Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '11

 
Kategori
Siyaset
 

Hizbullah-PKK gerginliği

Çok önemli görmeyebilirsiniz, hatta hiç önemli görmeyebilirsiniz ve hatta hatta kiminiz de sevinebilirsiniz. Ama ben tedirginim. Neden tedirgin olmayayım ki? Bu bölgede yaşıyorum. Bu bölgede yaşamamın sebep olduğu tedirginliğim geçmişte yaşananlara tanıklığımdır. Bölge insanını tedirgin eden olay ve olgular nelerdir? Hangi demeçler hangi/nasıl tepkilerle karşılanır? 

Bu tepkilerin bir adım sonrası neler yaşanabiliri çok iyi biliyorum. Evet; Son günlerde Yargıtay’ın hükümetle kavgasını ibretle ve hayretle izliyoruz. Yargıtay hükümete attığı golün sevincini yaşarken hükümet de yargının halk nezdinde prestij kaybının tadını! çıkarıyor. Oysa kazanan bir tarafın olmadığı, bu tür çekişme ve tartışmaların herkes için zarar verici olduğu gün gibi aşikâr. Bir ülkenin en önemli kurumları arasında ilk üçe giren (bence 1. sırada olan veya olması gereken) yargı ile o ülkenin hükümeti birbirini zor durumda bırakmak için enva-i çeşit yola başvuruyorsa bir şeyler çok kötü gidiyor demektir. 

Yasama, yürütme bir tarafta, yargı ve yan kurumlar/kuruluşlar diğer tarafta olunca halkın esenliği ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalır. İşte bu sebeple son gelişmeleri sorumlu bir ülke ciddiyetiyle değerlendiremeyen yargı ve hükümet, önümüzdeki aylarda meydana gelmesini asla arzu edemeyeceğimiz olası çatışmaların asıl müsebbipleri olacaklardır. Duyuyorsunuz, İmralı’dan Hizbullah’a–jet hızıyla- gönderilen tehditler (Abdullah ÖCALAN’ın avukatları aracılığıyla gönderdiği mesajlar) ağırlıklı olarak bölgede faaliyet gösteren Mustaz’af-Der/Hizbullah yöneticileri tarafından anında aynı sertlikte cevap bulmakta ve karşılıklı açıklamalar bundan sonra muhtemel gelişmelerin ipuçlarını vermektedir. ÖCALAN’ın Hizbullah’a çağrısı bir nevi “pişman olduğunu açıkla, gel bize katıl” talimatı niteliğinde. Bölgede sempatizanlarıyla ciddi bir güç olan Hizbullah bu çağrıyı hakaret addettiği için oldukça sert demeçlerle gerilen ortamı daha da gerdi. ÖCALAN; “Gelsinler özeleştiri yapsınlar” ifadesinden kastı, Hizbullah elemanları “gelip tövbe etsinler, bize karşı dikkatli olsunlar” idi. 

Bölgenin iki gücünün 1990’lı yılların başından itibaren birbirinden yüzlerce kişiyi öldürdükleri hafızalarda taptaze dururken bu atışmaları duyup da korkmamak, tedirgin olmamak mümkün mü? Hele hele başta MOSSAD olmak üzere, amaçları ülkeyi kargaşaya sevk etmek olan “iç ve dış derin” güçler bu fırsatı ıskalamayacaklar diye düşünüyorum. Tam da gökte ararken yerde buldukları puslu bir ortamı neden es geçsinler ki?.. ÖCALAN’ın yaptığı bu açıklamaların ardından başta BDP genel başkanı Sayın Selahattin DEMİRTAŞ olmak üzere diğer yöneticiler de Hizbullah’ın serbest kalan yöneticilerine yönelik açıklamaları ve Mustaz’af-Der yöneticilerinin karşı cevapları ortamı insanımızı “avla(n)maya” müsait hale getirmiştir. Burada şu hususu da açıklamazsam yazının eksik kalacağını düşünüyorum; Hizbullah yöneticilerinin serbest kaldıkları andan itibaren “Habur Şenliklerini” andıran görüntüler ve medyaya yansıyan biçimi bu puslu ortamın oluşmasında oldukça etkili oldu. 

Medyanın rağbet ettiği bu görüntülerin bölgedeki BDP’li kesimi sert açıklamalara sev ettiği bir gerçektir. Her ne kadar Hizbullah temsilcileri “kimse bizi çatışmaya çekemeyecek” mealinde bizi sevindiren açıklamalarda bulunsalar da –Allah korusun bir iki faili meçhul cinayet her şeyi tamamen olumsuz hale getirebilir. Bundan sonra artık kan davalılarının cinayetleri bile her iki tarafın hanesine ve bu da eylemlerin birbirini izlemesine yol açacaktır. 

Durum bu seyirdeyken hala hükümet-Yargı(tay) işin ciddiyetini kavramayıp konuyu pas (ya da “teğet”) geçiyorsa bunda iyi niyet aramak beyhudedir. Kimse bu durumu hafife alma lüksüne sahip değildir. Taraflar geçtiğimiz sürecin ciddiyetini kavramaz ve buna göre davranmazlar ise geçmişte yaşanan korkunç günleri geride bırakan bir süreçle karşı karşıya kalmamız uzak bir ihtimal değildir. O korkunç günleri tekrar görmemek için Hizbullah, ve PKK ve BDP’lilerin takınacakları sağduyulu tavır kendilerine ve halka önümüzdeki yaz itibariyle yakalanacak olan çatışmasız-şiddetsiz bir Türkiye hediye edebilir. Bu durum artık “şiddeti hak arama yöntemi” olmaktan çıkaran, sivil itaatsizliği önemseyen, demokratik, siyasi kanalları kullanarak mücadele etmeyi esas alan yeni bir başlangıca kapı aralayacaktır. 

 
Toplam blog
: 62
: 739
Kayıt tarihi
: 15.01.11
 
 

İnsan Hakları Aktivisti - Yazar Diyarbakır'da ikamet ediyor, Hiç kimseyi ötekileştirmeden, hiçbir..