Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Aralık '06

 
Kategori
Eğitim
 

Hizmetiçi eğitim

Denetim görevinde bulunanlar, teftiş bittikten sonra, öğretmenlerin sık sık şu yakınmaları ile karşılaşırlar: “Hocam, okulda öğrendiklerimiz hiç işimize yaramıyor; bu bilgileri bize niye öğretmişler ki? Eğitim Dersleri hocalarımdan hesap soracağım, bize bir şey öğretmeden mezun etmişler. Eğitim Dersleri bana şimdi lazım. Bu derslerin neden gerekli olduğunu şimdi anladım, fakat şimdi bunları anlatacak bir öğretmenim yok.” Ya da “Okulda öğrendiklerimi hiç kullanamıyorum. Ben böyle okul ve çevreyi hiç görmedim. Ben hiç köy ve birleştirilmiş sınıf görmedim.” Ve buna benzer sözler. Sohbet biraz ilerleyince, öğrenilen bilgilerin, neden öğretmenlerin işine yaramadığını da söylerler: “Öğretim elemanlarımızın ilkokul öğretmenliği yoktu. Köyde hiç görev yapmamışlardı. İlkokul öğretmenliği veya İlköğretim Müfettişliği yapmış az sayıdaki öğretmenimizden çok şeyler öğrendik. Şimdi sadece onun dediklerini uygulayabiliyorum.” Köyde ve özellikle de birleştirilmiş sınıflarda görev yapan tüm ilkokul öğretmenlerinin yakınması bunlar.

Eğitimbilim Şubat 2004 sayısında Oğuz Cinoğlu’nun “Öğretmenler sınıf yönetmeyi bilmiyorlar!” ve yine Eğitimbilim Haziran 2004 sayısında, Ahmet Turan Alkan’ın “Bir Zamanlar Öğretmen Okulları Vardı!” yazısını okuyunca, Öğretmen Okullarının son mezunlarından biri olarak bunları yazmayı gerekli gördüm. Beş yıla yakın yaptığım denetim (İlköğretim Müfettişliği) görevi nedeniyle, ben de Öğretmen Okulları mezunu yani lise düzeyinde eğitim-öğretim görmüş ilkokul öğretmenleriyle, ön lisans ve lisans düzeyinde eğitim-öğretim almış öğretmenler arasındaki başarı-başarısızlık farkını gördüm ve buna kendimce, öğretmenlerle birlikte neden bulmaya çalıştım. Öğretmenlerin büyük çoğunluğu yukarıdaki ifadeleri söyledikten sonra, “Öğretmen yetiştiren kurumlardaki Eğitim Bilimleri öğretim elemanları ilkokul öğretmenliği deneyimine sahip olmalıdır ve öğrencilere mutlaka birleştirilmiş sınıflı köy okullarda uygulama yaptırılmalıdır” görüşünü dile getirdiler.

Bir müfettiş olarak ben de, üç yıllık lise (İlköğretmen Okulu) mezunu öğretmenlerin dört yıllık lise (Öğretmen Okulu ve lise) mezunu öğretmenlerden; dört yıllık lise mezunu öğretmenlerin ön lisans mezunu öğretmenlerden; ön lisans mezunu öğretmenlerin ise lisans mezunu öğretmenlerden daha başarılı olduğunu, başka bir deyimle, öğrenim süresi arttıkça, öğretmen başarısının azaldığını gördüm. Bu durumun açıklaması –bence- şöyle yapılabilir: Öğretmen okullarındaki Eğitim Bilimleri (Meslek Dersleri) Öğretmenleri Eğitim Enstitüsü Eğitim Bölümü mezunlarından oluşurdu ve bu öğretmenlerin Eğitim Bölümüne başvurabilmeleri için en az iki yıl başarılı ilkokul öğretmenliği yapmış olmaları gerekirdi. Ayrıca okulların Yönetim kademesi sözü edilen Meslek Dersleri Öğretmenlerinden oluşurdu. Bu iki özelliğin dışında bir de köyde, köylerde ikamet ederek, birbuçuk ay birleştirilmiş sınıf stajı yaptırılırdı. İlköğretmen Okulları 1976’da lise ve öğretmen okulu olarak son mezunlarını verdikten sonra, İki yıllık Eğitim Enstitüleri kuruldu ve Öğretmen Liselerindeki Meslek Dersleri öğretmenleri çeşitli nedenlerle erezyona uğradı. Yerlerine atanan kişilerde de İlkokul Öğretmenliği deneyimi aranmadı. Bir de öğretmen adayları köye, köylüye göre değil de, şehir okullarında uygulama yaptırılarak ve şehre göre yetiştirilerek köye atanınca, ilk şoku öğretmenler, diğer şoku İlköğretim Müfettişleri yaşadı. Sonuçta bu uygulamanın bedelini, köydeki ilkokul öğrencileri ödedi. Bugün de değişen fazla bir şey yok. Başka bir deyimle, bugün de öğretmen adayları ilkokul öğretmenliğini bilmeyen kişilerce, şehir okullarına göre yetiştirilip, birleştirilmiş sınıflı köy okullarında görevlendirilmektedir. Ondan sonra da kısa sürede öğretmenler, mesleğe ısınmak bir yana, meslekten soğumakta ve öğretmenlerin diğer yakınmaları başlamaktadır. Bunlar, köyde çalışmak istememe, alan değiştirmek isteme, meslek değiştirmek isteme, yükselmek isteme, meslekten usanma, olarak belirlenebilir.

Öğretmenlerin büyük çoğunluğu köylerde görev yapmak istememektedir. Bunun için, eğer mümkünse şehir okullarına, şehir okulları sıralı ise merkeze gidiş geliş yapabilecek bir okula atanmak istemektedir. Şehir merkezleri ile geliş gidiş yapılabilecek köylerde görev yapabilmek için her çareye başvurulmakta, ancak olumlu bir cevap alınamaması durumunda köylere gidilmekte, köylere gidildikten sonra da en kısa zamanda şehre ya da şehre yakın köylere nasıl atama yaptırılacağının hesapları yapılmaktadır.

Yine öğretmenlerin birçoğu, “Ben ilkokul öğretmeni olmak istemiyordum”, ya da “Bu mesleği sevmiyorum”, demektedir. “Peki öyleyse niçin bu mesleği seçtiniz?”, denildiğinde ise, “Kısa yoldan hayata atılmak” ya da “Başka bölümü kazanamadığım için” karşılığı verilmektedir.

Öğretmenler, fırsat buldukları anda, yönetimle ilgili en büyük sorunlarının “yükselme” başka bir deyimle “yükselememe” olduğunu söylerler. Diğer bir deyimle, yöneticiliğe atanmak için çalışmak değil de “siyasilerle ilişki kurmak gerektiğini” söylerler. Aslında bu yargıyı Müfettişler de inkar edemezler. Çünkü, eğer bir bölgede iki-üç yıl kalmışlarsa, çeşitli nedenlerden dolayı “yetersiz” rapor veremeyip “orta” rapor verdikleri öğretmenleri, bir yerde “yönetici” olarak gördüklerini hatırlarlar ve hiçbir şey söyleyemezler. Bu durumdaki müfettişler de öğretmenlere, çalışmaları konusunda herhangi bir telkinde bulunamazlar.

Çok genç müfettiş olmamakla birlikte, müfettişlik yaparken, kendinden bahsedip de, mesleki kıdemini öne sürmeyen bir tek öğretmene rastlanamaz, denilse yalan olmaz herhalde. “Peki bu kadar yılda ne ortaya koyabildiniz?” denildiğinde ise genellikle hiçbir cevap alınamaz. Bu öğretmenler, yılların verdiği birikimlerine dayanarak, öğrenci, veli ve idarecileri çok iyi idare ederler ve dikkatleri üzerlerine hiç çekmezler. Başarı düzeyleri ise, -genellik- “orta” ya da “orta”nın az üzerindedir. Tek amaçları emekli olana, ya da istedikleri kadar kavgasız-gürültüsüz görevde kalabilmektir. Çünkü, çalışarak bir şey elde edebileceklerine olan güvenleri kalmamıştır.

Tüm bu olumsuzlukların yanında, sayıları az da olsa, kendi imkanları ile kendilerini geliştirmek isteyen, bu nedenle birçok engelle karşılaşan ve mücadele eden öğretmenleri de görmek mümkündür. Bir çiçekle bahar gelemeyeceği için, ne yazık ki bu öğretmenlerle de eğitimin-öğretimin niteliğinin yükselememektedir. Peki bu sorunun çözümü için ne yapılabilir? Sorunun çözümü, “öğretmenlerin eğitim ihtiyaçları giderilerek”, gerçekleştirilebilir. Böylece, hem eğitimin niteliği yükseltilebilir, hem de öğretmenlerin istedikleri bir alanda çalışmaları ya da yükselmeleri sağlanabilir. Nasıl mı? Öğretmenlere eğitim veren merkezler (Öğretmen Eğitim Merkezileri) kurularak.

Bu merkezlerin kurulması ile ilgili hükümler, eğitimle ilgili yasalarda bulunmaktadır. Sadece yapılması gereken, bu yasaları işler hale getirmektir. Öğretmen Eğitim Merkezleri Üniversite bünyesinde Rektörlüğe bağlı olarak çalışmalı, bünyesinde Eğitim Fakültelerinde bulunan tüm bölümler–anabilim dalları bulunmalıdır. Dersler, lisans düzeyindeki programlar esas alınarak hazırlanmalı ve üniversitedeki öğretimle paralel yürümelidir. Öğretmenler, daha önce mezun oldukları programlarda aldıkları derslerden muaf tutulmalı ve aldıkları kredileri toplatarak ikinci bir lisans diplomasına sahip olabilmelidir. Bundan sonra da Milli Eğitim Bakanlığınca (ya da Valilikçe) atamaları yapılmalıdır. Böyle bir uygulama yapılması halinde, geçerliğinin ne olabileceği konusunda birçok öğretmenle konuştum ve aşağıdaki cevapları aldım:

Böyle bir programa devam ederek, İlköğretim Müfettişi olmak isterim. O zaman hem ekonomik hem de sosyal durumumda değişme olur. Açılırsa mutlaka devam ederim. İlkokul (sınıf) öğretmenliği yapmaktan usandım. Böyle bir programa devam ederek, müdür, müdür yardımcısı olmak isterim. Sınıf Öğretmenliği yapmaktan bıktım. Hayalimdeki öğretmenlik, resim (veya beden eğitimi veya müzik öğretmenliği) idi. Fakat yetenek sınavını kazanamadığım için sınıf öğretmeni oldum. Eğer böyle bir fırsat verilirse, her güçlüğü göze alarak devam etmek ve sanat eğitimi öğretmeni olmak isterim.
Ben öğrenci sorunlarına, pedagojiye ilgi duyuyorum. Böyle bir fırsat olursa, rehber öğretmen olmak isterim. Ben öğretmenliği sevmiyorum. İngilizce öğrenmek ve İngilizce ile ilgili bir alanda çalışmak isterim.

Bilgisayarımı geliştirmek ve bilgisayarla ilgili bir alanda çalışmak isterim.
Öğretmenlere ikinci bir lisans diploması verilebilmesi ile ilgili görüşlerini aldığımız yöneticilerden de şu karşılıkları aldım:

Özellikle ilkokul öğretmenleri alan değiştirme konusunda çok istekliler. Böyle bir uygulamanın onları güdüleyeceğini ve yenileyeceğini düşünüyorum.
Böyle bir eğitimin, kıdemli öğretmenleri yenileyeceğini ve dolaysıyla bu öğretmenlere yeni bir ruh vereceğini düşünüyorum.
Elimizde bazı alanlarda öğretmen fazlası, bazı alanlarda ise öğretmen azlığı bulunmaktadır. Alan fazlası öğretmenlere zorunlu ders saatini dolduracak ders verilememekte, dolaysıyla boş oturmaktadırlar. Öğretmen azlığı olan durumlarda ise fazladan ders ücreti ödenmektedir. Eğer öğretmenlere ikinci bir alan diploması verilirse, ikinci alandaki derslere de girmesi sağlanır. Böylece, fazladan ek ders ücreti ortadan kalkmış olur.

Birçok öğretmen, eş durumu nedeniyle merkez ilçenin dışına gönderilememekte ve alanında da öğretmen fazlası olduğu için depolarda bekletilmektedir. Bu olumsuzluğun bedeli ise her ay trilyonları bulmaktadır. Böyle bir uygulamaya geçilmesi halinde, bu durumundaki öğretmenler kolayca istihdam edilebilir.
Milli Eğitim Bakanlığının uzman (kurmay) ihtiyacını karşılayacak bir kurum bulunmamaktadır. Böyle bir uygulama ile, Milli Eğitim Bakanlığının uzman ihtiyacı yetiştirilebilir.

Öğretmenlere eğitim verecek merkezler, geçmişte Gazi Eğitim Enstitüsü Eğitim Bölümünün ve Hacettepe Üniversitesi Mezuniyet Sonrası Eğitim Fakültesinin yaptığı gibi, Eğitim Bilimleri öğretim elemanlarını yetiştirebilir.

Sonuç olarak, öğretmenlere öğretmenlik mesleğinin öncelikle “duyuşsal”, sonra “bilişsel” yönü istenilen düzeyde kazandırılamamaktadır. Bu sorunun giderilmesinde “hizmetiçi eğitim yoluyla öğretmenlerin eğitimi” bir çözüm olabilir. Böylece öğretmenlerin mesleklerini sevmeleri, eksiklerin tamamlamaları, istedikleri alana geçmeleri, yükselmeleri ve kendilerini yenilemeleri sağlanabilir. Bunlar da eğitimin niteliğini doğrudan yükseltir.

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..