Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Eylül '20

 
Kategori
Spor
 

Hocanın kafası rahat değil

Fenerbahçe son üç sezonda takımının üçte birini değiştirerek bugünlere geldi. Bir başka ifadeyle her sezon yeni bir takım kurdu ve bu takımın sahada uyum içinde oynamasını bekledi.

Karşılaşma öncesindeki yorumlar Fenerbahçe’nin yedek kulübesinin sahadaki ilk on birden daha iyi olduğuna yönelikti.

Bu ne demektir?

“Fenerbahçe’nin alternatifi bol, kaliteli bir kadrosu var!”

Peki bu iyi bir şey mi?

Ne yapacağını ve oynayacağını bilen bir teknik adam için kesinlikle iyi bir durum; ama her kafadan ses çıkan böylesi bir futbol ortamında takımın başına yeni gelmiş bir teknik direktör için handikap yaratabilir hal de oluşturabilir.

Öyle mi?

Geçen hafta Vedat Muruqi’in yokluğunda o bölgeye yapılacak transfer gelene kadar Frey’in nasıl oynatılması gerektiğine dair hem maç öncesi hem sonrasında bir yorum yapmıştım.

Bunun adı pozisyon bilgisidir.

Ülkemizin maalesef futbol ezberleri ve önyargıları var; bu gerisinde bilgi olmayan kirli bir fikir yaratıyor.

Bu nedir biliyor musunuz?

Önceki gün Başakşehir-Galatasaray maçı oynanırken; öncelikle Hasan Ali Kaldırım izleyen ve onu yermeye çalışarak, geçen senelerde ne kadar haklı olduğunu ön plana çıkarmaya çalışan bir zihniyettir aynı zamanda.

Rizespor-Fenerbahçe maçının tüm verileri Frey’in o maçta üzerine düşeni yerine getirdiğini söylüyor.

Bu Frey’i Fenerbahçe’nin birinci santraforu ya da golcüsü yapmaz; ama pozisyon bilgisi nasıl Rize deplasmanında o formayı veriyorsa, eğer ortada bir başarı varsa Kadıköy’de de forma adaletini sağlamayı gerektirir.

Ancak Erol Bulut’un kafası rahat değil; iç sesinden değil, dış sesler yüzünden.

Fenerbahçe’nin 1998-99 sezonunda Löw’ün kafasını karıştıran ses gibi.

Sezon ortasında yapılan Sergen Yalçın transferi o kadar sansasyoneldi ki Löw’ün tüm doğru bildiklerini ona unutturdu ve yeni oyuncuya yer açmak için başka işlere girişti. Evet o sezonun içinde başka etkenler de vardı ama futbolun içindeki yanlışlardan biri buydu.

Oysa Erol Hoca Rize’de çok doğru hamleler yaptı; Gustavo’yu oyundan alırken, iyi işler çıkaran Tolga’yı sahada tuttu. Aksayan yerleri değiştirdi, maçın seyri de değişti.

Dün akşam Frey’in yerinde Valencia oynadı. Thiam ve Ferdi de aynı pozisyonda denendiler.

Birinci cümledeki oyun planı yerine oturmadı; çünkü Valencia sanki o pozisyonun oyuncusu değilmişçesine yabancılık çekti.

İkinci cümledeki “deneme” ısrarını oyunun oturması bakımından anlamak mümkün olsa da bu iki oyuncunun yerlerini değiştirerek oynamalarının daha doğru olacağını düşünüyorum. Keza, geçen sene Ferdi solda, sağda ve santrafor arkasında oynadı ama en iyi performansı sağ tarafta verdi.

Fenerbahçe geçen sezonu büyük ölçüde savunmasındaki eksiklikler yüzünden kaybetti.

Bu sezon yeni ve birbirine alternatif olacak oyunculardan kurulu bir takım kuruldu. Bunun için eskiler gözden çıkarıldı; mesela kimse Dirar’ın yüzüne bakmıyor, Zajc gönderildi.

Bu futbolcuların hiçbiri yeteneksiz ya da kalitesiz değildi; sorun bu oyuncuların doğru tercihlerle oynatılamasından kaynaklanıyordu. Eğer bu hala anlaşılmadıysa aynı tehlike bu sezonun gözdeleri için de geçerli olacaktır.

Geçen hafta da yazdım, bu maçta da devam eden en önemli sorun topun ısrarla sağ ve sol bekler tarafından ceza sahasına ortalanmasıydı.

Fenerbahçe’nin bu maç istatistiği 26 orta olmuş; beşinde isabet sağlanmış. Üstelik kaleyi tehdit eden bir pozisyonun olmadığı bir maçtan söz ediyoruz.

Burada da bir pozisyon bilgisi var yalnız; Caner ve Gökhan Gönül’ün öğrenilmiş şablonlarından söz ediyorum.

Bu şablon Rize’de bir bir duran top organizasyonunda çalıştı; ancak taktiksel olarak Rizespor’u çözemedi.

Hatayspor’u da çözemeyeceği daha 20. Dakika dolmuşken anlaşılmıştı.

Maç sonundaki ısı haritasına bakarsanız ne demek istediğimi de çok iyi anlayacaksınız.

Fenerbahçe’nin temel sorunu hızlı oynayamıyor oluşu... Orta alanda topu alan futbolcunun şöyle bir iki dokunmadan sağa sola pas vermemesi, oyunu da yavaşlattı.

Yine geçen haftadan bir veri paylaşayım; Fenerbahçe ilk hafta topla 22.59 dakika oynamış. Rizespor-Fenerbahçe maçında da topun oyunda kalma süresi 46.03 dakika olmuş.

Rakipleri ne yapmış; Galatasaray 30.17, Beşiktaş 26.53 dakika topla oynamışlar.

Bu büyük bir fark. İlk elin günahı olmaz demiştik; bu veriler arasındaki farklar ilerleyen haftalarda muhtemelen kapanacaktır ancak sorunun nerelerde olduğuna dair de bir emaredir.

Fenerbahçe’nin kanat orginazasyonları, hepsi değil elbette, rakip kale çizgisine kadar inebilmeli ve hatta ceza sahasının içine girebilmelidir.

Bunun için topun süratle dolaştırılması gerekir.

Erol Hocanın kafasının rahat olmadığına dair bir işaret de Ferdi – Novak değişikliğiydi. Peşinden de Caner – Deniz değişikliği bunu perçinledi.

Üstelik rakip 9 kişi kalmışken.

Evet, futbol kamuoyu Novak – Caner ikilisinin arka arkaya oynayabileceğini tartışıyor. Ama mesele sıkışmışsa, gol ihtiyacı varsa ilk defa bir plan denemek risk taşıyabilir.

Rize’de Frey’in sahada 90 dakika kalması doğruydu ama orijinal yeri tartışmalı Valencia’nın belki de Frey ile değiştirilmesi daha iyi sonuç verebilirdi. Bunun cevabını hiç bilmeyeceğiz.

Çünkü bu maçla birlikte Fenerbahçe’nin oraya yönelik transfer yoğunlaşması artacaktır.

Neden bu zamana kaldı sorusunu tartışmanın yararı da yok çünkü o 2 puan gitti.

Çok önemli mi, değil elbette. Önümüzdeki günlerde bu sezonun şampiyonluk puanı ile ilgili bir dizi senaryolar konuşur, şampiyonluk hesabı yapanları kaç puan kaybetme toleransı olduğunu da konuşuruz. Ama o toleransın üzerindeki hangi puan kaybının şampiyonluğa mâl olduğu daha derin bir tartışma konusudur.

Hatayspor’u sezon öncesi hazırlık maçında Galatasaray’a karşı izlemiştim. Dün akşam 11’e 11 olan bölümdeki Hatayspor ile ilgisi olmadığını söyleyebilirim. Bu futbol anlayışı 1980’lerde kalma. Kuşkusuz sonuç aldı, puan da kazandı ancak futbolun artık bu olmadığını biliyoruz.

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..