gömdüğü 72 cesede ulaşılmış ve bunlardan 14 ünün  kendi örgüt mensupları olduğu tesbit edilmiş.

2011 Yılı başında; yaşanan tutukluluk süresini 10 yılla sınırlandıran yasa değişikliği ile tahliye olan  sanıkların  (Mehmet Bahattin Temel, Fikret Gültekin, Sait Şahin, Mehmet Şefik Temel, Hacı İnan , Edip Gümüş, Mehmet Eşin, Sinan Yakut, Fuat Balca ve diğerleri) salınmaları gerçekleşti. 

Hizbullahla ilgili birçok veri ve kitap olsa da DHA ' dan Serhat Alaattinoğlu'nun haber sitelerinde yer alan  araştırmasında merak edilenlerin hepsi mevcut.

Hüseyin Velioğlunun ölüm yıldönümünde açıklanan "Faaliyetlerimize tekrar başlıyoruz" manifestosunda örgüt lideri olarak, tahliyelerin ardından, kaçak olan Edip Gümüş imzası var.

Örgütün mazisi internet araştırmasıyla bile öğrenilebiliyor, neticede, yakın geçmiş araştırması niteliğinde. Şimdi gelelim Örgüt neden tekrar faaliyetlerine başladı kısmına.

Örgütün faaliyet alanı kendi tabirleriyle Kürdistanın tümü özellikle de Kuzey Kürdistan. Yani Güneydoğu ve Doğu Anadolu. Amaç ise Türkiye Cumhuriyeti rejimini yıkıp İran'dakine benzer devlet kurmak. 

Örgütün kurucu lideri Hüseyin Velioğlu, Abdullah Öcalan ile aynı dönem Ankara Siyasal öğrencisi. Belki sınavlarını verse kaymakam olacak olan Velioğlu boşluğa düşünce örgüt kurup başına geçmişti!

Örgüt özellikle Pkk ile mücadelede devlet tarafından kullanılmış, Abdullah Öcalan yakalanıp Pkk dağılma sürecine girince "artık sizin işiniz bitti" denilmişti. Devlet adına bu örgüt mensuplarına eğitim verildiği hatta bu işin devlet kurumlarında yapıldığı ileri sürülmüş ancak bu tezle ilgili çalışan gazeteci bir kaç gün sonra cinayete kurban gitmişti. Bir ara Batman'da devlet tarafından terörle mücadele için illegal yollarla alınan silahların örgüt mensuplarında ele geçirilmesi de Örgüt -derin devlet bağlantısını gün yüzüne çıkarmıştı.

Ancak adam kaçırma, cinayet ve benzeri illegal faaliyetler sürdürülünce, hele hele Malki cinayetinde, Sinagog saldırıları ve yahudi iş adamlarının tehdit edilmesinde  iş İsraillilere de dokununca, Mossad'ın yardımıyla operasyonlar neticelendirilmişti.

Örgütün tekrar geliyorum demesi;  nekahat dönemlerinde, yeterince yandaş bulmalarının neticesi sanırım. Daha öncede bahsettiğim Dernek faaliyetleri, düzenlenen mitinglerdeki gövde gösterisi, Örgütün ileri gelenlerinin tekrar özgür bırakılmasının doğal sonucu örgütün tekrar geri dönüşüydü ki bu da oldu.

Pkk'nın güç kaybetmesi ve bu sahada boşluk oluşması, ayrıca insanların inançlarını daha rahat yaşayabildikleri bir dönem geçirmemiz ise yan sebepler gibi görünüyor.

Hemen her ülkenin başbelası örgütleri ya da ayrımcı, devletle çatışan güçleri, -hele hele bu coğrafyadaki devletler için- mevcut olmuştur. Devletin gücü ise bu örgütlerin güçlenmeleriyle ters orantılı seyretmiştir. İşte bu noktada Hükümetin  Güney Doğu ve Doğudaki boşluğu Devlet lehine doldurması çok önemli.

Çok kolay sömürülebilme özelliği olan yöre halkının bilinçlendirilmesi ilk şart. Son zamanda Diyanetin Molla Açılımını çoğu kimsenin aksine oldukça mühim buluyorum. Çünkü   bu yöredeki insanları Vali, Kaymakam, Öğretmenden çok mollalar etkiliyor. Bu insanların Devletin yanında olması ne pahasın olursa olsun elzem bir durum.

Devletimizin, taşeron terör örgütlerinin hamlelerine acil ve sert cevap vermesi şart. Özellikle İran ve Suriye hatta Irak destekli bu örgütlerin, bulundukları ülkelerde  aldığı desteğin kesilmesi için yoğun diplomasi ve operasyonlar işin başında gerekli.  Örgütlerin kanlı eylemlerinden sonra sert demeçlere! insanımız doydu artık.

"Tekrar faaliyetteyiz"  açıklamalarını muhtemel eylemler hatta yandaşlarının işi daha ciddiye alması için ses getirici eylemler izleyebilir. Devletin istihbaratı iyi yaparak bu işlere engel olmaya çalışması çok önemli.

Eylemleri için görünen o ki üç hedefleri var. Devlet , Cemaat ve Pkk. Devlete, öldürülen Liderleri ve diğer yandaşları için muhtemel kin içerisindeler. Cemaat ise halkı örgütlemede kendi sahalarına girmiş durumda.  Pkk'lılar birçok gösteri ve eylemlerinde bu Örgüte sempati duyan dernekleri yakıp yıkmaya devam etmiş ve hatta yöneticilerini katletme yoluna bile gitmişlerdi. Ancak şimdilik kendilerine biçilen " Hizbul-kontra" isminden kurtulmak için Pkk'yı değil diğer iki seçeneği değerlendireceklerini düşünüyorum.

Tabii umarım işler kan dökülme safhasına kadar gitmez ancak her türlü vahşeti sergilemiş bir örgüt "geliyoruz" diyiyorsa, tüm seçenekleri düşünmek gerekir.

 
Toplam blog
: 164
: 672
Kayıt tarihi
: 21.10.10
 
 

İnşaat Mühendisiyim, olaylara anlık değil öncesi ve sonrasıyla bakmaya çaba gösteririm. Dağ havas..